İnsanın ilk kalemi: Fallus | Çağlar Solak

Ekim 2, 2015

İnsanın ilk kalemi: Fallus | Çağlar Solak

fallusİnsan bedenine ait hiçbir organ penis kadar yoğun bir sembolleştirme ve soyutlamaya konu edilmemiş, mizahta ve dilde çağrışım yelpazesini genişletememiştir. Hemen hemen tüm kültürlerde penis, üremeyi sağlayan herhangi bir organ olmanın çok ötesinde anlamlara sahiptir ve aslında penisin anlam dünyası tam olarak, uygarlığın üzerinde yükseldiği ataerkil kültürün anlam dünyasına karşılık gelmektedir. Siyasi iktidar, ekonomik iktidar, kültürel iktidar, bilimsel iktidar, ev içi iktidar ve diğer tüm iktidar biçimlerinin kökeninde erkeğin, yani sertleşen ve dikleşenin yarattığı toplumsal düzen yer almakta, “iktidarsız” hem kendi benliğinde, hem de diğerlerinin gözünde dışlanmakta, aşağılanmakta, ezilmektedir. Fallus; savaşın, mücadelenin, ele geçirmenin, üstün gelmenin, hükmetmenin, üretmenin, yasanın, düzenin, ahlakın, nihayetinde toplumsal olarak hayatta kalmanın anlamının inşasında başrolü oynamaktadır.

Fallusun insan kültürlerini şekillendirmedeki gücünün sebeplerini ararken türümüzün biyolojisine ve evrimine dair karşılaştırmalı bir bakışla zihin açıcı fikirler edinebiliriz. İnsan penisi boyut olarak diğer pek çok memeli ve primat türünün penisini (beden boyutuna oranla) geride bırakmakta (örneğin gorillerde 3.1, orangutanlarda 3.7 cm.) ve bu yönüyle insan penisinin sadece üreme işlevi için gelişmediği, bunun dışında bazı adaptif getirileri olduğu anlaşılmakta. Kimi araştırmacılar evrimsel süreçte insan penisinin gereğinden fazla büyümesini cinsel seçilimle açıklıyorlar. Şöyle ki, büyük penis eş elde etme yarışında erkeklere avantaj sağlamış ve dişiler daha büyük penise sahip olan erkeklerle eşleşmeyi daha fazla tercih etmiş olabilirler. Bu bakış açısına göre penisi, erkek aslanın yelelerine veya erkek geyiğin uzun boynuzlarına benzetmek mümkün. Günümüzde erkeklerin çoğunun neden «büyüklük» takıntısı gösterdiğini bu evrimsel bakış açısı gayet anlaşılır kılıyor.

Öte yandan, büyük penisin milyonlarca yıl boyunca dişileri cezbetmede sağladığı işlev, toplumsal düzen ve kültürün insan hayatının merkezine oturmaya başlamasıyla soyut anlamlar kazandı ve tarihin bazı evrelerinde tanrısal bir konum edindi. Yeryüzünün pek çok bölgesindeki arkeolojik çalışmalar, insanın kültür evreninde fallusun son derece yaygın ve temel bir unsur olduğunu gösteriyor. Göbeklitepe’deki dikili taşlardan tutun, tapınak mimarileri ve çağımızdaki siyasi güç-gökdelen inşası ilişkisine kadar neredeyse tüm kültür tarihini kapsayan bir fallus sembolizmine rastlamamız mümkün. Böylesine zengin bir somut ve soyut veri birikimi içerisinde, Sel Yayınları‘ndan çıkan ve arkeolog İsmail Gezgin‘in kaleme aldığı “Fallusun Arkeolojisi” kitabı, uygarlığın bugün geldiği noktada fallusun parmak izlerini büyük bir titizlikle aramaya çalışıyor. Adına bakarak kitabın klasik bir arkeoloji kitabı olduğu yanılgısına düşmemek gerekiyor; zira yazar bizi, fallusa dair arkeolojik verilerin yanında psikanalitik yaklaşımlar ve post-modern teorisyenlerden de haberdar ediyor. Bunun yanında antropolojik ve evrimsel açıklamaların eklenmesiyle kitap, kültür ve uygarlığın kökenleri hakkında alabildiğine geniş bir perspektif sunuyor.Psikanalizi dışarıda bırakırsak hemen hemen tüm sosyal bilim alanlarında göz ardı edilen fallusun dildeki, ahlaktaki, iktidar pratiklerindeki, mimarideki ve toplumsal sistemlerdeki yansımalarından kitap boyunca söz ediliyor.

Günümüzden yaklaşık 30 bin yıl öncesine tarihlenen bilinen en eski üç boyutlu fallus kalıntısından başlayarak, neolitik çağ insanının yaşamındaki, tarım ve mülkiyetin ortaya çıkışındaki, mezopotamya uygarlıklarındaki ve nihayet Antik Yunan ve Roma kültürlerindeki fallus sembollerinin anlamını ayrıntılı bir şekilde inceleyen İsmail Gezgin, bizlere insanlık tarihinin farklı ve ilgi çekici bir yorumunu aktarıyor.

Çağlar Solak – edebiyathaber.net (2 Ekim 2015)

Yorum yapın