İnsanın hayatı anlama görevi

Aralık 6, 2012

İnsanın hayatı anlama görevi

Pınar Doğu

Hayatı anlamayı herkesin görev edindiği bir dünyada, anlamsızlık bir yanılsamadan ibaret kalır.

Huzursuzluğumuzun başlıca sebebi hayatı anlamlandıramamaktır. Anlamlandırmak bir anda gerçekleştirilebilen bir eylem değildir; uzun soluklu, bol uçurumlu bir süreçtir. Bu süreci kolayca tamamlandığına inanların mutluluk anlayışı ile sürecin sürekli uzadığını düşünenlerin kaygıları dünyayı tek bir anlamla sınırlamanın olanaksızlığına tekabül eder. Geçmişten bugüne, filozoflar bu soruyu yinelemekten kendilerini alamamışlardır: Hayatın anlamı nedir?

Hayatın bir anlamı olmasa bile hayatın anlamı nedir? Aslında soru tam da budur. Ya da hayatın milyonlarca anlamı içinden sizin için uygun anlam hangisidir?

Britanyalı yazar ve akademisyen Terry Eagleton’ın, Hayatın Anlamı adlı kitabı Ayrıntı yayınları tarafından Kutlu Tunca çevirisiyle yayımlandı, hatta ikinci baskısı kısa sürede gerçekleşti.

Hayatın anlamı nedir sorusunu aslında nasıl sormamız gerektiğine, dilin yanlış veya eksik kullanımından kaynaklanan algı farklılıklarına değinen Eagleton, “Hayatımın bir anlamı var” demekle “Bir şapkam var” demek arasındaki farkları sorguluyor ilk başta.

‘Bir sorun varsa bir çözüm de vardır’ der insanoğlu. Hayatın anlamını bulamamak bir sorunsa, o zaman çözüm nedir? Çünkü anlam insanın birincil mülküdür.

Çağlar öncesindeki insanların zihinlerini, modern çağdakiler kadar meşgul etmemişti bu soru. Toplumsal pratiklerin yaşamımızı gitgide zorlaştırmasıyla artık herkes hayat gurularından medet umar hale geldi. Hayatın anlamı, üzerine fazla tefekkür etmediğimiz, basmakalıp çözümlere rağbet ettiğimiz, anlamsızlığı mutsuzlukla bir tuttuğumuz güncel bir sorun haline geldi. Sosyal medya aracılığıyla herkes, hayata dair kolay reçeteler yazıyor, bir cümlenin içine hapsedilmiş basit hükümlerde bulunarak hayatına anlam arıyor. Yaşam koçluğu çağımızın en tercih edilen mesleklerinden. Ruhani semboller gitgide önem kazanıyor, maddi refahla hayatına anlam satın alamayanlar çareyi tarikatlara gitmekte buluyor. Artık tiyatro yerine stadyumlar katarsis alanı. Kişisel mutluluk, liberalizmin yükselmesiyle, kollektif mutluluğun önüne geçti. Hayatın anlamı eskisinden daha fazla önem arz ederken, gittikçe karmaşıklaşan bir dünyada onu bulmak ve yakalamak daha da güçleşti. İşte tam da bu sırada Terry Eagleton’ın Hayatın Anlamı adlı kitabı imdadımıza yetişiyor. Hayatın anlamını bulmanın okumakla mümkün olabileceğine dair inancını henüz yitirmeyenler için.

Postmodernizme itiraz eden T. Eagleton, dört bölümden oluşan kitabında  postmodernistlerin hayatın anlamınayaklaşımını eleştiriyor. İlk bölüm sorular ve yanıtlar üzerinden ilerlerken,  “Anlam Sorunu” adlı ikinci bölümde anlama etimolojik açıdan yaklaşan yazar,  “Anlam Tutulması” adlı üçüncü bölümde farklı çağlarda farklı düşünürlerin anlam ve mutluluğa yaklaşımlarını karşılaştırmış, son ve dördüncü bölüm ise “İnsan Kendi Kaderini Kendisi mi Çizer?”  başlığını taşıyor, daha ziyade ölüm ve mutluluk üzerinden hayatın anlamını sorgulamış.

Hayatın anlamı üzerine kitap yazan Schopenheuer şöyle diyor: “ Hayatınız öncelikle bakır bozukluklarla yapılmış bir ödemeye benzer; bizim bu ödemeye karşı bir alındı makbuzu vermemiz gerekir; bakır bozukluklar günler, alındı makbuzu ölümdür.” Ona göre hayatın anlamını ihtiyaç ve can sıkıntısı belirliyor, Eagleton ise ihtiyaçların ve can sıkıntısının günümüz koşullarındaki belirleyiciliğini tartışıyor. Hayat ihtiyaçlar yinelendiği müddetçe anlam bulur Schopenheuer’e göre. Oysa Eagleton ihtiyaçlarımızın başkaları tarafından belirlendiği bir düzende sonsuz tatminsizliğin hayatlarımızın anlamını nasıl eksilttiği üzerinde duruyor. Ona göre hayatın anlamı ne geçmişte ne gelecekte şimdidedir. Fakat insanoğlu evvela “şimdiki zamanı”nı yitirerek köleleleştirildi.

Yaşamın yaşamaya deyip değmediğine dair hüküm vermek Camus için felsefenin temel sorununa yanıt bulmaktı aslında. Onun için, anlam veremediği hayat, uçsuz bucaksız usdışılıktan başka bir şey değildi. İnsan geleceğe yaslanarak yaşardı, hep yarınlardan medet umardı. Yaşamı bir ceza olarak algılayan kişi için intihar bu cezayı reddetmesi anlamına geliyordu Camus’a göre, insan ancak böylelikle hayatına anlam verme imtiyazına sahip olabilirdi.

T. Eagleton, Aristoteles’ten Spinoza’ya, Wittgenstein’dan Nietzsche’ye, Baggini’den Strauss’a kadar pek çok filozofla, günümüzün koşullarını göz önünde bulundurarak, hayatın anlamına giden yolu aydınlatmaya çalışıyor. “Hayatın Anlamı” hayatın anlamını kolay yoldan keşfetmeyi amaçlayanlar için değil, sonsuz bir tefekküre dalmak isteyenler için akıcı, dopdolu bir kitap.

Pınar Doğu – T24.com.tr (6 Aralık 2012)

Yorum yapın