Muzaffer Öztürk’ün ilk kitabı, Bir Uyku Masalı, Mahal Yayınlarından bu yılın mart ayında çıktı.
İlk kitabını anı-biyografi türünde yayınlıyor olması hem yazarı tanımak hem de kendi yaşadıklarımızla bağdaştırmak anlamında önemli buluyorum. Zira kitabın içerisinde sadece başarılar yok. O yolda verilen emekle birlikte sosyal yaşam, sosyal yaşamın getirdikleri, zorlukları, korkular, o korkularla nasıl başa çıkıldığına dair anlatılar var.
İnsanı hayata ne bağlar? Hayaller mi? Emek mi?
Muzaffer Öztürk, yaşama sıradan hırslarla bakmıyor. Her hayalin de emek gerektirdiğini biliyor ve bunu anlatıyor okuruna. Hayallerin nasıl başarı getirdiğini, hobilerinin nasıl tutkuya dönüştüğünü anılarla anlatıyor. “Hobi boş zamanı değerlendirmek değildir. Sadece bir şeye ilgi duymak da değil, aynı zamanda bu ilginin peşinden sabırla gitmektir. Gerçek başarı sürekli bir çaba ve emekle gelir hobileriniz de buna dahil. Eğer bir işe karşı derin bir tutkuyu geliştiremezseniz kısa süreli heyecanlarla birçok farklı konuya yönelik yüzeysel kalırsınız.” Sihirbazlığı kendi kendine öğrenebilmek için verdiği emek yaşamın kıyısında durup hayallere dalmadığının açık örneği. “Sahaflar çarşısının arka tarafında Beyazıt Cami’ne giden yolda birçok antikacı ve ikinci el eşya satıcısı sıralanmıştı. Bu yer, koleksiyon meraklıları ve nostalji sevenler için adeta bir hazine idi. Bu çarşıya defalarca gitmiş olmama rağmen her seferinde ilk defa gidiyormuş gibi heyecanlanıyorum. Ama bu kez daha farklıydı. Çünkü sihirbazlık kitabını nasıl bulacağımı, sahafa nasıl soracağımı pek bilemiyordum. Umut ettiklerini gerçeğe dönüştürmek için kimlerle ne tür iletişime geçiyor? İngilizce öğrenmek sadece bir dil öğrenmek değil onun için. Hayalini gerçekleştirmek uğruna atılmış en önemli adım. Sihirbazlıkta ilk ününü askerde yapıyor. Hayli ilginç, ders niteliğinde anıları var. Peki ya uçak ve uçma tutkusu? Bu sadece bir hobi miydi? Bu uğurda verdiği emek, yeni tanıştığı arkadaşları, bu yolda yitirdiği dostları, hepsi merakla ve ilgiyle okuru peşine düşürüyor. “İlk uçağım hayatımın dönüm noktasıydı. Tabii ki uçabilmek için bir pilot lisansına sahip olmam gerekiyordu. Bu yüzden Samandıra benim ikinci adresim olmuştu. Henüz eğitimlere ve lisans almaya başlamamıştım ama birçok pilot arkadaş edinmiştim ve onlarla uçma fırsatı buluyordum.”
“Bazen hobi olarak yaptığınız iş tarihe not düşebilir. Bu sizin yeteneğinize ve yüreğinize bağlıdır. Bunu yakalayabilmek şanstır.”
Kınalı Adada’da geçen çocukluk ve gençlik yılları aslında hayatını şekillendiriyor Öztürk’ün. Farklı kökenli ailelerle onların çocuklarıyla kurduğu dostluk bugün hayata daha evrensel bakan, farklılıkların getirdiği empatiyle yaklaşan bir insanı yaratıyor. Belki de tam burada başlıyor macerası. Kırılmaktan değil onarmaktan, cesaretten beslendiğini düşünüyor ve yazıyor.
Eserinde ailesine de yer veren Öztürk, iyi bir aile nasıl olur sorusunun cevabını yerleştiriyor okurun hafızasına. Öncelikleri bilmek, yerinde ve zamanında hareket etmek önemli. Bu bölüm de apayrı bir lezzette.
Fakat kitabın en heyecanlı bölümleri fobilerini ve Paris’te Eyfel Kulesine çıkarken yaşadıklarını anlattığı bölümler. Meraklı okurları bu bölüme özellikle davet etmek istiyorum. Bir panik atak hastasının Eyfel Kulesine çıkma macerası nasıl biter? Peki kapalı alan korkusu olan üstelik pilot olan biri asansörde kalırsa? Elbette Muzaffer Öztürk gibi biri bu durumla da başa çıkmayı isteyecek, üzerine gidecek başaracaktır, tamam da ya doktorunun söylediklerini bir ileri taşırsa? “Telkinlerimle kendimi boşlukta odaklıyor, düşüncelerden arındırıyordum. Tüm bunları yaparken ulaşmak istediğim bir nokta var da ben ona ulaşmaya çalışıyormuşum gibi hissediyor ancak ulaştığımda ne olacağını bilemiyordum. Günler geçtikçe bu seansların süresi uzadı. Bazen üç saate kadar çıkıyordu ama artık zamanın hiçbir önemi kalmamıştı. Bir gün o nokta beni ışık hızıyla içine çekti ışınlanmış gibiydim. Çok kısa sürdü ve gözlerimi açmak zorunda kaldım. Ama tarif edemediğim bir duygu hissetmiştim. Başarmıştım. O noktada ışık olmuştum. Bu yaşadıklarım gerçekti.” Gerçekten ilginç bölümler meraklı okurları bekliyor.
İş yaşamında da tecrübelerinden bahseden yazar Muzaffer Öztürk, başarının ekip işi olduğunu nelerin sonucunda oluşabileceğini anlatıyor: “Güçlü bir sistem öngörülü bir yönetim ve sürdürülebilir vizyon ile şirketler değişen koşullara karşı ayakta kalabilir. Bir şirketi var eden bireylerdir. Ancak onu geleceğe taşıyan kurumsal yapılar ve sağlam sistemlerdir.”
Bir Uyku Masalı, Muzaffer Öztürk’ün akıcı dili, yaşadığı sıradan olmayan anıları ile yaşam kılavuzu niteliğinde. Okumanızı öneririm.