İnanmadan bilim olmuyorsa… | Gülüş Türkmen

Nisan 20, 2022

İnanmadan bilim olmuyorsa… | Gülüş Türkmen

İnsan zihni evreni anlamak için önce hikayeler kurgulamaya ihtiyaç duyuyor. Bunu yapmadan atomu, molekülü tasavvur edemiyor, bilinçaltını, görünmez eli kurgulayamıyor ve medeniyet kuramıyor. Bilimin inanç ile bir ilişkisi var. Onu tasarlayan zihin, bu bağlamda mükemmel bir makine değil. Evreni ancak zihnimizin imkanları ve sınırları dahilinde anlamlandırabiliyoruz. Gördüklerimiz ve yaşadıklarımız arasında bazen isabetli, bazen isabetsiz bağlantılar kuruyoruz. Aydınlanma çağında yaşanan bilimsel sıçramalar, insanlığın artık geri dönüşü olmayacak biçimde sırtını bilime yaslayacağını düşündürmüştü ama bugün bile bu öngörü gerçekleşmiş değil. “Bilim Susunca” adlı yeni kitabında Dr. Alper Bilgili bizleri bilimin tanımı, pratik faydası ve itibarı üzerinde düşünmeye davet ediyor.

Paranın en büyük değer haline geldiği bu ekosistemde güvendiğimiz tek liman olan bilimin yöntemlerini kurgulayan, bizleriz. İyi bilim yapmak için yüksek zekâya ihtiyaç olduğu düşünülüyor. Zekâ, uluslararası geçerliliği olan bir IQ testi ile ölçülüyor. Ne var ki hem zekanın tanımı üzerinde, hem de IQ testinin geçerliliği üzerinde bir fikir birliği sağlanmış değil. Tıpkı bazı aşılar üzerinde süregelen polemikler gibi IQ testine güvensizlik de, zekânın anlaşmazlıkları çözmede yeterli olmadığını gösteriyor. Üstelik bilime olan güvensizlik sadece IQ puanı düşük insanlara mahsus da değil. İyi bir zihin bile pandeminin ortaya çıkardığı zararları aşı ile aşma şansını kullanamadı ve ekonomik krizin derinleşmesine engel olamadı. Bilimsel çalışmaların farklı inanç ve ideolojilere hizmet ettiği iddia edildi ve kimse bunun aksini kanıtlayamadı. 

Dr. Alper Bilgili bir bilim sosyoloğu. Keyifli, akıcı bir dille yazdığı, kuvvetli referanslarla donattığı kitabında konuya olabildiğince tarafsız bakmak adına için önce bilimi “bilimcilik”ten ayırmamız gerektiğine dikkat çekiyor: Richard Feynman bilimin amacının “gerçeği bulmak”, Francis Bacon ise “tanrının yüceltilmesi” olduğunu söylerken, biz hangi bilimi savunacak, onu hangi lekesinden arındıracağız? Din kavramını bilimin tam karşısına koymaya meyleden zihnimiz, Bacon’ı nasıl anlayacak? Eğer onu ideolojik bir amaç gütmekle suçlayacaksak bunu neden Feynman için de yapmıyoruz? İdeolojilerimize bilimsel bir gözle bakmak, konuya bu açıdan bakıldığında bir ütopya gibi görünmeye başlıyor…

Dahası, bilim ve teknoloji alanlarına etik ve ahlaki kurallar sokmanın gerekliliği büyük bir polemik olarak önümüzde durmakta: Acaba uzay araştırmaları, arka planda savaş teknolojisini geliştirmek amacını gütmeseydi böyle dev bütçelerle sürdürülür müydü? ABD’li astrofizikçi Neil deGrasse Tyson’a göre bu sorunun cevabı “hayır”. Etik ve ahlak kurallarını bilime de uygulamak gerektiğini savunan Bertrand Russell’a katılacak olursak, istemediğimiz ideolojilerin de bilime girmesi için yeşil ışık yakmış olacağız. Ama asıl soru şu: Yeşil ışığı yakmama şansımız var mı?

İnancı da, inançsızlığı da bilime referans vermeden konuşamadığımız bir dünyada bu kitap bizleri zayıf temellerimizle yüzleşmeye, geleceğin bilimini, teknolojisini ve düşünce yapısını farklı biçimlerde ele almaya davet ediyor.

edebiyathaber.net (20 Nisan 2022)

Yorum yapın