“müziksiz hayat hatadır.” / nietzsche (s.47)
“müzikte yaşamaya karar verdim.” / sartre (s.133)
“müzik hep susar; herhangi bir söylemle başıma bela olmaz…” / barthes (s.124)
I / baştan dillemeliyim: çocukluğumdan beri hemhâl olmadım değil ‘piyano’ ile, ne ki kendimce; amatör dahi sayılmam; ‘kulaktan-rûhtan’ işte!
bin kez düşündüm, desem az; bin kez geri çektim kendimi böylesi bir yazıya dalmamak; az kaçınmadım/kaçmadım, kelimelere düşmemek; az yummadım ellerimi-parmaklarımı yumruk kılıp, tuşlarına dokunmamak için harf harf!
sartre’ın evine, nietzsche’nin dağına, barthes’in odasına girdiğim gibi çıktım: başa belâ, ömre gam, akla ziyân üç ‘filozof piyanist’ ile ya “tuşe” olunur ya ‘tuş’.. cayabilirim her an!
II / sıkı okur kült kitabı kaçırmaz!
his-fikir arası -yâhut katışığı-karışığı-karmaşığı/sarmâşığı- bir hâle dûçâr olmuş iken, dediydim bunu kendine. size demem için de bir neden işte: müzik bahâne, kitap şahâne: tam bir akıl-rûh şenliği. ve fakat elim-dilim neden gitmiyor hâlâ, girizgâh sarmışken iç-im-i; içimi, iç inimi?! derin bir ‘es’ zamanı şimdi…
III / -metronom neyse de- “diyapazon” fenâ: çatalında titr(eş)iyor ‘can’ yüz yıllar boyu ki, 1711’den 2025’e dek sürmekte titre(ş)me!
öyle içine bu çekiç çeker ki sizi, sonsuzluğa yolculanır ömrünüz birden; üstelik de tınısıyla üç kült filozofun, nefsince-nefesince-hevesince çoğalıp, “çekiçle felsefe yapmak” neymiş, yaşarsınız!
IV / ve fakat az da olsa sevmelisiniz müziği, “hâtâ” olduğunu anlamak için “müziksiz bir hayat”ın.
yine de bunca lâf güzâf olacak diye, çekincem, kaygım, kuşkum, korkum yok değil!
böylesi bir cosmos-chaos can havliyle, bir chopin’e bir bach’a koştum.. neyleyim?
gayrı biraz rahat bırakın da beni, çukurunda büzüleyim diyapazonun!…
V / alın size bir bahâne daha bendenizi yazmaktan alıkoymaya iten: kitabın yazarı françois noudelman felsefeci ve akademisyen; paris vııı üniversitesi’nde prof. ve dahi bir fotosuna denk düştüm, hem de bir “piyano”nun önünde! kitabının bir yerinde (s.86), “müzikolog belli bir tecrübeye yaslanarak partisyonu ‘okur’, müzikten anlamaksızın müzik hakkında konuşmaya kalkan az sayıdaki filozof ise bir takım genellemeler yapmaya mahkûmdur” der de, yusuflamaz mı kitap üzre-içre yazmaya yeltenmeyi düşleyen don quijote? zaar piyona çalar, partisyon ‘okur’; “sartre, nietzsche ve barthes piyano başında” diye bir alt başlık atacak kadar kitabına yetkin biri dikilirse karşınıza, neylersiniz? el cevâp: şaşı, şehlâ, peltek, kekeme hâlden de öte, suspus! yoksa değil “çekiç”le, balyozla, baltaya kovalar beni prof. alîmallâh!
VI / dikkatinizi pek celbetti değil mi, hâlâ kitaptan tam dem vuramamış olmam?
hava da bulutlandı zâten; içim karardı! canım cigara-çay çekiyor. bıraksanız beni ölürdüm balkonda! yine de merâk eden bir kişi varsa kitabı, onun yüzü suyu hürmetine yazmalım mı, ne?
ama gecenin körü, elimin körü: küt parmaklar bi şicikler yazamaz! içim geçse, başım düşse de dalsam; rüyamda sartre’ı, nietzsche’yi, barthes’i görsem; emekli/eski felsefe hocası, prof. ve üçü, beşi bir yerde olup da hasbıhâl etsek, dünü güne, günü yarına katsak, fenâ mı olurdu ha hayatın göğsüne yaslanıp?
bir adagio eşlik ederken -tercîhen bach’tan-, hem yazmaktan kurtarırdılar beni hem de size karşı mahçûp olmaktan. ne ki uykumu kaybedeli çok oldu. belki de bunun için okuyup yazmam! ama mevzû bu değil.. derken cigara söndü, çay bitti- dikkatinizi pek celbetti değil mi, hâlâ balkonda titremem!…
VII / bir [çelişik] ikilem: canım hem yazmak istiyor hem yazmamak bu kitap hakkında; hem tuşelemek hem dokunmadan okuyup-geçmek istiyor içim; hem bir dip değerlendirmeye girişmek hem -aslâ-kat’a bir yüzeysel/gelgeç tanıtım yazısından öte- öte kılmak istiyor beni/kendimi aklım; canım hem çekip gitmek istiyor dağlara nietzsche’ce, hem de sartre’ca, barthes’çe çıkmamak istiyor kentlerden, sokaklardan, evlerden, odalardan sayfa sayfa, cümle cümle ve kelime ve hece ve harf harf, elsel-dilsel değil içsel-rûhsal bir hâl olarak duyup-durup, tuşların tuşesini es geçip!
VIII / piyano ve felsefe. -çoğun- izlek bu kitapta, üç filozof bağlamınca. söz dolaşıp-dönüp müziğe ve tabîî ki dayanıyor ‘tuşlar’a.
çocuk yaşta başlayan ve serüvenlerinin ortak noktası olan ‘piyano’, yaşlanana ve dahi ‘kendi olma’ konumlarını yitirmelerine dek(!) onlarla. piyanist değiller, profesyonel de, müzikte: pek iyi çalsa da üçü söz konusu ‘alet’i, iâşe bedelleri ‘felsefe’den.
ne ki el-ayak, nefes ve hayâtî heves onlara beyaz-siyah tuşlarla bezeli bu ‘yoldaş’ da, bana n’oluyor? işim yoksa notalara dalıp, ses aralıklarda gezinip, diyez-bemol demeden dallanıp- budaklanıp, minör-majör yolculanışlara çıkıp, bir ritim tutturma sevdâsıyla neden gireyim ki altına onca beste-bestecinin ağır yükünü sırtlanıp, bir de üçünün derdini, balkondan semâya dalmak, dünya’ya uzaktan uzanmak, kâinatın hakîkatini yalandan izlemek varken, çay-cigara keyfince?
okudum-bitti.. hepsi bu. dileyen alsın-okusun.. ne gam! üç pedala bir daha basan nâmerttir ve bir daha çekiçle felsefe yapan!
IX / varoluşçu, hiççi, göstergebilimci üç düşünürü ‘piyona’ başında gören şaşmaz mı? bir sacayağı gibiler de, değiller! ortak paydaları ‘parmaklar’ı ve ‘tuşe dili.’ salt icrâ değil, nota okuma, yorum, doğaçlama hatta ‘beste yeti’sine iye üç dehâ ile sohbet azımsanacak bir olgu ve de olay olmasa gerek. üçünün notalarına/porte kâğıtlarının görselliğine, bestelerine denk düşüp ,(heyhât! çok istememe karşın nietzsce’nin icrâsına varamamama karşın) salt sartre ve barthes’in piyano çalışlarının videolarını izleyebildim: pek hoş ve olağanüstü bir güzel heyecan… solfej kâğıtlarda pür dikkat gözleri, parmakları, tuşlarda kuşlar gibi, uçuşuyorlar… âh! yazmak değil, onları izlemek bir derin hazdı o an. o andan sonra uzandım yatağa, diktim gözlerimi tavana; tabure-iskemle ile ve bestelerle hemhâl oluşlarını duyup yeniden daldım- gittim yüz kez yüz yıllarına… yeterdi bu bana, ekmek-su ve hava gibi nefeslenmeme. hayattaydım ve tanıktım bir nevî, onlarla yolculanmalarıma. yaz(a)madım!
X / düşledim: altı el tek piyanoda: üçü bir arda, yanyana oturmuşlar üç taburede, chopin çalıyorlar: nietzsche ortada, arada bir bıyıklarını buruyor.. solunda sartre, piposunu sarkıtıyor.. sağında barthes purosundan nefesleniyor… sonra otuz parmak tuşe. en neşelisi ortada, en kuşkulusu solda, en kaygılısı sağda, en sevinçlisi karşılarında, mest olmuşuz! [bir ara araya 9/8’lik ve ardından (nietzsche’yi halaybaşı, sartre’ı pöççük kılıp mendilleycek; barthes’le aralarında zılgıt atacaktık, noudelmann davul, freud zurna çalarken) halay çekecektik de, olmadı, şu mâlûm ‘klasik müzik’ yüzünden! {rüyaya kaldı düş!}] chopin sürüyor…
XI / bakmayın öyle sonradan ‘kocaman adam’ olup, birer ‘piyanist-filozof’ diye anıldıklarına: üçü de ‘anneci’ (kim değil ki, değil mi freud?!) tâ çocuk yaşta başladılarsa minicik parmaklarıyla dev piyano tuşlarına tuşelemeye, bunda annelerinin payı yadsınamaz birere gerçek. biri bir başına, başına dikilmişken annesi, diğeri eşliğinde/yönledirmesiyle annesinin, bir diğeri de ”dört el piyano çalma”sıyle, annesiyle notalara gömülmüş. “sartre melodiye, nietzsche tınıya duyarlıdır, barthes’sa bilhassa ritme duyarlıdır”(s.119), diyorsa noudelmann, bu duyarlılığın nüveleri de daha çocukluklarında atılmış/saptanmış denebilir, annelerince. ziyân-zebîl olmadıysa ‘yetenek’leri, yine anneleri sâyesindedir belki (tanrı değil ammaaa oidipus bilir!)
XII / iknâ oldunuz mu gayrı kitap içre/üzre sanki yazmakta pek gönülsüz olduğuma? yoksa üç filozoftan felsefe tarihine dönecek; freud, jung, adler diye diye psikolojiye dalacak; afro, latin, anadolu demeden folklora banacak; mitolojiden girip siyasadan çıkamayacağıma kânî hâldesinizdir artık! iyisi mi gece hüznüne devâm chopin’ce: nocturne…
XIII / “diyapazon”, şu mâlûm-meşhûr ‘çekiç’ düşmeseydi başıma, -olmasam da ‘piano technician!- akordundaydım ak-kara tuşların tokmakladığı tiz-pes [tozlu, paslı, puslu gevşek-gergin] telleri ‘sâf’ anahtarımla hâlâ! şiş kafayla bu kadar bir şuûr olur ancak: sus ve yaz(a)ma!
üç filozof, bir prof. ve her ‘okur’ bağışlasın beni!
*************
* françois noudelmann, çev. yunus çetin, yky, 1. baskı: şubat 2025, istanbul.