İçinden kertenkele geçen öyküler | Feride Şenol

Ocak 12, 2021

İçinden kertenkele geçen öyküler | Feride Şenol

Kertenkeleler iyidir. Kertenkeleleri sevin. Kertenkele gördüğünüz zaman onları korkutmayın. Bırakın aranızdaki mesafeyi onlar belirlesin. Yollarına gitsinler. Bahçenizde ya da evinizde onlardan gördüğünüzde bilin ki, sizin etrafınızdaki börtü böceği yemek için oradalar. Bırakınız efendim, bırakınız yesinler.

Bülent Emrah Parlak, Doğan Kitap etiketiyle basılan ilk kitabında, içinden kertenkeleler geçen altı öykü anlatıyor. 1978 doğumlu yazar Haliç Üniversitesi Konservatuvar Bölümü mezunu. BKM Mutfak geleneğinin ilk mezunlarından olan oyuncunun kendi yazıp oynadığı Bülent Bey’in Hikâyesi adlı oyun, kurucusu olduğu Tiyatro Bal Porsuğu çatısı altında sahneleniyor.

Kertenkele Savunması isimli bu kitap, mesleğinde başarıyı genç yaşlarda yakalamış bir tiyatrocunun aynı zamanda nasıl usta bir anlatıcı olduğunu gösteriyor. Yıllar boyunca yazıp oynanmış onlarca skeç ve parodiden sonra hepsi birbirinden özgün bu öykülerle yazarlıkta ne kadar iddialı olduğunu da kanıtlıyor Bülent Emrah Parlak. Uzun ve zahmetli bir yolculuğu hakkıyla tamamladığı anlaşılıyor. Kapağıyla gözünüzü okşayan bu kitap, tek nefeste okuyup yer yer sizi tıksırana kadar güldürecek.

Gelelim öykülere. Bülent Emrah Parlak tüm öykülerinde memleket insanını, yani bizleri epey muzip açılardan ele alıyor. İlk öyküde Kadriye Hanım’ın cep telefonunu tamire götürürken Napolyonvari bir yolculuğa çıktığına tanık oluyoruz. Bellona bayisinden çıkarken üzerine sinen Waterloo yenilgisi de bir hayli tanıdık geliyor. Tornavida yemiş zeplin gibi havası sönen Kadriye Hanım evde kendisini  kayıtsız ve koşulsuz bekleyen Sülo’suyla avunur diye umuyoruz. 

İkinci öyküde ise 100’lük bir banknotun hazin öyküsünü anlatıyor Bülent Emrah Parlak. Bir banknotun başından neler geçer diye düşündünüz mü hiç? Kendinizi bir kâğıt para yerine koymayı deneyin. Bir kapkaççı tarafından çalındığınızı hayal edin. Olmadı değil mi? O zaman şöyle yapalım. Hayatınız boyunca sözünüzü asla geçiremeyeceğiniz insanlar arasındaki binbir türlü mal ve hizmet karşılığında el değiştirdiğinizi düşünün. Yine mi olmadı? Olmaz tabii. Peki pasaklı bir banknotun yolu bir kertenkeleyle nasıl kesişir? Hayvan parayı ne yapsın ki hem, değil mi? İyisi mi bu öyküyü okumadan geçmeyin.

Sıradaki öykü erkekler için bir derse ayrılmış. Aman dikkat! Kimi zaman gerim gerim gerilip ve fakat kimi zaman da ”e vallahi doğru yani” diyeceğiniz bu öyküde şehirli sevgililerin bir heves taşraya uğrayıp başlarına gelen tuhaf halleri okuyacaksınız. Taşra güzel ama tehlikelidir de. Eskiden olduğu kadar öngörülebilir de değil üstelik. Yine de siz siz olun, sevgilinize sürpriz bir tatil planı yaparken ona da bir danışın. Maazallah, kızcağız gece uyurken pencereden kertenkele girebilir.

Kitaptaki en absürt öykünün konusu ise masal kahramanlarının yargılandığı bir mahkeme. Malum masallar evrenseldir. Büyükler, çocukları bahane edip kendilerini avuturlar masallarla. Dayanışmayı, başkalarıyla empati kurmayı, aşkın ve sevginin kıymetini bilmeyi hatırlatırlar kendilerine. Peki masum mudur masal kahramanları? Mümkün mü? Her birinin büyücek bir de gölgesi var.  Masallar hakkında anlatılan masalları mahkemede yargılıyor bu öykü. Bir de direniş masalı anlatıyor, kara kızıl kertenkelelerin itirazı var.

Bir diğer öyküde ise Bülent Emrah Parlak oyunculukla yüzleşiyor. Konservatuvar öğrencisi bir genç kızın, hocasının verdiği ödevi layığı ile teslim etmeye çalışırken başından geçenleri okuyoruz. Olaylar bir yerden sonra zıvanadan çıkıyor. Bu öyküdeki kertenkele muzır gibi sanki biraz. Nasıl olmasın? Ah be Müjde, sen naaptın kuzum öyle…

Geldik son öyküye. Bülent Emrah Parlak kitabın kapanış öyküsünde hayatınız boyunca unutamayacağımız türden bir hüznü közleyip sinemize basıyor. Çapkın adlı bir maymun ve onu başının tacı eden güzelim mahalle ahalisini, aşkın kıyılarında dolaşan iki güzel gencin evi arasında gidip gelen Çapkın’ın bir türlü yakalayamadığı kertenkeleyi tanıyoruz iyice. Karnımızı tuta tuta gülerken, canımız yanmaya başlıyor. Onaltıncı yüzyıl İstanbul’unda geçen öyküde kardeşlik, arkadaşlık, sadakat, dayanışma, aşk, hasret, sevgi ve şefkat iç içe. Kıskançlık, öfke, kibir ve zır cehalet ise fırsat kolluyor ağzımızın tadını bozmak için. Yani bildik bir hikâye ama şaşırtıcı bir zemini var. İhmal etmeye gelmez.

Bülent Emrah Parlak belli ki nice güzel öyküleri cebinde biriktirip ince ince işlemiş. Su gibi akıp giden bu kitap mutlaka iz bırakacak okuyucusunda. Yaşadığımız şu zor ve acayip zamanları kertenkele kıvraklığında geride bırakacağımız günlere hazırlayacak bizi.

Feride Şenoledebiyathaber.net (12 Ocak 2021)

Yorum yapın