Hugo: Önemli olan, yazıncının seçtiği malzeme değil, yapıtın iyi ya da kötü olmasıdır | Prof. Dr. Onur Bilge Kula

Aralık 17, 2025

Hugo: Önemli olan, yazıncının seçtiği malzeme değil, yapıtın iyi ya da kötü olmasıdır | Prof. Dr. Onur Bilge Kula

Victor Hugo, Goethe denli olmasa da önemli filhelenist yazıncılardan biridir. Bu yazıncının “Oryantaller” için yazdığı önsöz yazınsal bakımdan çok değerlidir.  Almancadan Türkçeye çevirdiğim bu önsöz, çevirinin çevirisi olarak yazınsal çeviri sorununa örnek olarak da irdelenebilir. Bu önsözünün bir başka önemi, yazarın Doğu’ya bakışındaki insancıllığı ve toleransı yansıtmasıdır.

Eleştirmen, yazarın fantezisini sorgulayamaz

“Yazın eleştirmeni, bir yazınsal metnin yazarı ve onun fantezisi hakkında sorgulama ve ona şunu sorma hakkına sahip değildir” diyen Hugo’nun önsözdeki belirlemeleri uyarınca, yazıncıya “yazınsallaştırdığı izlek ve beslendiği kaynak” sorulamaz. Belirleyici ölçüt, ‘yapıtın iyi ya da kötü” olmasıdır. Eleştirinin egemenlik alanı, bunun ötesine uzanmaz. Eleştiri, uygulanan renkleri ne övmek, ne de yermek zorundadır.

Şiirde kötü veya iyi malzeme yoktur; sadece iyi ya da kötü ozanlar vardır. Her şey, “sanatın malzemesi ve alanıdır.” Yazarın deyişiyle, “her şeyin şiirde yurttaşlık hakkı vardır.” Yazınsallaştırılan konu ya da izlek,  “eğlendirici, tüyler ürpertici veya aydınlık veya karanlık” olabilir. Bu tartışılamaz. Önemli olan, yazarın izlek üzerinde nasıl çalıştığı ve biçemselleştirdiğidir.

Yazıncı özgürdür!

Hugo’nun deyişiyle, “eleştiri, bunun ötesinde sorular sorma hakkına, sahip değildir”; çünkü yazıncı “hesap vermez.” Yazıncı eleştirmen ve alımlayıcıya sadece şunu söyler: ‘Git! Ve içinde yasak meyve olmayan geniş bahçesinde dolaş şiirin!’ Uzam ve zaman şaire aittir; şair nereye isterse oraya gider; ne hoşuna giderse onu yapar. Bu onun yasasıdır.

Şair, Güney’den gelebilir veya Kuzey’den, Batı’dan veya Doğu’dan. “Antik veya modern olabilir… Şair özgürdür. Kendimizi onun yerine koyalım ve oradan etrafımıza bakalım.” Yazıncının her konuda özgür olduğu anlayışını dile getiren bu sözler, yazınsal açıdan önemli olan, yazıncının seçtiği malzeme ya da izlek değil, bunları sanatsallaştırma yetkinliğidir. Buna göre, yazın eleştirmenin görevi, sadece yazınsal yapıtın estetik niteliğini ortaya çıkarmaktır.

Okuyucu, yazınsal yapıtın estetik niteliğiyle ilgilenmelidir

“Bu satırların yazarı, bu düşünceleri ilkeli biçimde savunmaktadır” diyen Hugo, güncel yazında edindiği yerden bağımsız olarak “eleştirinin bu yakınmalarıyla” karşılaşmaktadır. İnsanlar ona ‘kitabınız kötü!’ demek yerine, ‘neden bu kitabı yazdınız?’, ‘neden bu malzemeyi seçtiniz?’ diye sormaktadır. Bu tür sorular, sanatın özüyle ilgili olmadığı gibi, güzel ve ince de değildir.

Hugo’nun şu belirlemeleri, yazınsal yaratımın ve alımlamanın katıksız öznelliğini dile getirmektedir: Okuyucular, “neden hoşumuza giden veya bizi eğlendiren konuları işlemiyorsunuz? Ne tuhaf bir keyfiniz var öyle?” gibi sorular sormaktadır. Yazıncı, bu tür sorulara kararlı biçimde şu yanıtı vermiştir: “Benim keyfim, benim keyfimdir! Sanatın sınırları nerededir; bunu bilmiyorum. Tinin dünyasının kesin bir coğrafyası hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Şimdiye değin, olanaklı ve olanaksız olanın sınırlarının kırmızı veya mavi olarak belirtildiği sanatın gezi haritasını da görmedim. Kısacası, bunu yaptığım için, bunu yaptım.”

Görüleceği üzere, neyin, hangi izleğin nasıl yazınsallaştırılması gerektiğini yalnızca yazar belirler. Yazar, yapıtını tasarımlar ve yazarken, okuyucu ya da eleştirmenin nasıl tepki göstereceğini düşünmez. Yapıtında, estetik duyumsamasını, tinsel yeterliliğiyle bütünleştirmeye özen gösterir. 

Herhangi bir düşünce, bir yapıtın oluşumuna yol açabilir

Hugo, okuyucunun ya da eleştirmenin, yazıncıya sormaması gereken soruları sıralamayı şöyle sürdürür: Okurlar, eleştirmenler, yazıncıya “Peki, niçin bu Oryantaller? Ne, size bir bütün kitap ile Doğu’da eriyip gitme düşüncesini verdi? Doğu, bunun neresine uymaktadır?” gibi sorular sormaktadır. Yazıncı şu yanıtı verir: “Bunları bilmiyorum. Bir fikir beni sardı, hem de oldukça gülünç bir biçimde sardı; bu, geçen yaz güneşin batışını gördüğümde oldu.”

Yapıtın pek beğenilmemesine üzülen yazar, “İspanya’da o güzel eski kentlere gösterilen ilgi, niçin tümel olarak yazına ve tikel olarak da bir yapıta gösterilmez? O güzel kentlerde insan her şeyi bulur: Güzel İspanyol kentlerinde “ayrıntıları görülmeye değer, mucizevî kilise binası, çinko ve bakırdan kubbeleri, her kapının üstünde Kuran’dan sözleri ve duvardaki mozaikleriyle, büyük güzel kokulu bir çiçek gibi güneşin altına yayılmış Doğu camisi” de vardır.

Şu tümceler, Hugo’nun tolerans ve çoğulculuk bilincinin sağlamlığı ve derinliğinin açık kanıtıdır: “Bu kitabın yazarı, burada yapmaya cesaret ettiği karşılaştırmanın uygulanabileceği yapıtlardan oluşan bir bütünü asla ortaya çıkaramayacaktır… Eğer yazara şimdiye değin neyi inşa etmek istediği sorulsaydı, o, ‘camiyi’ yanıtını verirdi!”

Hugo’nun “kilise değil, cami yapmak isterdim” tümcesi olağanüstü önemdedir; çünkü özgürlük, her zaman ve her koşulda başkasının özgürlüğüdür. Başkasının özgürleşmesi için uğraşmayan, özünü özgürleştiremez. Ayrıca, başka inançlara ve yaşam tarzlarına saygı, toleransın da özüdür.

Yorum yapın