Gültekin Özcan: “Şiirlerim; samimi, dili sade, anlaşılır, çocuk yüreği kadar temiz içten duyguların barınağı mısralardan oluşmuşlardır.”

Ocak 4, 2024

Gültekin Özcan: “Şiirlerim; samimi, dili sade, anlaşılır, çocuk yüreği kadar temiz içten duyguların barınağı mısralardan oluşmuşlardır.”

Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey

Bazı yazarlar vardır ki onlara “durgun akan nehir” tanımı oldukça yakışır. Yıllar yılı yataklarında usul usul, sebat ede ede akarlar. Derinliklerinde seller, çağlayanlar, fırtınalar biriktirirler. Coştuklarında sekiler, kırgıbayırlar, peneplenler, dev kazanları yaratırlar. Bu sessiz nehirler yataklarında öyle hazineler taşırlar ki, onları görmek için döküldükleri yerlere bakmak gerekir. Bire bin veren zengin verimli ovalar, bereket dolu deltalar bu sessiz nehirlerin paha biçilmez hazineleri değil midir? Gültekin Özcan’da böyle bir yazar. Durgun akan bir nehir gibi yıllardır yatağında biriktirdiklerini geçen hafta içi yayımladı. Kalan Yayınları’ndan yeni çıkan Gönül Penceremden, Dümdüm Çiçeği, Gönlümden Armağan isimli şiir kitaplarını bir ziyafetin üstüne oturmuş gibi okudum. Şairin sadeliğine, yanı sıra derinliğine, dile olan hâkimiyetine hayran kaldım. Kendine münhasır halis şair arayanlar için Özcan’ı okumalarını en küçük bir tereddüt göstermeden öneririm.  2024’ün ilk haftasında Gültekin Özcan ile söyleşi yaptık

Merhaba Sayın Özcan, Kalan Yayınları’ndan 3 basılı eseriniz aynı anda çıktı. Öncelikle sizi tebrik ederim. Okurunuz bol olsun. Eserleriniz bende iyi bir izlenim bıraktı. Toplumun geniş kesimlerince tanınmanızı samimiyetle isterim. Okurlar için Gültekin Özcan’ı tanıtır mısınız?

Anadolu’nun bozkırında Kırşehir’de dünyaya geldim, gençlik yıllarım ise Zonguldak’ta geçti. Mehmet Çelikel Lisesi Edebiyat Bölümü mezunuyum. Emekliliğimi de Bandırma’da geçiriyorum. Aklım ereli sanatın bir ucunda oldu elim. Çalışma hayatım gibi emeklilik de dolu dolu geçiyor. Çok değerli bir insan yetiştirdim eserim diyebileceğim. Yazı defterlerimi süslerken resmi, renkleri tanıdım. Kırşehir Lisesi’nde ünlü leke ustası ressam Nuri ODABAŞI resim öğretmenimdi. Resmi bana o sevdirdi. Yardımcı dersim hep resim oldu. Tek kişilik oyunlar yazdım, kendim sahneledim. 2009’dan beri İz Sanat Vakfının Bandırma’daki atölyesinde Sayın Ömür YÜCE’nin öğrencisi olarak başladığım resim çalışmalarıma devam ediyorum. Çeşitli il ve ilçelerimizde 2’si suluboya olmak üzere 14 resim sergisi açtım. Vakıf ve kurumlarda çalışmalarım var. Yerel gazetelerde ve Kum, Güncel Sanat, Gök Kuşağı, Amanos, Eliz Tmolos, Antalya Sanat edebiyat dergilerinde denemelerim, şiir ve öykülerim yayımlandı.

Ülkemizde sanatla ciddi manada hem dem olmuş insan sayısı fazla değildir. Siz ise deyim yerindeyse neredeyse bütünüyle sanatla var olmuş, var olan ve var olacak olan birisiniz. Hangi döneminize el feneri tutsak edebiyat, müzik, resim, tiyatro, ezcümle sanat çıkıyor. Bana göre bu nadide bir durumdur. Bunun yanıtını almadan diğer soruya odaklanamayacağımı düşünüyorum. Sanat sizin için neye karşılık geliyor? Sanatta ne buluyorsunuz?

Ben öyle çocuk yaşta başlamadım ne yazmaya, ne de resim yapmaya. Türkçe derslerinde kurduğum cümleler ve yazdığım kompozisyonlarımı beğenirdi öğretmenlerim. Resimde de yılsonu sergisi için birkaç yağlı boya çalışmamı almıştı öğretmenim. Kırşehir’den Zonguldak’a taşındığımız için alamadım. Görsel ve işitsel olduğumu söylerler. Ayrıca çok duygusalım da. Evde genç kız ablam ve teyzem Türk Sanat Müziği, tangolar dinler eşlik ederlerdi, annem halk müziği sever mırıldanırdı. Çocukluk yıllarım inkâr edemem sosyoekonomik açıdan mutlu geçti. Lakin gerçek yaşam gençliğe geçişte “Ne zannediyordun? Hayat böyle bir elin yağda, bir elin balda sürer mi sanıyordun?” diyerek zor günler başladı. Babam iflas etti. Ve birçok ailenin o ana dek bilmediğim yaşam koşullarını, acılarını tanımaya başladım. Yedi kardeştik. 11 yıl sonra küçük kardeşim doğdu. Evin en küçüğü o oldu. Benim duygu kilerim o yıllarda dolmaya başlamış. Yaş aldıkça sosyal olaylar, ülke sorunları çemberinde buluyorsunuz kendinizi ister istemez. Masum isyanlar, yürek kıpırtıları ufak ufak başladı. Ataerkil ailede demokrasi olmaz diye bir yasa yok, ama babaların işine gelmiyor, hep susturuluyorduk. Günümüzde az da olsa neyse ki var. Lisede, mahalli bir gazetede, 15 günde bir, bir sayfasını okulumun kültür-edebiyat koluna verirdi. O sayfanın köşesinde fotoğrafımla yazımı gördüğümde anlatılmaz mutlu olur, heyecan duyardım. Bir yazım için okul müdürü çok kızdı ve “Ereğli Lisesi’ne sürerim seni” dedi. Korktum ve kalemi bıraktım. Arkadaşlarıma, büyüklerime mektup yazarken de çok mutlu olurdum. Ama hiç ama bir gün kitaplarımın olacağı aklıma gelmezdi. Okulda özel günlerde mutlaka görevler alır, şiir ve metinler okurdum. Çok titiz hazırlanırdım. Titizlik ve sorumluluk benim karakter parçam. Yıllar sonra beni sahiplenen acılara hep şiir son noktayı koydu.  Mutlaka hayat hiç kimseye kolay değil fakat bazı insanlarda bu yaşanmışlıklar birikip yürek dediğimiz teknede, kimi gönül dediğimiz bahçede mayalanıyor, göveriyor, filizleniyor. Gönül kilerindeki sadece acılarınızın, kederlerinizin varlığı yetmiyor. Okuduğunuz eserlerle de bilginizi çoğaltıp, besleyip geliştirmek gerekiyor. Aksi halde yağsız, tuzsuz, aşa benzer. Şiir olmaz yazdıklarınız. İnanın yazdıklarımı beğendiğimi söyleyemem. Ama yürek sesi, halis ürünler, doğuşlar, ayrı sancılar oluyor. Sanat; benim huzur bulduğum, mutlu olduğum hayat yolculuğumun son istasyonundaki 70 nolu peronum. Günün eksilttiklerini şiir koyar yerine.

1953 doğumlusunuz. Müthiş bir yaşam deneyimi biriktirdiğinize şüphe yok. Şiirlerinizde ki yoğun anlamlılığa eşlik eden duru bir ağırbaşlılık olduğu çok aleni. Sözünüz az gibi görünebilir mamafih söylediğiniz çok. Başkası ne der bilemem fakat ben Türk şiirine katılmış Gültekin Özcan lezzeti diyebilirim buna. Gültekin Özcan’ın bu lezzeti uzun bir yoldan getirdiğine hiç şüphem yok. Neler söylemek istersiniz.

Öyle günler oldu ki günlerce yazamıyordum. Fakat ruhumda hırçın bir esinti, mısraların geleceğinin hep ilk habercisi oldu. Hemen not almalıydım. Defalarca tekrar etmeme rağmen silinen ve çok üzüldüğüm değerli nice mısraları kaçırdım. Uyur uykumdan uyanıyordum. Oğlum durumuma üzülüp ses kayıt cihazı almıştı. Kullanamadım. Sessiz olmalıydım. Yastığımın altına kâğıt kalem koyuyordum. Karanlıkta yazdığımı sabah okuyamıyordum.  Kimi gün sofradan kalkıp çalışma odasına koştuğum sayısızdır. “Ne oldu?” diye soranlara elimle susun işareti yapardım. 

Ben açık bir şekilde Gönül Penceremden, Dümdüm Çiçeği, Gönlümden Armağan isimli şiir kitaplarınızı beğendim. Çok emek verdiğinize, çok da meşakkat gördüğünüze en ufak bir kuşkum yok. “Zor olacak ki imtihan olsun” diyor Mevlana. Bu eserleri yazarken yüzleştiğiniz zorluklardan, imtihanlarınızdan bahseder misiniz?  

Bir dönem uzun uzun yazamıyor, çok kaygı duyuyordum bu durumdan. Şair-öğretmen Yaser Bereketoğlu öğretmenimi aradım. “Artık şiir yazamıyorum, kısacık 3-4 mısra konuşuyor, yüreğim susuyor.” dedim. Yazdıklarımı genelde kendisiyle paylaşıyordum. “İzliyorum sizi, sakın üzülmeyin. Uzun uzun yazmak marifet değil, siz onca yazılanı az sözle anlatma ustalığına erdiniz, kutlarım sizi…” diye onurlandırdı. Sağ olsunlar moralimi yükseltmişlerdi. Yüreğimin sekreterliğini yapıyorum. Yerdeşim Neşet ERTAŞ ustam bu konuda şöyle der. “Ben çok söz bilmem, siz azdan çok söz anlayın” işin özü bu. Şiir biraz da düşünsel olmalı. Şiirin büyüklüğü derinliği sizdeki manasının, okuyucuya ulaşabilen etkisindedir. Acılar, sevinçler, sevgiler için en uygun barınak şiirdir. Şiir yazan yüreğin gölgesine ayaz düşmez. Çünkü güneş hiç eksilmez. Ha şiir sevmişsiniz, ha bir çocuk. Toparlıyorum; yoğun duygusallık sancısında gözlerini açarlar enikli iki kapılı dünyaya. Mevsimsiz ve zamansızdır. O geliş bir andır. Tekrarı yoktur. Doğuşuyla yürek yurtludur benimkiler. Kurguyla hısımlığımız hiç olmadı. “Armut dibine düşer” sözü bize uyuyor. Bunlar “benim!” diyecek kadar özüz. Yazarken zaman zaman kadın olmanın zorluklarıyla da karşılaştım. Neden mi? Yüreğim bir erkek şairin ki kadar özgür değildi. “Aman sus kimse duymasın söylediklerini” diyerek bin bir telaşla üstünü çizdiğim o kadar çok ki. Aşk şiiri bizim kadınlara adeta yasak. Hemen muzır muzır bakışlar “kime?” soruları basit basit… Bu da benim değil toplumun kör gözü, yüzünün karası diye düşünüyorum. Kadın kalbi aşka yasaklı ve tek hakkı vardır hep. Bunu aşan kadın şairler bir elin parmakları kadar, onları kutluyorum. Dil konusunda da Türkçe kullanmaya özen gösterdim. Kolay anlaşılır olmayı yeğledim. Ölçüm hep serbest oldu. Yürek, ruh ve akıl sac ayağında buluşan duygular mısralara bürünüp şiir oldular. Serbest şiirde kulaçlarınız, nefesiniz sınırsız oluyor. Ufuk çizgisi size teslim olmak zorunda kalıyor. Duyguların hakkını vermek lazım. Bu nedenle serbest nazım vazgeçilmezim. Bir ara haiku yazıyordum. Hece sayısı zorunluluğu yüzünden vazgeçtim. Canım mısralar kuşa dönüyordu.

Belli ki bu eserler evvelce yazılmış ve bir köşede bırakılmış. Açık söyleyeyim, bunları bir köşede yok olmaya bıraksaydınız yazık olurdu. Nitekim dünya edebiyatında bodrumlarda, depolarda, tavan aralarında heba olan çok eser vardır. Bu hazinelerin yazgısının böyle olmaması hem sevindirici hem de övünülesi. Bana kalırsa kitaplarınızın  Türk şiir lügatinde parıldayan birer yıldız, şiir severlerin gönül dünyalarında birer lezzet  olacağını bilmek bile huzur duymanız için başlı başına bir sebeptir. Neler söylemek istersiniz.

İlk şiir kitabım “Gönül Kileri” 2012’de yayımlandı. “Gönül Dağı” ve “Gönlümden Kopanlar” da 2013 doğumlu. Aradan 10 yıl geçti. Çok uzun zaman gibi geliyordu. İmza günlerinde aynı kitaplarla okuyucunun karşısında kendimi tembel öğrenci gibi hissediyordum. Hiç kolay bir süreç değil kitap olarak emeğinize kavuşmak. Riskli, pahalı, çok emekli bir aş. Bunları da geçtim, kusursuz olma lezzeti. Gerçekten zor. Çocukluğumda hayalim bir kütüphanem olsun ister, eczacı olmayı isterdim. Okuduğum her eserin sonunda gözüm, aklım yazarında asılı kalırdı. Bir eser sahibi olmanın manevi hazzını duyumsuyor, hayallerime dudak büker, olanaksız olduğuna kanaat eder, başka bir eserin kapağını açardım ki, sayfalar ilerledikçe, kırıklığım hafiflerdi. Hiç aklıma gelmezdi kitaplarım (yedi güzel çocuğumun daha) olacağı… Yazma sürecinde zamansızlık sorunumdu. Kendimden ibaret hiç olmadım. Bu nedenle yetişemiyordum. Resim hariç, soyutladım kendimi birkaç yıl. Buna rağmen can dostlarım gönül koymadılar, özel günlerimde yanımda oldular, desteklediler, iyi, doğru, güzel işler yaptığım konusunda onure ettiler. Canlarım, onlar iyi ki varlar. Doğrusu hiç kimsenin emeğinin atıl kalmasını istemem. Gönlüm razı olmazdı. Ailem sağ olsunlar her türlü desteği sağladılar. Onlara minnettarım özverileri için. Tek kişilik küçük skeçlerimi de toparlayıp göç etmeden, elle tutulur hale getirsek. Yavrularım çok yoğunlar. Kıyamıyorum onlara… Çok çok mutluyum efendim…

Şiirlerinizi beğenerek okudum. Ahmet Günbaş ve A. Ahmet Özyurt’un harika sunuş yazılarını da beğenerek okudum. Kendimce şiiriniz hakkında bir fikre de ulaştım. Fakat başkaları tarafından yapılan her tanım, kuşku yok ki olana bir sınırlama, daraltma getirebilir. Bu da şairin hakkına girmek olur. En doğrusu bunu size soru olarak yöneltmek. Gültekin Özcan kendi şiirini tanımlasaydı bu tanımın içine neleri koyardı?

En zor soru bu oldu. Zaman zaman kitaplarıma göz atıyorum. Özellikle okuyucuların dönüşlerinden sonra bakıyorum. Kimi hayret ediyorum, kimi hoşuma gidiyor. Öz eleştiri de yaptığım oluyor. İçlerinden öz ses de olsa kitaba almasaydım diyerek pişmanlık duyduğum da oldu. “Bunu dürüst davrandığım içindi…” diyerek içime sindirmeye, kabullenmeye çalıştıklarım da var tabi. İlk deneyimim, heyecanım hatalarımı eksiklerimi kesinlikle kabul ediyorum. Şiirlerim; samimi, dili sade, anlaşılır, çocuk yüreği kadar temiz içten duyguların barınağı mısralardan oluşmuşlardır. “Kalan Yayıncılık”tan yayımlanan üç kitabımı (Gönül Penceremden, Dümdüm Çiçeği, Gönlümden Armağan) gözden geçirince sanki şiirlerimde lezzet farkı hissettim. Okuyucuya bırakıyorum. En güzelini, en doğrusunu onlardan alalım Aslı Hanım.

Fakat samimiyetle söylüyorum ki şiirleriniz bende hayranlık uyandırdı. Şiirlerinizi okuyanların da hayran kalacağına en ufak bir tereddüttüm yok. Farz edin ki bir imza günündesiniz ve sizi dinlemeye gelen genç şiir severler var. İçlerinden bazıları da şiir yazmak istiyor fakat bunu nasıl yapacağını bilemiyor. Onlara söyleyecekleriniz neler olurdu?

En önemlisi çok okumalılar. Roman, öykü, deneme, şiir, mitoloji ve felsefe… Şair ve yazarların biyografilerini okuyup tanımalılar. Edebi akım ve sanatları çok iyi bilmeliler. Kelime haznelerini genişletmeliler. Ellerinde hiç olmazsa boş vakitlerinde göz atabilecekleri sözlük taşısınlar. İmla kuralları çok önemli, olmazsa olmaz. Yazım konusunda deneyimli büyüklerinden öğretmenlerinden yardım alabilirler. Lütfen eleştirilerde kırılganlık, alınganlık yapmasınlar. Bir ülkenin semalarını ancak kalemler sonsuz aydınlığa kavuşturabilir.

TÜYAP’ta ismini ilk kez duyduğum bazı şairlerin kitaplarını aldım. Bir heyecanla okudum. Bazıları oldukça etki bıraktı bende. Bazılarında ise bu etkiyi göremedim. Bende bıraktıkları his sanki şiir değil de yazı okumuşum gibiydi. Hiçbir şairin istemeyeceği bir durumdur bu. Ne oluyor da şiirler yazılara dönüşüyor?

Bilmiyorum. Ancak diyorum ki; okuduğum bazı yazılar imgelerle zenginleştirilip, tatlandırıldıktan sonra parçalanmış şiir formatına sokulmuş gibi hissettiklerim oldu.

Sizde beni etkileyen bir duygumu paylaşmak istiyorum. Gönlümden Armağan’ı torununuza, Gönül Penceremden’i 19 öğretmeninize, Dümdüm Çiçeği’ni merhum ilkokul öğretmeninize atfetmiş olmanızdan müthiş etkilendim. Gültekin Özcan’ın dünyasında kadirşinaslık en yüksek, en önemli değer gibi görünüyor. Her şeyin çabucak unutulduğu,  egoizmin, bireyselciliğin zirvede olduğu şu zamanda kadirşinaslık en az hatırladığımız değerlerden. Sadece şairler arasında değil toplumun diğer kesimlerinde de bu değerimiz önemsizleşti. Bu bizler için çok büyük bir kayıp. Neler söylemek istersiniz.

Benim vazgeçemediğim ve gerçekleştirdiğimde son derece keyif aldığım, mutlu eden vefa duygum. Büyüklerimden dinlediklerimden süzülen öz duygulardan en önemlisi. Örneğin aralarında anlatırlar, yıllar sonra bir gencin, iyilikleri dokunmuş, bir komşusunun çıkıp gelmesi, onların ziyaretleriyle nasıl mutlu olduklarını çok dinlemişimdir. Anneciğim elbise dolabını açtığında eline aldığı bir şalın, eşarbın, terliğin dostlarının armağanı olduğunu özlemle, derin sevgiyle anarken mutluluğu, ses tonu yüreğime kulağıma sinmişti. Annemin arkadaşı komşu annem Hatice Agah’ı Kırşehir’e her gittiğimde ziyaret ederim. Elim boş gidemem. Bu arada veciz şekilde “hediye ihtiyaç gidermez ama dostluğu perçinler” derdi kulakları çınlasın. Böyle gördük yetiştik. Ailenin, çevrenin kattığı gönül zenginliğimiz. Beni de çok üzüyor benmerkezciliği ve ego vb. çağın ruhsal bunalımı.

Sizi okuyanların size hayran olması ne kadar doğalsa sizin de başka şairlere hayranlığınızın olması o kadar doğaldır. Gültekin Özcan’ın beğenip hayranlık duyduğu şairler kimlerdir?

O kadar çok ki… İyi ki yaşamışlar, yazmışlar zaman olarak. Sıralayamıyorum, hatırlayamadığım olursa çok üzülürüm, haksızlık olur, kendimi affetmem. Namık Kemal, Mehmet Akif Ersoy, Tevfik Fikret, Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Arif Nihat Asya, Faruk Nafiz Çamlıbel, Behçet Kemal Çağlar, Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Atilla İlhan, Ceyhun Atıf Kansu, Nazım Hikmet Ran, Ahmet Arif, Can Yücel, Edip Cansever, Sabahattin Ali, Ali Lidar, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Yavuz Bülent Bakiler, Özdemir Asaf, Cemal Süreyya, Ökkeş Öztürk, Şükrü Erbaş, Ahmet Günbaş, Bülent Güldal ve Ayten Mutlu…

Ülkemizde şiirin geleceğini iyi gören de var, aksini düşünen de. Hatta şiirin tamamen ortadan kalkmasa bile gelecekte bir değer taşımayacağını söyleyen bile var. Cumhuriyet’in çok büyük bir bölümünün tanığısınız. Yılların tecrübesiyle size bu soruyu sorsak. Gültekin Özcan bu tartışmada nerede yer alır?

Şiirin ortadan kalkması asla söz konusu bile olamaz! Cahil olmalı… Şiiri tanısa, bilse böyle talihsiz bir söz sarf edemez. Eşyanın tabiatına aykırı edebiyatın yazılı sözlü bir varlığı. Ortadan kalkmaz da yasaklananı olur, şimdiye kadar çok tanık olduk buna. Ülkemde şairden, yazardan korkulduğu kadar, yasalardan korkulmaz…

Eserlerinizi okuduğum için mutluyum. Hatta mutluluktan öte size samimiyetle teşekkür etmek istiyorum. Sebebine gelirsek, bir defalık yaşadığımız şu ömrümüzde, Gültekin Özcan şiirini tatmış olmamdır. Bu tat, benim uzun zamandır aradığım kayıp lezzetti. Gönülden teşekkürüm bunun içindi. Kaleminiz yorulmasın, dinlenmesin, bekleyip susmasın. Halis şiirlerden hoşlananlar sizden yeni eserler okumayı beklesinler mi?

Ziyadesiyle onure ettiniz beni. Zaman ayırdığınız ve iyi dilekleriniz için çok teşekkürler efendim. Beklesinler, dilerim olsun…

Söyleşiyi sonlandırırken kitaplarınızla ilgili özellikle söylemek istediklerinizin olup olmadığını da sormak istiyorum.

Günümüzün ekonomik koşullarında kitaplar gerçekten cep yakıyor. Okuyucuya ulaşmak bu durumda zor oluyor. Üzülüyorum herkes kendi açısından haklı. Okuyucuya bırakıyorum. Onların görüşleri benim için çok değerli.

Eserinizi okuduktan sonra size hayranlık duyacak şiir severlerin olacağına kuşku duymadan inanıyor olmak benim için büyük bir mutluluk. Kitabınız hayırlı olsun, yolu açık, okuru bol olsun. Zaman ayırdığınız için zat-ı alinize teşekkür ederim.

İzninizle aramızdan ayrılan Ethem Basınoğlu, Aziz Yalçın, Tayyip Canatan öğretmenlerime rahmet, Yaser Bereketoğlu, Mustafa Sütçü, Yıldırım Erkal ve Nuri Odabaşı öğretmenlerime sağlıklı ömürler diliyorum. Kalan Yayıncılığa her şey için en kalbi teşekkürlerimi sunuyorum. Beni üzmediniz, ilk defa üzülmedim. Size de başarılar ve kolaylıklar diliyorum. Yeni eserlerde görüşmek dileğimle… Sevgi ve saygılarımla…

edebiyathaber.net (4 Ocak 2023)

Yorum yapın