Gerçek uydurmacalar | Eser Kuru

Ekim 5, 2020

Gerçek uydurmacalar | Eser Kuru

Kurmacanın gerçekle bağı nedir? Bu bağ sübjektif ve kültürel kodlara dayanan bir gerçeklik mi yoksa evrensel bir hakikate hizmet etme yetisi var mı? Okurken, inanmak ya da ikna olmak kavramıyla kurduğumuz ilişki değişken mi? Okuyan açısından bir gerçeklikten mi bahsediyoruz ya da aksine okunan metnin kendi içindeki olgusal tutarlılığı edebiyat kuramı için yeterli mi?

Tüm bu sorular okur için metinler üzerine yapılan tartışmalar arasında önemli bir yerde. Hatta zaman zaman üslup, dil gibi biçim öğelerinin bile önüne geçebiliyor. Öncelikle kurgu ile kurgusal olmayan arasındaki farkı ortaya koymakta fayda var. Basit haliyle bir tarafta yaratılan, icat edilen bir metinle, öte tarafta yaşananlara dayanırken en önemli unsuru güvenilirlik bağı olan yazınlardan söz ediyoruz. Bazı okurlar için bir tarih kitabının, röportajın hatta biyografinin kurgusal olmamasına rağmen daha çekici, okur zihni için manevra kabiliyetinin daha güçlü olduğu söylenebilir. Kurmaca dışı ortaya konan eserde okurla yapılan hayali sözleşme net bir meseledir. Kimi okuyucu bu kesinliği talep eder. Yazar sınırları çizili bir doğruyu okura aktarır, inandığı, hafife alınmaması gerektiğini düşündüğü güvenli bir alanı paylaşır. Bu denli korunaklı, düz bir zaman çizgisinde ilerleyen, gerçeğe özgü belki sıkıcılıkla ve bağlılıkla aktarılan metinler okurda güvenli bir alan ve merak yaratabilir. Öte yandan okurun zihinsel müdahale gücünün az olduğu, daha pasif bir pozisyonda bulunduğu bu metinler, yaşananlarla empati oluşturmanın kolaylığıyla görece yakınlık hissi de sağlayabilir.

Kurmacadaysa tüm bu bileşenler daha karmaşıktır. Yazar, okuyucuyla daha meçhul bir anlaşma yapar. Belirsiz olduğunu vaat ettiği metin için şöyle der; vaktini ve ilgini bana ayırırsan daha önce deneyimlememiş olduğunu umduğum, bir görme, bilme, anlama biçimini göstermek için sana söz veriyorum, senden inançsızlığını rafa kaldırmanı istiyorum. Yazdığım metnin, her bir parçası, sözcüklerin sıralanması, tamamlanması bazı mantıksal argümanlar ve tutarlılıklar ortaya koymak içindir. Bu özde ve akıştaki birlik ve bütünlük dil yoluyla üretilmiş bir gerçekliktir. 

Dolayısıyla bu gerçeklik kanıtlara dayalı teyit edilebilir bir fenomen olamaz. Kurgu yapısı itibarıyla yaşamı temsil etme üzerine inşa edilir. Gerçek anlatılar test edilmeye dayalı ek kanıtlar ararlar, bunun aksine kurmacalar onaya muhtaç yapılar değildir çünkü hikaye ne doğru ne de yanlıştır. Dolayısıyla kurmaca bir metin güncelliğini yitirdiğinde bunun sebebi yanlışlanabilirliği değildir. Zamanında iyi bir kurmaca olarak kabul gören bir metin ileride yalnızca edebiyat tarihinin konusu olabilir. Bunu evrimleşen, üzerine koyarak ilerleyen edebiyatın eklektik yapısında aramak gerekebilir.

Kurmacalar tutarlı olması beklenen aldatmacalardır. Kendi kuralları, mantığı, düş dünyası olan gerçeğin kopyası ya da temsili benzeyişleridir. Kurmacaya başlamak için bir gerçeğe ihtiyaç vardır, bir nirengi noktasına; sonrasında esnetip bükülecek, çeşitli aynalardan ve filtrelerden geçirilecek, anlamı genişletilip sıkılaştırılacak ancak sonra bir merkez bulacak ve onun etrafında inşa edilecek dürüst bir uydurmacaya.

Hilary Mantel bir röportajında şöyle söylüyor: “Bir romancı için, gerçek bir yaşanmışlığın olmayışı hem bir sorun hem de bir fırsattır. Ama daha çok fırsattır.” Gerçekten de yazıldığı sırada geleceği boş olan karakterlerle baş başa olmak yazar için büyük bir imkan. Okur içinse temkinli bir alandan kaçınmanın gereği.

Son dönem edebiyat kuramlarında yer alan kurgu ile kurgusal olmayan arasındaki ayrımı reddeden teoriyi de yadsımamak gerekiyor. Pozitif bilimler dışında kutuplu tanımların kültürel yaratımları daralttığını iddia eden ve doğası gereği kategorize etmenin yanlış olduğunu ifade edenlerin sayısı hiç de az değil. Kültür, eklektik ve değişken bir domino taşı. Bu nedenle örneğin bir roman yazılırken belirli bir coğrafya için aktarılan kültürel kod hayaliyken, başka bir yer için aynı kültürel belirleme gerçeklik olabilmekte. Ayrımın yanlış addedilmesinin veya en azından hatalı fikirler yarattığı iddiasının başka bir nedeni daha var; kurgusal olmayan olarak kategorize edilen şeylerin gerçek dışı olabilmesine karşın kurgunun daha fazla gerçeği içerebilmesi. Bazen bir bilimkurgu yazarının amacının üretilen gerçeğin peşinden koşmak olduğu düşünüldüğünde yabana atılmaması gerekli bir belirleme.

Günümüz kurmacasında okuyucunun beklentisine yalnızca tanıklık üzerinden yanıt vermenin yeterli olmadığı açık gibi görünüyor. Aktarmanın aynı zamanda anlatılmak istenenin nasıl göründüğü, duyulduğu, koktuğu, hissedildiği ve ne anlama geldiğiyle ilgili olduğunu okuyucuya kavratmak; hatta deneyimletmek gerekiyor. Kurgusal gerçek dediğimiz şey tam da bu noktada, mekan, zaman, karakter gibi yapıların dil aracılığıyla farklı bir boyuta taşınması ve yeniden inşa edilmesiyle başka bir dünyada, gerçeğin hemen bitişiğinde okuyucuya sunulmasıdır. Kurguyla oluşan her bir işaret, yapı taşı, tasarım tutarlı şekillendiği ölçüde hakiki ve türediği hayal ürünü zihinden uzaklaştığı ölçüde inandırıcılık kazanıyor.

İnandırıcılık ve bağlantılı olarak gerçeklik hissi, bütünün şekle uygun ve uyum içinde bir araya gelmesidir. Bu anlamda, hem anlatıcı ile anlatı arasındaki uyum hem de anlatımda kullanılan sözcükler, onların ifade ediliş biçimi, hikayeleşmeye dair tutarlılıklar okuru gerçekçi bir zihinsel aktiviteye sürükler. Kurgusal metinlerin güçlü inanç ekseninin özünde anlatıcının pasifliği yatmaktadır. Anlatıcı, yazarın elinden ne kadar uzaksa karakterlere o kadar yakındır. (Tam da bu noktada, bilinçli olarak ve okuyucuyla ilişkisini aktif ve kendini göstererek kuran istisnai inanç sözleşmelerini şerh olarak düşmeliyiz. Bu metinler yazarın müdahaleciliğinden çok okuyucuyla ilişkisini bu eksende kuran eserler olarak görülmelidir.) Karakterlere yakın olan bir anlatıcıysa metnin içinde aktif roller üstlenmez. Kurgulanan şeyin değeri, yazarın tavrıyla da özdeştir. Müdahaleci metinlerin, akışkan olmadığı, sanki kurmacaya sonradan monte edildiği belli işaretlerle okuyucuyu rahatsız ettiği gözlemlenebilir. Bu tarz metinler her daim okuyucunun zihninde doğrulanma ihtiyacı barındırır, inancı rafa kaldırma metaforu yerini kuşkulu bir okumaya bırakır.

İnsan deneyimleri ve algılarıyla uyumlu, kurgusal gerçekle bağı güçlü bir metin, okuyucuya yalnızca zevk vermez, ona, duygusal gelişim, hayal gücü derinliği ve iç dünyanın genişlemesi gibi etkiler sunar. Yalnızca doğası gereği yaratıcı bir süreci imal ettiği için değil, başka hiçbir yazılı türün yapamayacağı bir zenginlik, karmaşa ve derinlik aktarabildiği için. Elbette, güçlü ve sofistike kurmaca metinlerin okuyucuda bu etkiyi yaratabilmesi için belli bir birikim ya da başkaca okumalar isteyebileceği de göz önünde tutulmalıdır.

Yukarıda aktarılmaya çalışılan gerçeklik kavramı, “kurmaca”nın karşıtı yani “kurmaca olmayan” değildir. Kurgusal gerçeklik, hayali bir tasarlamadan doğmuş, örüntülerle ilerleyen gözlenebilir, ölçülebilir ve anlamlandırılabilir mantık silsileleri kurabilmektir. Başka bir anlamdaysa insanın tecrübeleriyle ne kadar örtüştüğünün veya çatıştığının tutarlılık algısıdır. Zira bir sinema filminden, bir heykelden, okunan bir romandan keyif almamız, üzerimizde çeşitli etkiler bırakması onun makbul olmasından ziyade ortaya çıkardığı şeyin yaşantımızın felsefi, bireysel veya toplumsal gerçekleriyle kurduğu yakın etkili ilişkidir. Bu etki zihinsel bir hazzın üretilip uzun birimde hissedilme süresiyle ilgilidir. Zihinsel hazzın süresi uzadıkça metnin niteliğinin yüksekliğinden bahsedebiliriz. Tıpkı kusursuz bir yemek şarap uyumunda ağzımızın içinde kalan ve geçmesi kolay olmayan damak doyumundaki gibi.

Okuyucuya bu doyumu kurgusal gerçekliğin ahengi verir. Bu ahenk aynı zamanda tüm kabullere ve sınırlara meydan okumadır. Şüphe, kurgusal gerçekliğin en yakın komşusudur. Kurgunun nerede başlayıp nerede bittiği şüphesi, aslında gerçekliğin de sorgulanmasıdır. Derrida bir romanı eline aldığında metnin hakikati üzerine şunları düşündüğünü söylüyordu, beni ikna eden metin bende şüphe uyandırır, metin benimle ben de metinle oynamalıyım. Karşılıklı şifreler, çözümler ve sonra yenileri… Metni heyecanlı kılan ötelenen anlamlardır. Bütün anlam okuyucuya bir anda geçmez. Anlamın inşa süreçleri gerektirdiği ve her adımda anlamın bir sonrakine kaydığı durum esas gerçekliktir. Okur kurgusal gerçekliğe ancak böyle ikna olabilir.

Zihnimizle yazarın kurduğu işte bu bağ, ahenk ve uyumu bulabilmek için gerçeklik algısını sorgulamamız okuma etkinliği boyunca gereklidir. Metnin okuyucuyu hakikatli iknası tam da bu noktada başlar; anlamı ararken bütüne parçaları toplayarak ağır ağır ulaşıldığı noktada. Bu aynı zamanda biçimsel anlamda eleştirel bir sınanmadır. Bu sınanmadan geçen metin nitelikli bir yapıya, anlamlı geçişlere, ve ahenkli bir dengeye sahip olacaktır. İşte bu anlam ve dengeyi oluşturan kurgusal gerçeklik, coğrafi ya da zamansal değil evrenseldir.

Eser Kuru – edebiyathaber.net (5 Ekim 2020)

Yorum yapın