Genç yazar adayı Weigand’ın en büyük emeli… | Peyman Ünalsın Gökhan

Aralık 4, 2023

Genç yazar adayı Weigand’ın en büyük emeli… | Peyman Ünalsın Gökhan

Wilhelm Genazino’nun yarattığı farklı meslek gruplarından karakterlerinin gözlemci, sorgulayıcı hikâyelerini okumayı, ben seviyorum. Dijital dünyada dolaşan yorumlara bakınca fazla melankolik, monoton bulanları görüp şaşırıyorum. Çünkü hayata dair hikâyeler bunlar. Sosyal medyada gördüğümüz üzerinden şıkır şıkır mutluluk akan, her ânı yaşanası hayatlar suni ve çoğu yalan. Hepimiz birer mizah gözlüğü takıp büyük savaşlardan bile gülünecek hikâyeler yaratan Vonnegut olmadığımıza göre. Keşke olabilseydik, o da ayrı. 

Genazino Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman’da bizi, yazarlık yolculuğunda bir gençle tanıştırıyor. 

Hikâye birinci tekil kahraman anlatıcı tarafından, olayların üzerinden zaman geçtikten sonra ama kronolojik sırada anlatılıyor. 

17 yaşındaki Weigand ailesini hayal kırıklığına uğratarak liseyi bırakır. “Okumuyorsan aile bütçesine katkın olsun,” diye bozuk atan babayı (bizde olsa öyle derdi yani) yatıştırmaya çalışan anne, delikanlıyı kolundan tutup bir meslek öğrenmesi için çıraklık eğitimi veren iş yerlerinden birine sokmak için sokaklara düşer. Birkaç başarısız görüşmeden sonra bir nakliye şirketinde depocu çırağı olarak işe alınır. Bakmayın liseyi bıraktığına, bizim Weigand kendisine anlatılan işi zehir gibi on dakikada algılayacak kadar zeki, kelimeleri öttürecek kadar da eli mürekkep tutan iyi bir okur. Yazdığı öyküleri rastgele dergilere, gazetelere gönderir. Geri gelenlerin adreslerini değiştirip başka başka yerlere yollar. O aralar takıldığı kız arkadaşı Gudrun ile monoton birlikteliğine tat katmak için önceden, “edebiyatla ilgili ona bugün ne anlatsam,” diye plânlar yapan biri. Doğal olarak bu ilişki yürümez zira Weigand’ın edebiyat açlığını bastıramaz Gudrun. Thomas Wolfe, Franz Kafka, Kurt Tucholsky, Knut Hamsun, Henry Miller, Thomas Mann hakkında anlatıları kendi ağzından çıkıp yine kendi kulaklarına ulaşır.

Yazmak konusundaki ısrarı Weigand’ı yerel gazetelerin redaktörleri ile buluşturur. Artık gündüzleri depoda çırak, geceleri de etkinliklerde dolaşıp yerel gazetelere makale yazan bir gazetecidir.  

“İtaat ediyordum, çünkü anne babamı tekrar çaresizlik içinde bırakmak istemiyordum. Neyse ki bir yandan da gazeteciydim. Suistimal edildiğimi düşündüğüm zamanlar bu daha sık aklıma geliyordu. Öte yandan, ikili yaşamın içindeki alacakaranlık da hoşuma gidiyordu. Birçok yazarın hayat hikâyesinden biliyordum ki onlar da işe gazeteci olarak başlamışlardı. Bu yüzden, gazeteye hayli gülünç veya utanılacak olayların haberini yazacak bile olsam onların izinden yürüdüğüm hüsnükuruntusuna kapılıyordum.” s.20

Gazete dünyası onu aynı dili konuşan farklı insanlarla bir araya getirir. Bunlardan biri Linda’dır. Onunla birlikteyken önceden edebiyat konusu belirlemek zorunda kalmaz. İster istemez sohbet edebiyat odaklı olur.

Weigand’ın okul başarısızlığı okulda kalır. Gerek depoda gerekse gazetede Weigand için sadece emin adımlarla çıkılan merdivenler vardır.

Ve tüm arzusu merdivenlerin ötesinde kendine ait bir daire bulmaktır. 

“Ama bir daire nasıl döşenir ve kendime ait bir daire nasıl olur, en ufak bir fikrim bile yoktu.” s.73

Bu sözleri söyleyen Weigand burada, sevgilisi Gudrun’la açtıkları ortak hesabı tamamen unutarak tek başına bir daire hayâline kapılır. Ben, Genazino’nun tüm roman boyunca edebiyatın metinlerarasılığından faydalanarak yaptığı göndermelerden birinde Virginia Woolf’u da anmadan geçmek istemediğini düşündüm.

Okurun kulağına, Weigand’ın kendi kendine aklından geçirdiği “Sana bir kadın, bir ev, bir roman lâzım,” düşüncesini sufle ederek bunun aynı zamanda romana adını veren cümle olduğunun altını çizerken, çıraklık ve ikinci iş istikrarını sürdürüp sürdürmediğini okurun keşfine bırakmayı tercih ediyorum. 

Çağdaş Alman edebiyatının en önemli eserlerinden sayılan O Gün İçin Bir Şemsiye ile büyük başarı kazanarak 2004’te Almanya’nın en prestijli edebiyat ödülü olan Georg Büchner Ödülü’ne lâyık görülen ve 2018 yılında vefat eden Alman yazar Wilhelm Genazino’nun romanlarında süslü cümleler ya da alıntılanacak aforizmalara pek rastlayamayız. Gözlemciliği, tasvirleri eserlerinin en belirgin özelliği. Şimdiye kadar okuduğum üç romanında gördüğüm kadarıyla yakasına yapıştığı meseleye odaklanıp, onu geliştirerek kurguyu oluşturacak metaforları da etrafına yerleştirme yöntemini tercih ediyor. 

Genazino’nun daha önce okuduğum iki romanını –Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk ve O Gün İçin Bir Şemsiye– ödüllü birer sanat filmi gibi düşünürsek, Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman bir ilk film klasmanına eş değer. Yine de yukarda bahsettiğim mesele ve metaforlar bağlamında başarılı bir nesnel bütünlük mevcut. 

Bir yazar adayının doğuşunu, emeklemesini ve ilk adımlarını anlatırken başta aile olmak üzere çevresel faktörleri, içine girilen topluluğu, rutinleri, süslemeye gerek duymadan hikâye ediyor.

Franz Kafka’dan ilham aldığı çıkarımına varabileceğimiz pek çok done var.

“Son edebiyatçı olarak Franz Kafka’yı ele aldım. Benim sadece kitaplardan bildiğim memleketi Prag’dan söz ettim. Hiçbir şey bilmeyişim tutkumu artırıyordu. Franz Kafka üzerine, sanki şahsen tanıyormuşum da her gün hayatı hakkında yeni bir şey öğreniyormuşum gibi konuşuyordum. Zaten biraz da öyleydi. O sıralar Kafka’nın yazdığı ve Kafka üzerine yazılmış ve satın alabildiğim ne varsa okuyor, her yanı ayrıntıyı da hemen Gudrun’a anlatıyordum.” s.14

Weigand annesiyle bir iş görüşmesinden dönerken annesiyle arasında oluşan bir yakınlaşmaya dikkatimizi çekiyor. İki ay önce annesine okuması için verdiği Kafka’nın Babaya Mektup kitabı hakkında haftalarca tek kelime konuşmadıklarını söylüyor. Bir anda tramvayda annesi şöyle diyor: “Genç Bay Kafka’nın yazdığı her şey gerçek, kelimesi kelimesine.” Weigand annesinin Kafka’nın babası ve ailesi hakkında konuşmasından, en çok da onu ‘Genç Bay Kafka’ olarak tanımlamasından etkileniyor. “Bu, kulağa sanki Kafka hiç ölmemiş de genç bir beyefendi olarak bizimle aynı apartmanda oturduğu için sık sık rastladığımız biriymiş gibi geliyordu.” s.15

Diyaloğun devamında, zihnimizde hem Weigand’ın kendisini hem de annesinin onu ‘Genç Bay Kafka’ ile özdeşleştirdiği fikri uyanıyor.

Genazino’nun, Babaya Mektup yapıtını seçmesi de bu noktada mânidar. Çünkü Weigand on dört yaşındayken annesine boşanmasını söylüyor. Böylelikle annesiyle yeni bir hayata atılabileceklerdir. Ammavelâkin annesi cesaret edip boşanamıyor. Yıldan yıla daha çok içine kapanıyor. Tıpkı Kafka’nın ailesinde cereyan eden olaylar gibi.

Kafka’nın babasıyla yaşadığı olumsuzlukların kendi ikili ilişkilerine yansımasına benzer Weigand’ın da olgunlaşmış bir ilişkisini göremiyoruz.

Romana da aslında anlam yükleyen bu özdeşlik. Genazino’nun süslü cümleler olmadan kurduğu güçlü örge bize, karakterin didik didik anlatılmayan hayatını da veriyor. Bu anlamda daha çok öykü türüne yaklaştığını söyleyebiliriz.

Romanda Weigand’ı etkileyen kişi olarak karşımıza çıkan Linda onu, yazın dünyasından kişilerle tanıştırır. Bunlardan biri Wolfgang Kaltenmeier’dir. Pikaresk roman yazdığını öğrendiği Kaltenmeier, Weigand’ın gönenmesine vesile olur. Çünkü Kaltenmeier, Weigand’ın o gün içinde tanıştığı, roman yazan ikinci kişidir. Weigand gönene dursun, okur olarak ben “neden pikaresk roman” diye sorguladığımda alt sınıftan dalavereci, düzenbaz insanların ait oldukları sınıftan ayrışarak kurnazlıkla üst sınıfın arasına karışmasını anlatan bir roman türü olduğu ortaya çıkıyor. İlk olarak 16. yy’da İspanya’da karşılaşılan Pikaresk roman adını kahramanı Picaro’dan alıyor. Çağlar içinde toplumsal değişimle birlikte pikaresk türün karakterinde de değişimler olmuş. Yirminci yüzyılda yazılan eserlerde pikaresk karakterler toplumdan kopuk, derin düşünceyi seven ve bu düşüncelerle okuru kendi iç dünyasına çekebilen, en temel ihtiyaçlara sahip olmayı hedefleyen karakterlere dönüşmüş. 

Yazma eyleminin kendisi de aslında yalnızlığı çağrıştırır. Kişi gözlemlediklerini, düşüncelerini ancak yalnızken, kafası dağılmadan kâğıda aktarabilir. Ki Weigand’ı da hikâyenin bazı sahnelerinde salt yalnızlığında görüyoruz. Hatta romanda okuduğumuz gibi Weigand’ın en büyük emeli Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman.

Ve dahi gazetedeki şefi Herrdegen gece geç vakitlere kadar gazetede çalışmasının yanı sıra bağımsız yazılar da kaleme almaktadır. Bu kadar yoğun tempoda çalışan şefin gazeteye gelen karısını görünce Weigand, Herrdegen’i hep yalnız bir adam olarak kafasında kurguladığına şaşırır. Herrdegen de yaptığı işten kıvanç duyan ama sınıf atlamaya çalışan bir gazetecidir.

Genazino’nun karakterlerinin gerçekliği beni hep tatmin etmiştir. Ama bu defa Weigand’ı on yedi yaşındaki bir genç için fazla olgun buldum. Gerçi kahramanın anlatılmayan yaşadıklarının hayatına etkisini düşünürsek bunu, kaideyi bozmayan istisnalardan şeklinde yorumlayabiliriz. 

Jaguar Kitap tarafından yayımlanan romanın Almanca’dan çevirisi Tevfik Turan’a ait. Keyifli bir okuma imkânı sunan çeviri için kendisine buradan teşekkürlerimi sunuyorum.

edebiyathaber.net (4 Aralık 2023)

Yorum yapın