Geçitsiz sözün ikliminde | Feridun Andaç

Temmuz 12, 2017

Geçitsiz sözün ikliminde | Feridun Andaç

Acı yaratıcıdır, denildiğinde Çehov’un öyküleri, Stendhal’in romanları gelir aklıma. Ama bir şey daha var ki, bu iki yaratıcının yaşamları. Oradan süzülüp gelenlerle biçimlenenleri okuruz biz.

Kuşkusuz bu iki anlatıcı da kendilerini, kendi yaşamöykülerini anlatmazlar. Ama nasıl yaşadılarsa öyle yazarlar.

Yaşanmamış bir hayat yazılmaya değmez.

Proust’un anlatılarını bile okunmaya değer kılan, yaşanmışlıklara bakışı/bunları içselleştirerek yansıtma biçimidir.

Giden göz olmak her dem yaratıcılığın labirentlerine düşürür insanı. Orada karşılaşmalar vardır, günün seyrinin anlatıcı göze taşıdığı almaşık her durum/imge ise; hatırlayan belleğin ivmesine dönüşür. Öyle ki, zaman durur, siz oradaki imgeyi bir sözle kanatlandırırsınız. Ses yankılar içerse de, yalnızdır. Sözden yazıya geçince anlamlaşır. Hatırlayan belleğin getirip önümüze koydukları da bir bakıma öyledir.

Bir durumdan başka bir duruma geçiş imi de orada yakalar bizi işte.

Proust’un söylediklerine dönüyorum şimdi:

“Akla verdiğim önem her geçen gün azalıyor. Bir yazarın, izlenimlerimize ilişkin bir şeyleri ancak akıldan bağımsız olarak yakalayabileceğini, yani kendine ait bir şeylere ve sanatın tek konusuna, aklı bir kenara bırakarak ulaşabileceğini her geçen gün daha iyi anlıyorum. Aklın bize ‘geçmiş’ diye sunduğu şey aslında geçmiş değildir. Aslında hayatımızın her saati, tıpkı  kimi halk efsanelerindeki ölülerin ruhları gibi, ölür ölmez somut bir nesnenin içine gizlenerek onda vücut bulur. Oraya hapsolur ve biz o nesneye rastlamazsak, temelli orada hapis kalır. Biz nesne aracılığıyla onu  tanır, çağırırız, o zaman kurtulur.”

Doğrusu, onun bellek çağrısında bu vardı. Bir de hatırlayanla hatırlatanın buluştuğu yer/zaman. Bir tür uyanış, ayma ânı. Yazarın işte bunu yakalayabilmesi için yaşamsal bir ivme gerek. Hem duyularını hem de düşüncelerini ivdirecek.

Nesnelerin bellek sığınaklarını harekete geçirdiği doğrudur. Ama duygu labirentlerinin karanlık yerlerine inmek için acıyla yüzleşmek kaçınılmaz.

Dostoyevski’nin Beyaz Geceler’deki Nastenka’sının dillendirdiği sözlerin “Hayalperest” anlatıcıyı sarsalayabilmesi için o acının ırmağında geçmesi gerekmektedir. Çünkü Nastenka, buna daha yakındır.

Bunu hissettiği içindir ki; kendi hikâyesini anlattıktan sonra, onun da anlatmasını ister, ama “Hayalperest”in; “benim bir hikâyem yok,” demesi üzerine, sorar: “Bir hikâyeniz yoksa, nasıl yaşıyorsunuz?”

Karakteristik yanı olsa da, tipiktir. Yalnız gezerdir, sürüklenişinin ucunda acı vardır. Bunun arayışı da onu öteki’ne yöneltir.

Sözü bir yere bağlayarak yol almak isteseler de olmaz, oldurulamaz. Bu kez, bunu Nastenka’ya soran “Hayalperest”tir.

Kuşkusuz acı sarsıcıdır. Bireyin ruh çizikleri oradan geçer.

Stendhal, çocukluğunun Grenoble’ünde biçim almıştır daha çok. Acılarının kaynağı da büyük ölçüde orasıdır:

“Burjuva türü tüm yavan ve tatsız tuzsuz şeyler Grenoble’ü hatırlatıyor bana, Grenoble’ü hatırlatan her şeyden de nefret ediyorum, nefret çok soylu bir şey, içim bulanıyor.”

Eğer tüm bunları yaşamasaydı yazdıkları yavan olurdu Stendhal’in.

Nisan 1890’da, Sahalin Adası cehennemine gitmek için yola çıkan Çehov, burada üç ayını geçirecektir. Ekim ayında Odesa’ya geri döndüğünde, artık o başka bir “ben”dir. Onu buraya sürükleyen, ihtimal, yaşadığı karşılıksız aşktır. Acının sürüklenişidir onun bu yolculuğu. Dönüşünde yazdıkları ise karşımıza başka bir Çehov’u çıkaracaktır.

O, buraya niçin gittiğini yayıncısına şöyle açıklayacaktır:

“Çünkü bugüne dek, şehirlerimizin binlerce verst uzağında bulunan ve birçok insanın kokuşmuş bir yaşam sürdüğü, acı çektiği, öldüğü  bu hüzünlü toprak parçasını kimse ziyaret etmedi… Sahalin’deki kürek mahkûmları hakkında ne biliyoruz ki? Hiçbir şey… Tek nedeni de, o çöplüğe giden kimsenin geri dönmemesi… Bu unutulmayı onarma zamanı gelmedi mi sence Aleksey?”

Sözü geçitsiz kılan zamana dönmeli öyleyse, kendi çağımızın acısına bakarak yazmalı… Bunun için de gitmenin kaçınılmaz olduğunu düşünerek ama…

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (12 Temmuz 2017)

Yorum yapın