Feride Çetin: “Sırları paylaşmanın özgürleştirici bir yanı var.”

Kasım 22, 2019

Feride Çetin: “Sırları paylaşmanın özgürleştirici bir yanı var.”

Oyuncu ve yazar Feride Çetin ile Doğan Kitap’tan yayımlanan “Annemiz Aşktır” adlı deneme kitabı ve yazma macerası üzerine konuştuk.

Annemiz Aşktır çok içten, çok samimi bir deneme kitabı olmuş. Nasıl çıktı bu fikir ortaya?

Doğan Kitap’a iki dosya teslim etmiştim. Bunlardan biri öykü dosyasıydı, diğeri ise etkilendiğim ‘korkusuz kadınları’ merkeze alan denemelerden oluşuyordu.  Yayınevinin direktörü Cem Erciyes dosyaları okuduktan sonra, yola deneme ile devam etmem konusunda beni ikna etti. İlk öykü kitabım “Duyulur Dünyanın Şakası”nın gerisine düşmek istemiyordum. Dolayısıyla öykü dosyamın üzerinde daha fazla çalışmak konusunda yayıneviyle hem fikir oldum. Bir de okurla kişisel hikayemi erkenden paylaşayım istedim. Aşka, aileye, mesleğe, memlekete dair deneyimlerimi, beceriksizliklerimi, sorularımı yazarsam aradaki perde kalkar ve okurla yol arkadaşlığı kurmamız kolaylaşır, diye düşündüm.

Hayatın size verdiği en kıymetli hediye nedir?

Sinema okurken yeteneğe ihanet etmenin bedelinin ağır bir biçimde ödeneceğini söyleyen eğitmenlerimiz vardı. Hatta onlardan Ahmet Cemal ve Rekin Teksoy’u kitapta özlemle anıyorum. Ancak hiçbir zaman yeteneğe inanmadım. Ruhunuzun özünde gizli olan bir güç, haydi yaşama sevinci diyeyim ona; kalabalıkta bir anlığına dikkat çekmenizi sağlayabilir. Fakat parladığınız kadar çabuk sönersiniz de… Meraklı ve azimli bir çocuktum. Hayatta kalabilmek ve hayallerimi gerçekleştirmek için çok çalışmam gerekliydi. Bunun için de sürekli teyakkuzda olmak ve gözlem yapmak şarttı. Kitaplara tutkundum. Tüm bunlar ‘hikaye avcısı’ olmamı etkiledi sanırım. Eşim dostum başıma gelen tuhaf olaylarla ilgili bana takılmayı pek sever. Oysa hikayelerin onları kovalayana geldiğine inanırım. Bir hikayeci olduğumu göğsümü gere gere söylemeye başlamak, en güzel hediyedir bana.

Ne zamandan beri yazıyorsunuz? Yazı ile nasıl bir ilişkiniz var?

Yazı yazmayı öğrendiğim andan itibaren günlük tuttum. Çeşitli dergi ve gazetelere 1997’den beri kültür sanat yazıları yazıyorum. Ama sistemli olarak çalışmaya -yani, her gün- 2013 Şubat’ında başladım. Yazar Cem Akaş’ın düzenlediği bir yazı atölyesine katılmıştım.  Orada, varlığından habersiz olduğum farklı bakış açılarıyla tanıştım.  Bulmaya çalıştığım sesin, iyi de bir editör olan bir yazar tarafından değerlendirilmesi beni sersemletmişti. Atölye biter bitmez soluğu Kuzey Afrika’da aldım. Sırt çantamla şehir şehir gezerken Murakami’nin “Mesleğim Yazarlık” kitabında söz ettiği “hayat amacını keşfettiğindeki o aydınlanma anı”, şimdi gülerek anımsadığım, uhrevi dakikalar yaşadım. Ne yapayım, o günlerde bol miktarda romantizme ihtiyacım vardı. Elimin sürekli işler halde olması beynimi de rahatlattı. Hem dil ile organik bir ilişki kurmaya gayret ederken mesleğim oyunculuk da bundan fayda sağladı. Aktörlerin dile sahip çıkma konusunda yazarlar kadar sorumluluk taşıdığına inanıyorum.

Nasıl bir yazma rutininiz var? Sabahları mı yazmayı tercih edersiniz, geceleri mi? Kalabalık bir mekanda yazabilir misiniz yoksa mutlak sessizliğe mi ihtiyaç duyarsınız?

Sabahları daha verimli çalışıyorum. Akşamları genellikle yetiştirilecek sipariş bir yazıyı elden geçiririm ya da o esnada çalıştığım ne varsa notların üzerinden geçip yeni sorular üretirim. 10 yıl boyunca her gün en az 3 saat çalışma sözünü kendi kendime verdiğimden beri, her ortamda yazabilmeyi öğrendim. Yine de hayal dünyamda uzun süre kalmamı sağlayacak sessiz kütüphaneleri ya da doğayı daha çok seviyorum.

Kitapta çocukluğunuzdan, gençliğinize ve şimdinize sizi siz yapan şeylere birer birer dokunuyorsunuz. Bugününüzden geçmişinize baktığınızda siz ne görüyorsunuz?

Kırgınlık, yanılgı, öfke, oyun, cesaret, yolculuk, çoğalma, kıvanç… Önyargılarının çoğundan kurtulan ve hayallerini terk etmeyen bir kadın görüyorum. Kendime acımasız davranmak beni katılaştırmıştı. Artık daha adil ve hoşgörülüyüm sanırım. Belki de bu sayede, daha evvel yargıladığım madrabaz ve misojinist karakterleri nihayet anlamaya ve onları da kaleme almaya başladım.

Seyahat ile kurduğunuz özel bir ilişki de var. Bir tür şifalanma aracı gibi sizin için seyahat etmek. Bunu ilk olarak böyle yaşamanız ne zamana rast geliyor?

En çok tabiattan besleniyorum. Seyahatler sayesinde farklı iklim koşulları, bitki örtüleri, hayvan familyaları tanıyabiliyorsunuz. Göçmen oluşumun, köksüz hissedişimin de seyahat etmeyi sevmemde etkisi vardır. Memleketin doğusuna yapılan bir okul gezisinde ‘dönüştürücü’ etkisini fark etmiştim sanırım. Yola çıktığınız kişi ile aynı ‘Siz’ değilsiniz, döndüğünüzde. Okul ve iş dolayısıyla Batı’ya sık yolculuk ettim. Fakat ışığın hep doğudan yükseldiğine inandım. Geçen kış Mardin’de çekilen bir televizyon dizisinde çalışmaya başladım ve Midyat’a yerleştim.  Mezopotamya’nın esrarlı hikayeleri, kederli doğası beni büyülüyor. Önümde uçsuz bucaksız bir ova uzanıyor ve öğrenecek çok şeyin olması beni diri tutuyor. Süryani rahibelerin izini sürüyorum.

Bu kitap sizin için ne ifade ediyor?

Hesabı ödemiş ve sırtımı kamburlaştıran o sandalyeden kalkarak mekanı terk etmiş gibi hissediyorum. Taze bir ruha kılavuz olamamaktan, ufak bir eli karanlıkta kaybetmekten korkuyordum. Artık yeni restoranlar deneyebilirim. Sırları paylaşmanın özgürleştirici bir yanı var. Kitap yayınlandıktan sonra hayatımın yönünü değiştirip kendi ailemi kurmaya adım atacak cesareti buldum.  ‘Annemiz Aşktır’ ruhun derinlerine fener tutmanın sonu gelmez bir arayış olduğunu kabul etmemi sağladı.

edebiyathaber.net (22 Kasım 2019)

Yorum yapın