Felsefeci gözüyle “Hobbit”

Aralık 5, 2012

Felsefeci gözüyle “Hobbit”

Bir çeşit “Hobbit” kılavuzu niteliği taşıyan; Eric Bronson, Gregory Bassham ve William Irwin tarafından derlenen Hobbit ve Felsefe, Hobbit filminin gösterime girmesinden bir hafta önce raflardaki yerini alıyor.

Farklı yazarların makalelerinin yer aldığı Hobbit ve Felsefe, Hobbit romanının taşıdığı felsefi öğeler ile manevi ve kavramsal olgular üzerine kurulu bir eser. Hobbit’e bolca atıfta bulunmasıyla, Hobbit’i okumayanların da rahatlıkla anlayabileceği bu çalışma, okurlara önemli düşünürlerin ahlak, savaş, erdem, cesaret, kozmopolitlik, kibir gibi konulardaki düşüncelerini bir arada okuyabilme fırsatı sunuyor.

Hobbit ve Felsefe, Orta Dünya ve özellikle de Hobbit’teki pek çok olay ve olgunun Aristoteles’ten Kant’a ve Nietzsche’ye, Platon’dan Thomas More’a pek çok düşünürün görüşleri ışığında açıklanmasıyla dikkat çekiyor.

Kitap, Tolkien’in Orta Dünya efsanesini yaratırken esinlendiği tarihi olaylar ve kültürler, Kuzey Avrupa mitolojisi, burjuva kültürünün Orta Dünya halkları üzerindeki etkisi ve Bilbo Baggins’in tipik bir İngiliz burjuvasının özelliklerini taşıması, cüceler ve elflerin anlaşamamalarının sebepleri, Hobbitlerin kozmopolit yaşam tarzları ve Bilbo Baggins’in dikkat çekmeyen mütevazı bir karakterden bir kahramana dönüşme hikâyesi gibi konuların üzerinde durarak, Hobbit romanının felsefi ve zaman zaman da sosyolojik yönlerini ortaya koyuyor.

Hobbit Romanında Sanat ve Güzellik, Kurguların Çelişkisinde Bilbo Baggins, Hobbit ve Yorumbilim, Büyünün ve Makinelerin Efendisi gibi kısımları bulunan Hobbit ve Felsefe, dört bölümden oluşuyor. Kemal Baran Özbek’in çevirisiyle İthaki Yayınları tarafından yayımlanan ve hem Tolkien severleri hem de felsefe meraklılarını ve felsefeye yeni başlayanları memnun edecek eser, bazı güçlü felsefi görüşleri okuyucuya sunmayı amaçlıyor.

Kitaptan:

Tolkien’in derinlemesine kavramış olduğu üzere, insanlar ve mekânlar birbiriyle yakından bağlantılıdır. “Olaya bir harita tasarlayarak başlama uyanıklığında bulundum, geriye sadece hikayeyi yerleştirmek kalmıştı,” der Yüzüklerin Efendisi’nin meydana gelişiyle ilgili. İçinde yaşadıkları yerle aralarındaki bağın bilincine varabilen kişiler, genellikle ayağı yere diğer pek çok insana  oranla daha sağlam basan, aidiyet duygusu gelişmiş bireyler haline gelirler. Ama kişinin o an üzerinde bulunduğu mekânla arasında anında bağ kurmak zaman isteyen bir iştir ve çoğu kez kişinin muhitinin çevresinde yıllarca sürecek yürüyüşler yapmasını gerektirir.

edebiyathaber.net (5 Aralık 2012)

Yorum yapın