“Faşizm İncelemeleri” serisinden iki önemli kitap | Onur Uludoğan

Mayıs 14, 2020

“Faşizm İncelemeleri” serisinden iki önemli kitap | Onur Uludoğan

I

Nazi Almanya’sı ve İkinci Dünya Savaşı; üzerine sayısız makale, kitap yazılan, filmlere belgesellere konu olan bitmek bilmez bir derya.

Versailles Antlaşması ile gururu kırılan bir halkın korkunç bir ekonomik krizin de etkisiyle yaşadığı savruluşunun ardından iktidara gelen Hitler’in, önce Almanya içinde sonra Avrupa’da ve nihayet neredeyse tüm dünyada yaşanmasına neden olduğu korkunçluklara dair öğrendiğim her bilgi beni, bir yandan insan doğası üstüne düşünmeye sevk ediyor diğer yandan da hayrete düşürüyor.

İletişim Yayınlarının Faşizm İncelemeleri dizisi içinde yayımlanan kitaplar, özelde Nazi Almanya’sı genelde ise Faşizm/Nazizm veya başka isimlerle adlandırılan tiranlıklar hakkında derli toplu bilgiler edinebileceğimiz eserlerden oluşuyor.

Faşizm İncelemeleri dizisi içinde yer alan ve Sebastian Haffner tarafından yazılan iki kitap, Bir Alman’ın Hikâyesi ve Hitler Üzerine Notlar adlarını taşıyor.

II

Haffner, 1907 ile 1999 yılları arasında yaşamış olması sayesinde 20. yüzyılda Avrupa’da yaşanan hemen tüm önemli gelişmelerin tanığı olmuş bir gazeteci.

Birinci Dünya Savaşı’nı çocuk, Nazilerin yükselişini genç bir hukuk öğrencisi, Nazi iktidarının ilk yıllarını avukat, İkinci Dünya Savaşı dönemini ise İngiltere’ye kaçmak zorunda kalmış bir mülteci olarak yaşamış bir isim Haffner.

Asıl adı Raimund Pretzel olan Sebastian Haffner, 1938’de İngiltere’ye yapmak zorunda kaldığı iltica sonrasında hayatını yazarak geçirmeye karar verir ancak Almanya’da kalan ailesinin hayatını tehlikeye atmak istemediği için adını, Johann Sebastian Bach’dan ve Mozart’ın Haffner Senfonisi’nden esinle değiştirir.

1954 yılında Almanya’ya dönebilen Haffner; İngiltere yıllarında, ikisi sağlığında yayımlanabilen üç kitap ve gazeteler için onlarca yazı yazar.

Almanya’ya dönüşünün ardından da çeşitli gazetelerde çalışmaya devam eden yazarın toplamda 16 kitabı yayımlanmıştır.

Bu kitaplardan dilimize çevrilenlerin ilki, İngiltere’de yazdığı ama sağlığında yayımlanmayan kitabı Bir Alman’ın Hikâyesi’dir. İkincisi ise, 1978 yılında yayımlanan Hitler Üzerine Notlar’dır.

III

Bir Alman’ın Hikâyesi, Sebastian Haffner tarafından 1939 yılının ilk yarısında yazılmaya başlanır ancak savaşın patlak vermesiyle Haffner, Almanya El Kitabı adını vermeyi düşündüğü çalışmasına ve güncel sorunlar üzerine kaleme aldığı gazete yazılarına odaklanır.  (Almanya El Kitabı sonradan, Germany: Jekyll & Hyde adı ile yayımlanır.)

 Bu nedenle Bir Alman’ın Hikâyesi tamamlanamaz.

1999 yılında yazarın ölümünün ardından, ondan kalan evraklar arasında bulunan taslak, yazarın oğlu Oliver Pretzel tarafından düzenlenir ve kitap 2000 yılında yayımlanır.

Oliver Pretzel, kitaba yazdığı Sonsöz’de babasının kitap için oluşturduğu iskeleti bizlerle paylaşır. Haffner, kitabını bitirseydi hiç kuşkusuz daha kapsamlı ve uzun bir zaman dilimini kapsayacak bir otobiyografi okuyabilecektik. Buna rağmen Bir Alman’ın Hikâyesi, 1914 ile 1933 yılları arasında yaşanan büyük dönüşüm günlerinde Nazi olmayan sıradan bir Alman’ın neler yaşamış olabileceğine dair çok önemli bir kaynak olma özelliğini koruyor.

Sebastian Haffner’in kitabı ‘Giriş’, ‘Devrim’ ve ‘Veda’ olarak isimlendirilen üç bölümden oluşuyor. Bu bölümlerin ilkinde yazar, Birinci Dünya Savaşı döneminin bir çocuğun gözünden nasıl yaşandığını anlatıyor. Bu anlatı sayesinde, o günlerde yaşananların dönemin insanları üzerinde bıraktığı izleri görüyoruz ve bu izlerden yola çıkarak ilerleyen yıllarda Almanların Nazizm’e nasıl geçit verdiklerinin çözümlemesini yapabiliyoruz. Sonraki bölümlerde ise yasal yollarla iktidara gelen Nasyonal Sosyalistlerin iktidarı bir daha bırakmamak üzere gasp etmelerinin, devlet bürokrasisinin ele geçirilişinin, baskı ve işkencenin günlük yaşamın bir parçası oluşunun hikâyesini okuyoruz.

Bir Alman’ın Hikâyesi’nin tarih kitabı değil, otobiyografi olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Kitap boyunca Haffner, büyük olayları değil, bu olayların kendisinin ve yakın çevresinin üzerindeki etkilerini anlatıyor. Korkaklıklarını, göz yumdukları şeyleri, pişmanlıklarını anlatırken Hitler’in tüm dünyaya zararı dokunacak bir korku imparatorluğunu nasıl kurduğunu ve aslında hiç de vahşi olmayan sıradan Almanların tüm bunlara nasıl izin verdiğinin hikâyesini okuyoruz.

Bu noktada, kitabın epigrafı olarak kullanılan ve Goethe’ye ait olan şu söz anlamını buluyor:

“Almanya hiçbir şey ifade etmez, ama münferit her Alman çok şey ifade eder.”

III

Hitler Üzerine Notlar, yazarın ileri sayılabilecek yaşlarında kaleme alınmış derinlikli bir çözümleme. Bu nedenle, Hitler’in gücünün doruklarındayken yazılan Bir Alman’ın Hikâyesi’ne göre daha serinkanlı bir üsluba sahip.

Guido Knopp, kitaba yazdığı önsözde, “Hitler’e ve ondan kaynaklanan musibete yakından bakabilmek için, geçmişte olduğu gibi bugün de elinizdekinden daha iyi bir kitap yok. “ (s.18) iddiasında bulunuyor. Bu öznel yargıya katılıp katılmamak herkesin kendi elinde ancak kitabı okuyup bitirdikten sonra, Knopp’un yine aynı önsözde kurduğu şu cümlelere katılmamak ise pek mümkün değil:

“Adeta bir psikoloğun divanına uzanmış Hitler: hayatı, icraatları, başarıları, yanılgıları, hataları, suçları, hıyaneti. Aklıselimle düzenlenmiş ve mükemmel izah edilmiş” (s. 9)

Hitler Üzerine Notlar, yukarıdaki alıntı ile paralel bir bölüm yapısına sahip.

Kitabın ilk bölümü, “Hayatı” adını taşıyor ve bu bölümde Avusturyalı bir askerin neler yaşadığının ve Almanya’nın tek adamı haline gelişinin hikâyesini okuyoruz. Bu bölümün en ilginç kısımlarından birini Hitler’in yaşamı ile Napolyon, Bismarck, Lenin ve Mao’nun yaşamlarının kıyaslandığı paragraflar oluşturuyor.

Kitabın ikinci bölümü, “İcraatları” adını taşır ve bu bölümde Hitler’in, iktidara geldiğinde oldukça kötü durumda olan Alman ekonomisini düzeltmesi, orduyu yeniden canlandırması ve tüm bunları yaparken hitabet yeteneği sayesinde en azılı muhaliflerinin bile gözünü kamaştırması anlatılıyor.

Üçüncü bölüm ise, “Başarıları” adını taşıyor. Bu bölümde, 1930 ile 1941 arasındaki başarılar silsilesinin analizi yapılırken bu tarih aralığı dışında kalan zamanların nasıl olduğu ve başarı olarak nitelenen unsurların Hitler’in hanesine mi yazılması gerektiği yoksa karşısındakilerin basiretsizliklerinden mi kaynaklandığı konusu tartışılıyor.

Haffner, kitabının ilk üç bölümünde tarih önünde Hitler’in başarı hanesine yazılanların çözümlemesini yaptıktan sonra milyonlarca insanın hayatlarının mahvolmasına neden olan icraatlarını çözümlemeye başlar.

“Yanılgıları” adını taşıyan bölümde, Hitler’in dünya görüşü üzerine odaklanılıyor. Bu çerçevede, Hitler’in düşünce dünyasında savaşın neden kaçınılmaz olduğunu, Yahudilerin neden yok edilmeleri gerektiği, ari ırkın gücü ve diğer ırklar üzerindeki yaptırım hakkının mutlak kabulü gibi konular derinlemesine çözümleniyor ve bu çözümlemeler ışığında, tarihsel gerçeklikler hatırlatılarak Hitler’in nerede yanıldığı anlaşılmaya çalışılıyor.

“Hataları” bölümünde ise bir önceki bölümde özetlenen teorik zeminin pratikteki uygulanma çabalarının sonuçları irdeleniyor. Bu uygulama çabaları sonucunda, “(…) Hitler hiçbir şey başaramamış, aksine sadece (ama gerçekten) dehşet verici felaketler yaratmıştır.” (s.136) denilerek bu felaketlere giden yolun daha iyi görülmesi sağlanıyor.

“Suçları” bölümünün girişinde “Hitler de basbayağı bir seri katildi.” (s.163) tespiti yapılıyor ve kurulmasını sağladığı büyük kıyım makinesinin, ilk dönemde Almanya içindeki muhalifleri, ilerleyen zamanda ise Yahudileri, Polonyalıları, Rusları, Çingeneleri, hasta ve sakatları nasıl yok ettiği anlatılıyor ve bu büyük suçun çözümlemesi yapılıyor.

“Hıyaneti” adını taşıyan son bölümde ise kanımca kitabın en özgün çözümlemeleri yer alıyor. Bu bölümde Haffner, Hitler’in Almanya’ya ve Alman halkına verdiği zararın analizini yapıyor. Kitabın tamamında Hitler’in, kendisinin bulunmadığı bir düzen tahayyülünün olmadığı ve kurumsal bir devlet yapısı kurmak yerine yalnızca kendisinin varlığıyla hayatta kalabilecek bir devlet inşasına giriştiğini açıklamaya çalışan yazar bu bölümde, Hitler’in kurduğu devlet düzeninin ortaya çıkardığı sonuçları anlatıyor.

Hitler Üzerine Notlar da Bir Alman’ın Hikâyesi gibi oldukça rahat okunur, bununla birlikte argümanlarını sağlam şekilde dile getiren bir yapıt. Bir Alman’ın Hikâyesi, hatırlananlara dayanarak kaleme alınmış bir eser olduğu için tek kaynağı Haffner’in zihni iken Hitler Üzerine Notlar, başta Hitler’in kamuoyu önünde yaptığı konuşmalar olmak üzere birçok farklı kaynaktan yararlanılarak yazılmış. Bu kaynaklar, dipnotlar halinde verilmek yerine, metin içinde anılarak belirtilmiş. Bu tercih, kitabın kolay okunurluğunu pekiştiren bir durum.

IV

Hitler Üzerine Notlar ve Bir Alman’ın Hikâyesi, anlattığı zaman diliminde yaşananlar hakkında az çok fikir sahibi olunmasını talep eden kitaplardan.

Bu bilgiyi edinmek isteyen okurlar, Alfa Yayıncılık tarafından basılan Klaus P. Fischer’ın “Nazi Almanyası: Yeni Bir Tarih” isimli kitabını okuyabilirler.

Daha özet bir bilgi talep edenler ise, Ekşi Sözlük’te “diesel1907” isimli yazarın şu yazısını okuyabilirler:

https://seyler.eksisozluk.com/adolf-hitlerin-nasil-adim-adim-delirdigini-anlatan-eksi-sozlukun-en-uzun-entrysi

O günlere dair, edebi lezzetin üst noktalara çıktığı bir başka otobiyografi örneği okumak isteyenler ise Stefan Zweig’ın, Dünün Dünyası isimli kitabını edinebilirler.

İkinci Dünya Savaşı hakkında yapılmış en kapsamlı belgesellerden birini izlemek isteyenler “The World at War” ; Hitler’in beyin takımına daha yakından bakmak isteyenler ise “Hitler’s Circle of Evil” isimli yapımlara bakabilirler.

Tüm bunların yanında, Haffner’in kitaplarının konuşulduğu şu iki programı da meraklı okurlara önerebilirim:

https://www.youtube.com/watch?v=hyuRTvXyraU

https://www.youtube.com/watch?v=hyuRTvXyraU

Onur Uludoğan – edebiyathaber.net (14 Mayıs 2020)

Yorum yapın