
1910-1983 yılları arasında yaşamış olan Kemal Bilbaşar’ın, edebiyatımızın en değerli kalemlerinden biri olmasına rağmen, günümüzde genç kuşaklar tarafından yeterince tanınmadığını, epeyce gölgede kaldığını düşünüyorum.
Kemal Bilbaşar’ın ilk romanının 1943’te yayımlanan Denizin Çağırışı olduğunu sanıyordum uzun bir süre. Bu sıra dışı, öncü romana dair Roman Kahramanları dergisine yıllar önce bir inceleme yazısı da yazmıştım. Daha sonra okuduğum akademik araştırma kitapları ve makalelerden, yazarın ilk romanının, kitaplaşmadan gazete sayfaları arasında kalan Etrafımızdaki Duvar olduğunu öğrenmiştim. Bu roman, 1941’de Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayımlanmış, ama kitaplaşmamış. O nedenle, Denizin Çağırışı’nın, Bilbaşar’ın ilk romanı olduğu sanısı yaygındı benim gibi okurlar arasında.
Akademisyen Erol Gökşen, bu yıl da başarılı bir edebiyat arkeolojisi çalışmasına imzasını attı; Kemal Bilbaşar’ın karanlıkta kalan ilk romanı Etrafımızdaki Duvar’ın Tasvir-i Efkâr’daki tefrikalarını araştırdı, bu özgün yapıtı kitaplaştırarak günışığına çıkardı ve Mart 2025’te kitabın edebiyat okurlarıyla buluşmasını sağladı. Denizin Çağırışı romanındaki psikolojik ve felsefi derinliğine, anti kahraman yaratma yeteneğine hayran olduğum Kemal Bilbaşar’ın, bu ilk romanını okumak ve daha sonra yazdıklarının ipuçlarını roman metninde bulmak bende bambaşka bir heyecan uyandırdı.
Etrafımızdaki Duvar, 20 Temmuz 1941-2 Eylül 1941 tarihleri arasında Tasvir-i Efkâr’da tefrika edildiği dönemde, Kemal Bilbaşar, öğretmen olarak görev yaptığı İzmir’de, Denizin Çağırışı’nı yazmaktadır bir taraftan. Denizin Çağırışı’nın, son sayfasının bitiminde yer alan “17.09.1941 Karantina-İZMİR” notu, romanın bitiş tarihini gösterir bize.
Her iki romanda benzer temaların işlenmesi, yazarın o dönemde edebiyat anlayışının nasıl şekillendiğine dair genel bir fikir verir. Denizin Çağırışı, küçük bir kasabada çalışan ve kasabaya sığamayıp İzmir’e gelen bir öğretmenin dış ve iç yaşantılarını anlatan psikolojik bir romandır. Varoluşçu felsefeden izler taşıyan, birey-toplum çatışmasının birey üzerindeki etkilerini psikolojik ayrıntılar üzerinden işleyen Denizin Çağırışı’ndaki öğretmen, trajik bir anti- kahraman olarak ilgi uyandırır.

Etrafımızdaki Duvar, her şeyden önce sanat çevresini ve sanatçıların dünyasını anlatan bir yapıt olarak dikkatimizi çeker. 1930’lu yıllarda Ankara’daki modern yaşam tarzı, ince ayrıntılar üzerinden dile getirilir. Sanatçıların hayat, sanat, insan ve topluma dair düşünceleri, kişiler arası diyaloglarla, roman kişisinin iç konuşmaları ve olay anlatımları yoluyla başarılı bir biçimde aktarılır. Besteciler, ressamlar, şairler, yazarlar, roman kişileri olarak canlandırılırken, sanata ilgi duyan, sanatçıları destekleyen kişiler de onların çevresinde yer alırlar. Kadın karakterlerin bazıları piyano, keman gibi Batı müziği enstrümanlarını çalarlar.
Etrafımızdaki Duvar’da sanat yapıtının ne olduğu, özgünlüğün nasıl gerçekleştiği, yaratım sürecinde sanatçının özgür olması gerekliliği ve sanat eleştirisinin boyutları gibi kuramsal meseleler, roman metninde başarıyla özümsetilir; sanatsal konular, kişiler arası konuşmalarda ya da romanın baş kişisi olan müzisyen Ferdi’nin iç konuşmaları ve zihninden geçenler aracılığıyla akıcı ve ilgi çekici biçimde ele alınır ve tartışılır. Sanatsal yaratımın toplumsal normlarla çatışması ve toplum baskısıyla engellenmesi nedeniyle sanatçının kendi iç dünyasında yaşadığı çelişkilere de yer verilir. Sanatçının esin kaynakları, yaratmanın cesaret ve özgürlük gerektiren bir eylem oluşu, yaratma sürecindeki sancılar da yine roman metnine sindirilerek dile getirilir. Estetik kaygıların sanatçı ruhunda bıraktığı etkiler; toplumun, sanat ve sanatçıyı yeterince anlayıp değerlendiremeyişi gibi gerçekler romanda titizlikle işlenir.
Erol Gökşen, kitaba yazdığı önsözde, Etrafımızdaki Duvar’ı “sanatçı romanı” (Künstellerroman) kategorisinde değerlendirir ve romanda yer alan sanatçı karakterler arasındaki ilişkilere dikkat çekerek şunları dile getirir: “Sanatçı karakterlerin yaşadıkları duygusal ilişkiler, onların sanatsal üretimini doğrudan etkilemekte, bunlar; kimi zaman ilham kaynağı olurken kimi zaman kimi zaman da yaratıcılıklarını engellemektedir.” (s.11)
Roman adının içerdiği “duvar” sözü, metafor anlamıyla sanatçıyı engelleyen toplumsal normları ve kuralları temsil etmektedir. Bazı anlamsız ve eskimiş gelenekler, baskılar, sınırlandırmalar yüzünden sanatçı, yaratım sürecinde özgürce hareket edemediği için çevresiyle, toplumla ve kendisiyle çatışma halinde olan çelişkili ve karmaşık bir kişidir. Bundan dolayı Etrafımızdaki Duvar’da canlandırılan sanatçı karakterlerin pek çoğu aykırı ve sıra dışıdır.
Romanda, müzisyen Ferdi’nin, Mediha ve Naran adlı iki farklı sanatçı kadına duyduğu aşk, farklı boyutlarıyla dile getiriliyor. İki kadın arasında kararsız kalan, çıkmaza düşen Ferdi’nin ruhsal açıdan yaşadığı gelgitler, içinde çoğalan pişmanlık ve suçluluk duyguları, Ferdi’nin anlatımları ve iç konuşmaları yoluyla aktarılıyor.
Önce Mediha’nın incelikli, ışıltılı, masum güzelliğine âşık olan ve onunla evlenmeye karar veren Ferdi, Mediha ile nişanlılık sürecindeyken tanıdığı Naran’a büyük bir yakınlık ve ilgi duymaya başlar. Mediha’dan ayrılmak ister, ama bunu gerçekleştirecek cesareti bulamaz kendinde. O nedenle iki yüzlü bir tavır sergiler ve bu durumdan dolayı vicdanen rahatsızlık duyar. Ferdi’deki iç çatışma, asıl olarak evlilikle birlikte toplumun istediği kalıba girecek olması ve bunun sanatsal yaratımını engelleyeceği kaygısından kaynaklanmaktadır.
Denizin Çağırışı’ndaki öğretmen karakter de pansiyoner olarak kaldığı evin genç kızına ilgi duyar, onunla evlenmeye karar verir ve nişanlanırlar. Ancak, nişan halkasını parmağında hissettiği an, hayatının birdenbire bir tutsaklığa dönüştüğünü düşünür anlatıcı/ öğretmen. Özgürlüğünü kaybedeceği korkusuyla kısa bir süre sonra evlenmekten vazgeçer. O genç kızı sevmiştir aslında; ancak anlatıcının duyguları son derece karmakarışıktır. Bir şekilde nişanı sona erdirmek ister. Daha sonra anlatıcı/ öğretmen karakter, başka bir kadının, bu kez çok kurnaz ve kötü bir kadının elinde oyuncak olacaktır ne yazık ki. Etrafımızdaki Duvar’da ise besteci-müzisyen Ferdi, kısa bir süre sonra nişanlısı Mediha’dan vazgeçecek; ancak Naran’ın varlığında da aşk, sanat, özgürlük çelişkisini derinden yaşayacağı için yine mutsuz olacaktır.
Kemal Bilbaşar’ın her iki romanının baş karakteri olan kişiler, topluma yeterince uyum sağlayamayan, sıra dışı, sorgulayıcı, derinlikli ama problematik karakterlerdir. Her iki romanın baş karakterleri, yaşadıkları olayları kendi perspektiflerinden anlatırlar; yani “benöyküsel” anlatım şekli söz konusudur. Bu anlatıcı- karakterler, iç dünyalarının derinliklerini, ruhsal çelişki ve açmazlarını özellikle iç konuşmalar aracılığıyla dışa yansıtır ve böylece okurun görmesini sağlarlar.
Denizin Çağırışı’ndaki aykırı öğretmen karakter, topluma yönelik öfkesini kendi yaşantıları ve düşünceleri üzerinden dillendirirken; toplumun, kalıplaşmış gelenek ve görenekleriyle, anlamsız kurallarıyla bireyi nasıl bir bunaltı ve boğuntuya sürüklediğini derinden hissettirir. Özgürleşme onun için kaçınılmazdır; birey olarak kendi varoluş sorununu çözecek, kendi özünü oluşturacaktır. Ancak, kendi karanlığıyla yüzleşmeden aydınlığa ulaşması ve kendini gerçekleştirmesi olanaksızdır.
Denizin Çağırışı’ndaki bu varoluşsal temalar, onun öncülü olan Etrafımızdaki Duvar’da sanatçının varoluş ve özgürlük meselesi şeklinde, daha spesifik olarak işlenir; sonuçta her iki roman kahramanı da acı çekmeye mahkûm olacaktır. Etrafımızdaki Duvar’da, sanatçıların yaratma özgürlüğünü kısıtlayan toplumsal kuralların, normların eleştirisi, karakterlerin birbirleriyle konuşmaları yoluyla gerçekleştirilir ve ayrıca sanatçıların kendi aralarındaki arkadaşlık, aşk ve sanatsal ilişkileri de masaya yatırılır.
Etrafımızdaki Duvar’ın temelinde yer alan çatışmalar ve kişiler arasındaki karmaşık ilişkiler ağı Ferdi’nin bestelediği müzik parçalarında netlik kazanır; ayrıca Mediha’nın ağabeyi ressam Ziya’nın resimlerine de bütün canlılığıyla yansır. Ziya’nın Aşk ve İlham adlı resmi, romanın özünü gösterir gibidir. Resimde çıplak bir kadın figürü dikkati çeker önce. Anlatıcı; “Kanatlı, küçük bir melek, Eros, bu ilahî kadın yüzünden maskeyi kaldırıyordu. Kalın ve siyah bir yılan, bacaklarına ve vücuduna dolanmıştı.” (s.14) cümleleriyle Ziya’nın yarattığı bu resmi kelimelere dökerek betimler. Ferdi, söylediğine göre bu resmi “sanatı ve hayatı pahasına” elde etmiştir. Sanatsal çıplaklığın ve toplumsal normların da tartışıldığı satırlar, geleneksel toplumlarda resim sanatının ve ressamların durumunu da gözler önüne serer.
Etrafımızdaki Duvar, iki ayrı anlatı katmanından oluşmaktadır. İki ayrı benöyküsel anlatıcı vardır metinde. Bunlardan biri, romanın ilk birkaç sayfasında kendi varlığını gösteren Anlatıcı/Yazar’ın, diğeri de Anlatıcı/Yazar’ın okul arkadaşı, müzisyen- besteci Ferdi’nin anlatımlarıdır. Roman asıl olarak Ferdi’nin yaşadıkları, hissettikleri ve tanık olduklarını anlatması üzerine kuruludur. Anlatıcı/Yazar, Ferdi’nin kendisine anlattıklarından, nota kağıtlarına yazdığı cümlelerden, kendisine emanet ettiği mektuplardan hareketle romanın olay örgüsünü oluşturmuştur. Anlatıcı/Yazar, cümlesini şöyle tamamlar ve sözü Ferdi’nin anlatıcı sesine bırakır: “Ben şimdi aynı tablo karşısında, o parça parça sözleri, o tarihsiz mektupları birbirine ekliyor, Ferdi’nin fevrili gözlerine bakarak ve hasta sesinden noksanlarımı sorarak onun hikayesini yazıyorum:” (s. 15) der ve böylece romanı üstkurmacalı bir yapıya taşımış olur.
Romanda sanat ve sanatçıya dair pek çok sözle karşılaşırız. Ferdi bir konuşmasında şunları söyler: “Fakat bir sanatkârı eserlerine bakarak tanımak, ekseriya insanı yanıltır. Çünkü onlar hariçten alınan intibaların (izlenimlerin) inikâsından (yansımasından) ziyade, ekseriya sanatkarın ruhunda duyduğu hasrete ve susuzluğa şifa versinler diye yaratılmış mahluklardır.” (s.23) Bu cümlede dile getirilenleri günümüzde de konuşmakta ve tartışmaktayız. Başka bir yerde de şöyle bir cümle çıkar karşımıza: “Eserleri bestekârından önce tanımak daima sanatkarın aleyhinedir, dedi. Çünkü eser, sanatkârı bize mübalağalı hislerle tahayyül ettirir.” (s.47)
Romanda, döneme özgü toplumsal gerçekler, bazı ayrıntılar üzerinden dile getirilir. Mesela klasik Batı müziği konserlerinin çoğu Halkevi salonunda verilir. Evler, modern eşyalarla döşelidir. Salonlarda piyano önemlidir. Konsol, ayna, duvar resimleri, vazolar, sehpalar da evlerin önemli eşyalarıdır. Avrupa’da olduğu gibi, evlerinin büyük ve ihtişamlı salonunda dönemin sanatçılarını, yazarlarını, şairlerini ağırlayan, onları himaye eden kültürlü, sanatsever orta yaşlı kadınlar vardır. Onlardan biri Naran’ın annesi Afife Hanım’dır. Afife Hanım’ın salonu romanda şöyle anlatılır: “Salonumuzda hakiki bir Cumhuriyet havası vardır, dedi Naran Hanım. ‘Herkes dilediği gibi harekette serbesttir. Annem sanatkârların en ziyade korktukları şeyin hürriyetsizlik olduğunu söyler.” (s.53)
Kemal Bilbaşar, ruhsal karmaşa yaşayan Ferdi, Ziya gibi sanatçı karakterleri başarıyla canlandırmış; kadın karakterleri de etkileyici bir tarzda dile getirmiş Etrafımızdaki Duvar’da. Mediha’nın aydınlık, duru, masum güzelliği ve sevecenliği, müzisyen- besteci Ferdi’nin bakış açısından dile getirilmiş. Romanda Naran karakteri de oldukça güçlü bir şekilde çizilmiş durumda. Son derece zeki, dikkatli, titiz, gözlemci, insanları iyi tanıyan, çok güzel bir kadındır Naran. Cesurdur, sözünü sakınmadan konuşur, serbestçe erkeklerle fikir tartışmaları yapar, özgüveni yüksektir, dik duruşlu, gerçekçi ve güçlü bir karakterdir. Keman çalan Naran, Ferdi’nin bestelerini de icra eder. Mediha ise iyi piyano çalar ve Ferdi’nin bestelerini piyanoda seslendirir. O parçaların çoğunun esin kaynağı Mediha’dır, ancak bir gün gelir, Ferdi, Naran ve Afife Hanımların salonu için de özel besteler hazırlamaya başlar. Ferdi bu durumdan hem hoşlanır hem de vicdani açıdan rahatsızlık duyar. Romanın akışı içinde Naran’ın ressam Ziya ile uzamış nişanlılığı, Mediha’nın, nişanlısı Ferdi’nin Naran’a ilgisini sezmesi gibi karmaşık ilişkilerin akıbeti, romanın sonuna doğru belli olacak; okuru heyecan ve merakla son sayfaya dek sürükleyecektir.
Romanda hayat ve sanat ilişkisi, adeta “büyülü” bir biçimde kurulmuş durumda. Ziya’nın yaptığı resim, nasıl ki romandaki kişilerinin yaşamından bir kesiti temsil ediyorsa, Ferdi’nin İtiraflar adlı küçük operası da aynı erkeği seven iki kız kardeş temasıyla Naran-Ferdi-Mediha üçlüsüne göndermede bulunmaktadır. Belki de Etrafımızdaki Duvar’ın en özgün ve yaratıcı yönü buralardadır; yani romandaki sanat yapıtları ile roman kişilerinin yaşamı arasında bağ kurması, arada bazı geçiş noktaları oluşturması, sanat yapıtıyla insan hayatlarını birbirine temas ettirmesidir.
İnsan psikolojisini; insanın iç karmaşasını işleyen ve sayfalarında derin bir felsefe taşıyan romanlarla ilgilenen okurların, Etrafımızdaki Duvar’da pek çok yazınsal güzellik ve düşünsel nitelik bulacakları kanısındayım.
*Kemal Bilbaşar, Etrafımızdaki Duvar, Yayına Hazırlayan: Erol Gökşen, Can Yayınları, Mart 2025.
















