
Türk öykücülüğünün en insancıl sesi, Burgaz Adası’nın sessiz tanığı, deniz kokulu cümlelerin ustası: Sait Faik Abasıyanık.
18 Kasım, onun doğum gününü anarken yalnızca bir yazarın değil, bir bakışın, bir vicdanın, bir kalbin doğumunu da kutluyoruz.
1906’da Adapazarı’nda başlayan kısa ömrü, Türk edebiyatının yönünü değiştiren bir hikâye serüvenine dönüştü. O, hikâyeyi sokağa çıkaran; kâğıda balık kokusunu, teri, ekmeği ve umudu karıştıran yazardı. Her öyküsünde, yaşamın sıradan anlarını olağanüstü bir duyarlılıkla yakaladı. Kahramanları ne büyük isimlerdi ne de kahramanca işler yaparlardı; ama her biri, insan olmanın karmaşık güzelliğini taşıyordu.
Sait Faik, insana baktığında sadece yüzünü değil, içini de gördü.
O, Türk hikâyesinin sesini değiştirdi. Sade ama derin diliyle anlatıyı yapaylıktan arındırdı. Cümleleri bazen bir rüzgâr kadar hafif, bazen bir martının çığlığı kadar keskin, ama daima “gerçek”ti.
Onun hikâyelerinde okur, yazarla birlikte yürür; bir sokağın köşesinde, bir kahvehanede, bir balıkçı teknesinde, bir çocuk bakışında kendi yalnızlığını bulur.
Sait Faik, yazının içinden bir yaşam biçimi yaratmıştı:
Yazmak, onun için insanı anlamanın ve dünyaya biraz olsun iyi bakmanın yoluydu.
“Yazmasam deli olacaktım,” demişti.
Belki de haklıydı; çünkü o yazmasaydı, biz bugünkü Türk öyküsünün içtenliğini, insana duyduğu merhameti tanıyamayacaktık.
“Semaver”in sıcaklığı, “Son Kuşlar”ın hüznü, “Alemdağ’da Var Bir Yılan”ın içe dönük yalnızlığı hâlâ hepimizin iç dünyasında bir yankı olarak sürüyor.
Her hikâyesinde bir yaşam kırıntısı, bir umut kalıntısı vardır; her karakterinde, insanın öyle kolay kaybolmayan iyiliği.
Sait Faik, yalnız Burgaz Adası’nın değil, bu ülkenin vicdanıdır.
Bugün hâlâ, onun hikâyelerini okurken bir martının kanadında, bir işçinin ellerinde, bir çocuğun gülüşünde onu hissediyorsak, demek ki hikâyeleri yaşamaya devam ediyor.
Bir öyküde hâlâ biraz merhamet, biraz şaşkınlık, biraz sevgi varsa;
orada mutlaka Sait Faik’in izi vardır.
Bu yazı, Sait Faik Abasıyanık’ın doğum yıldönümünde, insanı sevmekten hiç vazgeçmeyen kalemine bir selam olarak kaleme alınmıştır.

















