Denizlerin altında bir insan, insanların arasında bir balık | Anıl Ceren Altunkanat

Temmuz 28, 2017

Denizlerin altında bir insan, insanların arasında bir balık | Anıl Ceren Altunkanat

“İnsanların arasındaki ilk balık ve balıkların arasındaki ilk insan…”

Ona ‘Deniz Şeytanı’ diyorlar. Denizin karanlığından beslenen bir canavar… Dalgaların sonsuz gizeminden doğan bir efsane… Dehşet uyandırıcı, kötücül bir yaratık; kana tutkun… Ya da belki gücüyle korku uyandıran bir koruyucu…

“Bu şey birine zarar vermiş, bir diğerine de beklenmedik şekilde yardım etmişti. ‘Bu deniz tanrısı’ diye konuşuyordu yaşlı yerliler, ‘bin yılda bir, yeryüzüne adalet getirmek için denizin derinliklerinden çıkıyor.’”

Yerliler beyazların bin yıldır süren zulmü karşısında adalet dağıtacak o tanrıdan medet umarken, beyazlar da onun üzerinden kazanç elde etmeyi düşünür elbet. Denizin bitmez zenginliklerini yağmalamak için bir araç; tutsak edilip her imkânsız işe koşulacak bir tanrı… Avuçlarının içi kaşınır. Zurita gibi gözü dönmüş tüccarlar için denizin derinliklerinden çıkan tanrı da bir sömürü ve kâr fırsatıdır.

“ ‘Deniz şeytanı’nın doğaüstü, kudreti her şeye yeten bir varlık olmadığı anlaşılmıştı. Belli ki, Balthazar’ın dediği gibi kemikten ve etten yapılmaydı. Demek ki o da avlanabilir, zincire vurulabilir ve Zurita için okyanusun dibinden zenginlikler çıkarmaya zorlanabilirdi.”

İhtiandr’dır deniz şeytanının adı; insanların arasındaki ilk balık ve balıkların arasında ilk insan… Hem karada hem suda soluk alabilen İhtiandr naif, neşeli, sevecen ve coşku dolu bir delikanlıdır. Bir mucizedir. Bilimin mucizesi.

Doktor Salvator’un yarattığı delikanlı aslında yapayalnızdır ama onu kuşatan su, günbegün derinliklerini keşfettiği deniz ve baba dediği Salvator’dan oluşan dünyada, belki bir balık kadar şen ama kesinlikle bir insanın olamayacağı kadar tasasızdır.

“İşte güneş ışını dalgaya vurdu. Çevredeki su ansızın yemyeşil oldu, küçük su kabarcıkları köpük köpük… İhtiandr’ın yakınlarında dostları yunuslar oyun oynuyor, ona neşeli, kurnaz, meraklı gözlerle bakıyorlar. Parlak siyah sırtları dalgaların arasından kayıyor. Su sıçratıyor, fışkırtıyor, birbirlerini kovalıyorlar. İhtiandr gülüyor, yunusları yakalıyor, onlarla birlikte yüzüyor, dalıyor. Ona öyle geliyor ki hem okyanus hem bu yunuslar, hem bu gökyüzü hem de güneş sadece onun için yaratılmıştır.”

***

Aleksandr Belyaev, Su Adamı’nda son derece masalsı bir atmosferi gerçekliğin kara bulutlarıyla bezemeyi çok iyi başarır- vice versa. İhtiandr’ın küçük deniz kızını anımsatan naifliği ve lirik dünyası, hemen bir sayfa sonra insanın karanlık yüzüyle en olağan şeymiş gibi buluşur. Ve biz okurlar bunun gerçekten de en olağan şey olduğunu anlarız birden; masallar gerçektir ve hepsi ama hepsi mutlu sona ermeden, gerçekliğin içinde eriyerek söner. İhtiandr su adamı olsa da, deniz şeytanı olsa da, derinlerden yükselen tanrı olsa da insanın dünyasında bir kurbandır. Gerçekliğin içinde bir araçtır sadece; yaşamın, o sıradanlıkları içinde her şeyi sindirip tüketen insanların dünyasında bir araçtır.

Belyaev’in büyük başarısı ayrı sandığımız bu iki dünyayı – biri rüyaysa, diğeri rüyanın rüyası – ustaca, hiçbir teyel yeri gözükmeden bir araya getirmesi. Bir bölümde okuru sarıp sarmalayan şiirsel anlatımı, birkaç sayfa sonra yerini insana ilişkin son derece gerçekçi ve acımasız eleştiriye bırakır. Bir an masal – ve güzel bir masal – okuduğunuzu düşünürsünüz ama sonra Belyaev beklenmedik – ama rahatsız etmeyen – bir hamleyle sizi insanların sefil yaşamına çekiverir. Ve bunu son derece leziz bir dille yapar (sanırım bu noktada, metni Rusçadan böylesi akıcı ve temiz bir şekilde çeviren Hazal Yalın’ın da adı geçmeli).

Sovyet döneminin en büyük yazarlarından olan Belyaev, istilacı beyazın karşısında yerlinin, paranın gücüyle zulmünü arttıranın karşısında halkın, yobazın – ve onun oyuncağına dönen hukuk sisteminin – karşısında bilim adamının yanında durduğunu hiç saklamaz. Ama tüm bunları kurgusunun kılına zarar vermeden, karakterlerinin hayatından çalmadan başarır.

***

Bilirsiniz, küçük deniz kızının hikâyesi kötü biter. O insanların dünyasında kalmakta ısrar eder. Canıyla öder naifliğinin ve fedakârlığının bedelini.

Bari İhtiandr, bari o güzel deniz şeytanı kurtulsun insan dünyasından, değil mi?

“Suya atladım çünkü açık havada soluk almak çok güçtü benim için.”

Anıl Ceren Altunkanat – edebiyathaber.net (28 Temmuz 2017)

Yorum yapın