Deniz Güllüoğlu: “Güçlü olduğunuz sürece yüzleşebilirsiniz; yüzleşebildiğiniz sürece güçlü olursunuz”

Aralık 15, 2025

Deniz Güllüoğlu: “Güçlü olduğunuz sürece yüzleşebilirsiniz; yüzleşebildiğiniz sürece güçlü olursunuz”

Söyleşi: Nilgün Çelik

Deniz Güllüoğlu’nun Yalnız Yabancı adlı kitabı İkinci Adam Yayınları tarafından yayımlandı. Yazarla Yalnız Yabancı ve yazarlık tecrübeleri üzerine konuştuk.

Deniz Hanım, kitabınızın yolu açık olmasını, çok kişiye ulaşmasını dileyerek söyleşimize başlamak isterim. Sizi tanımayanlar için okurlarımıza kendinizden bahseder misiniz?

Merhabalar, güzel dileğiniz için teşekkür ederim. Kendimle ilgili söylemem gereken şeylerin başında sanırım erken yaşlarda dünya klasiklerini okumaya başladığım gelmeli. Rus edebiyatı ve dünya klasiklerinin etkisi ile küçük yaşta yaşamdan ve insandan yana olan hassas bir bakış açım oldu. İnsan ile kurduğumun bağın okurken daha güçlendiğini hissederdim.  Bunların etkisiyle sanırım Sosyoloji bölümünün benim için ideal bir bölüm olduğuna karar verdim. Sosyoloji eğitimi ile duygusal bakış açım yerini anlamaya bıraktı. Ardından felsefe yüksek lisans geldi. Onu bitirmeyi tercih etmedim. 20’li yaşlarımın başında yazmam gerektiği aklıma yerleşmişti. Bu yıllar boyunca yazarlığı bir meslek haline getirmek için olgun koşulların hem yeşermesini bekledim hem de yeşermesi için çaba harcadım. Otuzların başında “yakında tamamen yazmaya başlayacağım” dediğimi sık sık hatırlarım. Şimdi kırk dört yaşındayım, iki çocuk annesiyim ve yazarlığın hayatımın merkezi noktasına ulaştığı günlere yaklaşmak üzere olduğumu hissediyorum. Bunun için çaba harcamaya da devam ediyorum diyebilirim.

Eseriniz Yalnız Yabancı, birçok yazma tekniğini barındırıyor. İç monolog, geçmişe dönüş, bilinç akışı gibi. Bütün bu teknikleri kullanabilmek için ne tür bir çalışma süreci geçirdiniz?

Kitabın taslağını, karakterlerini oluşturduktan sonra yararlandığım tek teknik gözlem ve bunları karakterlerde toparlamak oldu. Kitabın konusu gözlemlerimin yoğunluğundan ileri geldi. Toplumsal, bireysel, tarihsel ve hatta sosyo-ekonomik-kültürel gözlemler. Tabii hayal gücü de var ama gerçeklikle de sağlam bir bağı olduğu için gözlem bu kitapta daha baskın.

Eserinizin girişi iki kahramanın sohbeti, aslında bir tür sorgulamayla başlıyor. Zaman zaman bir iç ses derinliğine inen bu sohbette temeli oluşturan bir soru soruluyor: “İnsanı en çok ne acıtır?” Ruhsal bir acıdan bahsediyor. Bu sorunun çerçevesinde sormak isterim: Bilmek, bilgilenmek, anlamak insanın canını daha çok yakan bir şey mi? İnsanı en çok ne acıtır?

 İnsanı sanırım en çok anlamamak ve bundan bihaber olarak yaşamak acıtır.  Bilmek ise anlamamayı her durumda tamamen olmasa da büyük ölçüde ortadan kaldırabilecek bir faktör. Bildiğinizde, anladığınızda bir noktada yanlışı düzeltip kendinize çeki düzen verebilirsiniz.  Kısacası bilmek insanın canını yakmaz. Aksine, insanın yaşam serüvenine anlam katar.

Deniz Güllüoğlu için yalnızlık ne ifade eder?

Bana göre düşünsel olarak yalnızlık yatay/dikey, çok katmanlı bir olgu. Her katmanı da ayrıca kendi içinde ayrışmış bir olgu. Kendi dünyamda ise yalnızlık ne müthiş bir şeydir ne de korkunç. Ara sıra fiziksel veya ruhsal olarak ihtiyaç duyduğum, içinde bulunmaktan keyif aldığım bir alan ya da ruh hali. Ama kesinlikle ara sıra.

Eserinizin bütününde iletişimin yokluğunun ya da başarılı bir iletişimin insanlar üzerinde etkilerini görüyoruz. Geçmişe takılı kalmak, yüzleşmek ve annelik de bu konuya dahil. Geçmişle yüzleşmek iletişimde, özellikle aile ortamında önemli midir? Bu konuyu yazarken nelere dikkat çekmek istediniz?

Yüzleşme pozitif bir olgudur. Farkındalıkla iç içedir, birbirini besler. İnsanın ruhsal gelişimini destekler. Toplum içinde öyledir. Güçlü olduğunuz sürece yüzleşebilirsiniz; yüzleşebildiğiniz sürece güçlü olursunuz. İnsanın yüzleşme ile pozitif bir değişim geçirdiği gözlemlenir. Bu hayat boyunca devam eder. Yüzleşen insanın doğal olarak iletişim kabiliyeti de gelişir. Kendi ile olan iletişimi sağlıklı olan insanın başkalarıyla iletişim kusuru yaşaması çok beklenmez. Yüzleşme insanın bütün dünyasını altüst edecek kadar şiddetli olur mu? Belki, ama bence orada başka bir vaka vardır. İpek yüzleşmekten uzaklaşmış bir karakter; hesaba dalmış! Hesaplaşmaya başlaması iç huzurunu, yaşamını elinden almış. Hayatını hesaplaşmanın akışına bırakmış. İç dünyası ile olan iletişim şekli de gizli bir çatışmaya dönüşmüş. Kendisiyle ya da bir başkasıyla fark etmeksizin. Hem kendisine hem ailesine yabancılaştığını görmemiş. Tıpkı bir zamanlar kızının kendisine yabancılaştığını göremediği gibi. Dikkat çekmek istediğim konu ise, kendi yaşamının aktörü/aktristi olan insanın rolünde ne denli zayıf kaldığı. İnsanı rahatsız eden durumlar karşısında yaşadığı acizlik üzerine düşündürmek istedim insanı.

Eserinizin tamamında duygular ön planda. Tüm karakterlerinizin travmatik ve duygusal hâllerini öne çıkardığınızı görüyorum. Bunun özel bir nedeni var mı? Psikolojik durumları yazabilmek için kişisel deneyimler mi ön plandaydı yoksa herhangi bir kaynaktan ilham aldınız mı?

Bir başka harika soru. Özel nedeni benim de bu kusağın bir bireyi olmam olabilir. Post-modern yaşamı, insan zihin yapısını ve hikâyelerini  çok travmatik buluyorum (Acaba bu koşullar mı problemli!). Bu bütün dünya için böyle. Haliyle bunlar beni düşündürüyor. İnsan bu hayatı nasıl kurar? Ve neden sürdürür? Düşünüyorum…Yaygın olması çok ortak nedenler bulmama neden oluyor.  Yüzleşmek sanırım bizim için bir hayal. Zaten yüzer kişilik gruplara ayırsanız grubun içinde sadece bir insanın yüzleşme becerisine sahip olmasının anlamı zayıf. Olan şey hesaplaşma. Suçlama. Bu noktada insan takılı kalıyor. Eleştiri kabiliyetimiz gelişmediği ya da geç geliştiği için özeleştiride zayıf kalıyoruz. Akıl devreleri kapalı. Dolayısıyla yaşamamızda etkisi zayıf. Hesaplaşma, duyguların yönetimi, yaşamı yönlendiren temel kalıpların yapısı bu döngüden çıkan benzer sorunları çok sık görüyoruz. Yaşam şimdi bambaşka bir şeye dönüşme arifesinde. Postmodern zamanın insanı bu dönüşümde tam olarak nerede kalacak? Bizim yaşamamızı dönüştüren isteklerimizin tam olarak kaynağı ne? Bunun üzerine kurguluyorum.

 Geçmişle yüzleşmek, aile bağları, bir kaybın yası, eserinizin ilerleyen bölümlerinde yoğun bir şekilde okura sunuluyor. Tüm bunları yazarken okurunuza neyi sorgulatmak istediniz?

Her insanın kendi yaşamında taşları bir kere yerli yerinden oynatması gerekebilir, elbette. Bu bilinçli bir oynatma mı yoksa duygusal bir buhran mı? Bir kadının, annenin seçimlerinde ne kadar ileri gidebildiğini görüyoruz. Hayat seçimlerden ibaret olmasına ibaret ama seçimlerimizi yöneten ne? Kendi ve yaşamı ile hesaplaşan, yaşamını şekillendirmekte zorlanan bir insanı görmelerini, onun üzerine düşündürtmek istedim.

Kahramanlarımızın davranışları ve tepkileri çerçevesinden sormak isterim: Bir ilişkide sevgi yeterli midir sizce?

Sevginin varlıksal olarak benzeri topraktır. Sevgi ilişkinin doğurgan yanıdır. Sevgi, sadece sevgi değildir. Umut vaat eder. Ondan mutluluk, güven, güç gelir, dayanışma, hoşgörü, keyif, haz ürer. Birlikteliği değerli kılan şeylerdir bunlar. İnsan sevgiden beslenmediği, onu besleyemediği zaman o ilişki anlamsızlaşır. Aslında derya denizdir sevgi. Bence yeter. Kulağa romantik gelebilir ama inanın değil.

Yalnızlık ve kabullenme bir insanın ruhsal dengesini koruyabilmesi için bazen gereklidir. Bu sizce bir son mudur, yoksa başlangıç mı?

Ben kişisel olarak popülist bütün yaklaşımlardan uzak bakarım bu duruma. Ne yapması gerektiğini bilen biri var derim. Ne bir başlangıç ne de bir son görürüm. İnsan kabullenip katmanları aşıp ruhsal bir dengede yalnızlığa ulaştıysa, bu aynı zamanda yüzleşme ve farkındalık halidir.  Burada  benim bakış açımda bambaşka sorunlar türemiş olur. İnsan için içten beslenmeye, sadece iç huzuruna hizmet eden bir yaşam bugün mümkün mü? Farkındalığı yakalamış bir insanın yalnızlığı tercih etmesinin sonuçları olmayacak mı? Ruhsal dengesini yakalamak için yaşamsal dengelerini alt üst ediyor olamaz mı? Tek çözüm bu mu? Sonuç olarak sanırım genel olarak ne sondur, ne başlangıç bu sadece bir döngüdür.

Tüm cevaplarınız için teşekkür ederim.

Bu birbirinden güzel sorular için ben size teşekkür ederim.

Yorum yapın