Comemadre; Bilim ve sanatta aşkınlığı sorgulayan bir kara mizah | Peyman Ünalsın Gökhan

Haziran 20, 2022

Comemadre; Bilim ve sanatta aşkınlığı sorgulayan bir kara mizah | Peyman Ünalsın Gökhan

Comemadre Arjantinli yazar, senarist, görsel ve işitsel tasarım eğitmeni Roque Larraquy’un yayımlanmış üç romanının ilki. Dilimize de çevrilen tek romanı.

Fol Kitap tarafından, Nergis Gürcihan’ın başarılı çevirisi ile 2021’de yayımlanan kitabın kapağı, okuru grotesk, tekinsiz, absürt bir içeriğin beklediğine işaret ediyor. Nitekim Roque Larraquy’un hem senaristliğini hem de görsel tasarım becerilerini yazarlığı ile harmanlamış olduğunu görüyoruz. Kara komedi film kareleri, kitabın sayfalarında akıp gidiyor. Yönetmeni kim derseniz Lanthimos ya da David Lynch derim.

Hayalinde hep iki parçalı bir roman yazmak olan Larraquy bu iki parçanın bir asalak gibi birbirlerine tutunmasını, ortak bir kökten beslenmesini, bir bedende iki kafa gibi müşterek bir yaşam sürmesini düşler. Ana öykü yirminci ve yirmi birinci yüzyılın kesiştiği noktada çağdaş sanat dünyası üzerine yazılmış bir metin. Yani kitabın 2009 yılında geçen ikinci bölümüdür.

İlk bölüm için ise Roque Larraquy, bir röportajın şunları söylüyor; “Yüzyılın başında galvanik tıp, spiritualizm, frenoloji üzerine yazılmış edebi olmayan metinlerden çok etkilenmiştim. Zaman içerisinde bilimsel statülerini yitiren, unutulmaya yüz tutmuş, kendi kendini ilân eden “bilimlerin” tümü. Onlarda beni ilgilendiren şey, kendilerini bu şekilde meşrulaştırmaya çalışan disiplinler olmaları ve öfkeli, tartışmacı, dünyayı ikna etmeye çalışan metinler üretmeleri: gerçek burada yatıyor. Ve ayrıca, bir şekilde disipline vücut veren bir sözlük sistemi -adlar, kelimeler, bilimsel terminoloji- inşa ediyorlar. Bu yüzden bana edebiyatla yakından ilgili geldi. Gerçekten yüz yıl sonra okunan, etkisi olan metinlerdir. Bir “gerçek” kavramını ortaya koymaya çalıştıkları unutulursa, bunlar kurgusal yapılar olarak olağanüstüdür. Tüm bunları okurken, Arjantin’de o sıralar ciddi siyasi tartışmaların yaşandığı gerçekten önemli bir dergi olan Caras y Caretas’ta bir ilan buldum. Bu kasabada henüz gelişmemiş ve Buenos Aires’e dahil edilmemiş bir banliyö kliniğinde kanser tedavisi vadeden bir reklamdı: Temperly. Ve sonra, gerçekten ilgimi çeken şey, reklamda serumun İngiltere’nin Edinburgh kentindeki bir Doktor Beard tarafından geliştirildiğini söylemesiydi. Bu yanılgı bana gerçekten de bir anlatı dünyası geliştirmek için mükemmel bir tohum gibi göründü.”

Evet, Larraquy bir tohum bulur ve tersine mühendislik işlemeye başlar.

Bilim ve sanatta aşkınlığı sorgulayan, insan bedeninin nesnel olarak bu iki disiplinde mutlak çöüm olarak kullanılması üzerine iki metin kurgular.  

Birinci metinde sağlık kurumlarının eleştirilmesi, hastaların kobay niyetine kullanılması, yapılan akıl dışı deneyler ve kurum içi obsesif aşk olayları kara mizahla ele alınır.

İlk bölümün ben anlatıcısı Dr. Quintana. Dr. Quintana ve bir grup çalışma arkadaşı 1907’de Temperley Kliniği’nde, ölüm ânından birkaç saniye sonrasına kadar insan beyninin uyanık olduğunu kanıtlamak için bilimsel bir deney yapmaya kalkışırlar. Bunun için de bir ilân verirler; Temperley Kliniği’nde kanser hastalarına çare olacak  bir serum -şekerli su- geliştirilmiştir. Hasta başvuruları başlar. Serumun faydasını görmeyen ve ölümü bekleyen hastalardan da bedenlerini bilime bağışlamaları sözünü alırlar.

“Ölmek üzere olan bir hastaya değerini nasıl geri veririz? Bedenini işe yarar bir şeye dönüştürerek; postmortem.” (syf.42)

Korkunç deney soğukkanlı doktorların gözetiminde ve birebir uygulamalarıyla sürerken, hastane koridorlarını aşk alevleri sarar. Dr. Quintana, kliniğin baş hemşiresi Menéndez’e vurgundur. Hatta sadece o değil, hemşire Menéndez baştan çıkarıcı östrojen salınımıyla diğer birkaç doktoru da eksenine çeker. 

Deney, öldükten sonra kısa bir süre de olsa beynin uyanık olduğuna ve insanların düşüncelerini dile getirebileceği üzerinedir. Sonuçlar ise düzyazıdan çok şiir olabilecek mısralar niteliğindedir.

“Gurian ve Gigena tahmin edildiği gibi parça parça söylenecek olan cümlelerden dolayı ortaya düzyazıdan çok şiire benzeyen bir sonuç çıkacağını düşünüyorlar. Adeta bir falcı belirsizliğinde ilahi isimler, öznenin ya da nesnenin ne olduğu anlaşılmayan yalın fiiller. Bağışçıların çoğunun kelime haznesi yüzü geçmiyor, ilgeç ve tanım edatları dâhil ve bu şartlar altında ortaya şiirden başka bir şeyin çıkması çok zor.” (syf.88)

İlanı görüp tedaviye gelen ve sonrasında kendini bilime bağışlayanlar üzerinden yazarın toplumsal çözümlemelerinin de yansımasına erişiyoruz. Halkın çok basit bir dille konuştuğunu, kelime haznelerinin kısıtlı olduğunu ve bu insanların gördüklerine, duyduklarına kolayca inandıklarını eleştiriyor. Sorgulamadan atılan adımların ise insanlığın acı sonunu getirdiğini metin üzerinden okura ulaştırıyor.

İlkinden yüz yıl sonra geçen olayları anlatan ikinci bölüm ise yazarı roman yazmaya iten asıl meseledir.

Ben anlatıcı sanatçı, Linda Carter isimli bir doktora öğrencisinin kendisi hakkında yazdığı tez taslağını okur. Ona cevaben yazdığı mektupta, aşırı kilolu çocukluk döneminin sancılarından sanata yatkın dehası sayesinde sıyrıldığını ve çağdaş sanat dünyasına bırakacağı miras için absürd fikirlerin ilhamını nereden aldığını anlatır. Çevresinden dışlanmasına sebep olan bedeniyle barışmasını sağlayacak ilk cinsel deneyimini yaşadığı Sebastian ise aynı zamanda ilk bölümle ikinci bölümü birleştiren köprüdür. Çünkü Sebastian’ın büyük büyük babası Dr. Quintana’dır.

Roque Larraquy, gerçekçilik ilkesini sanatının merkezine almış, dönemin politikalarıyla, değerleriyle dalga geçen, yaşanan dönem itibariyle cinsel tercihleri ağır suç sayılan ve sanat dünyasında büyük tepki toplayarak yalnızlaşan sanatçıları bu bölümün omurgasını oluşturmak üzere seçer. Velazquez, Hogarth, Aubrey Beardsley bunlardan birkaçı.

Kitaba adını veren Comemadre ise Larraquy’un hayal dünyasının yaratıcı tılsımıyla ortaya çıkan bir bitki. ‘Anne Yiyen’ anlamına gelen bu bitki ilk hikâyenin geçtiği dönemden yaklaşık yirmi yıl kadar sonra Patagonya’daki bir bitki ile beraber yok oluyor. Ancak İngiltere’de motherseeker (anneperest) ya da momsicker (anne hastası) olarak yaşıyor. Dikenli comemadrenin salgıladığı bitkisel öz mikroskobik larvalar üretir. Larvalar bitkiyi kurutarak öldürür. Kalan parçalar toprağı besleyerek süreci yeniden başlatır. Laboratuvar ortamında ayrıştırılan larvalar, yine romanın iki bölümünü birleştiren nesne olarak Temperley Kliniği’nde ve yüz yıl sonra çağdaş sanat uğruna sıra dışı eser ortaya sermede kullanılır. İnsanın varlığını idame ettirmek, dikkat çekmek uğruna zararlı bir larva gibi hem kendini hem başka insanları yok etmesini ve adeta küllerinden yeniden doğmasını simgeliyor.

Comemadre bilim ve sanat uğruna çıkılan çılgın yolculuklara âtıfta bulunan Roque Larraquy’ı tanımak için biçilmiş kaftan.

edebiyathaber.net (20 Haziran 2022)

Yorum yapın