Çiziyorsam Sebebi Var: Emre Karacan | Ayşe Yazar

Ocak 2, 2021

Çiziyorsam Sebebi Var: Emre Karacan | Ayşe Yazar

Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?

Çok küçük yaşlarda ilk resimli ürünleri gördüğümde aklımı kaybettiğimi hatırlıyorum. Manisa – Alaşehir’de geçti çocukluğumun bir bölümü. Annem rahat alışveriş yapmak için beni baskılı tişört ve renkli çoraplar satan amcanın yanına bırakırdı. Orada annem gelene kadar tişörtleri çorapları incelerdim. O kadar lezzetliydi ki o zamanlar, şu an bile heyecanlanıyorum nedense.

Abimle aramda 6 yaş var. Haliyle okula benden erken başladı. Onun ders kitaplarındaki resimleri sırtüstü yatıp incelerdim. Hatta abim okula giderken onları aldığı için akşama kadar canım sıkılırdı.

Beni çizime dair her şey çok heyecanlandırdı hep. Çizim serüvenim bu kırıntılarla başladı. Annem babam da bu takıntıma yüksek dozda destek olup önce Samsun’da Güzel Sanatlar Lisesi’ne yönlendirdiler. Bu işin eğitiminin olmadığını anladığım yıllardı o yıllar. Sadece önümüze gelen objeleri figürleri çiziyorduk sürekli. Ne sıkıcı… Ama ben başka dünyalara gitmek istediğim için oradaki eğitim hayatım da çok başarılı tamamlanmadı.

Oradan çıktıktan sonra Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü ile eğitimime devam ettim. Yine dişimi kesmeyen bir eğitim sistemi vardı orada da. Harika eğitmenlerim oldu tabi, onları ayırmak isterim. Hal böyle olunca ben de kendimi eve kapattım. Sadece bu meslekte profesyonelleşmiş abilerimden ve ablalarımdan yorum almak için sürekli yeni işlerimi maillediğimi ve yorum beklediğimi hatırlıyorum. Hatta geçenlerde eski mail şifremi hatırlayıp onlara baktım. Rahatsız edici boyutta mesajlar atmışım. Hepsinden özür dilerim.

Çizer kitaba nasıl hazırlanır?

Öncelikle kitabı okuduktan sonra o kitabın dünyasını sadece hayalliyorum. O kitabın ruhuna has bir şarkı listesi yapıp güzel bir tonda onu dinlerken sadece hayal kuruyorum.  Bu evrenin oluşumunda en önemli parça bence. Öncelikle o dünyaya benim inanmam gerekiyor. Kendimi ikna edemezsem okuyucuyu da ikna edemem.

Ardından hayallediğim karakterleri mekânları kaba eskizlerle ve notlarla eskiz defterlerime aktarıyorum. Sonra yavaş yavaş karakterler ve mekânlar çıkmaya başlıyor.

Çalışma stüdyom dışında bir yerde iş yapamıyorum. Sadece biraz bilinçaltım esnesin diye arada bir doğaya çıkıp orada eskizlemeler yapıyorum. Ama tam çalışmanın dibindeysem, tüm her şeyi benim ayarladığım odada olmalıyım.

Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?

Bu soruya eldivensiz cevaplar vermek istiyorum.
Ben bu aşamada diyalogların gerçekten işe hizmet etmesi gerektiğini düşünüyorum. Kendi egoist karakterlerimizden arınmamız harika sonuçlar veriyor. Kimsenin her şeyi tam olarak bilme şansı yok. Kolektif bir üretim yaptığımız için de herkes birbirine danışmalı. Aslında tam olarak da böyle oluyor.
Bazen çok keyfi isteklerle iş süreci sıkıntıya girebiliyor. Mesela büyük çabalarla tamamladığımız eskiz süreci bittiğinde boyama süreci başlar. Tüm onaylarımı almışken yeni bir karakter tasarım isteği doğuveriyor birinin içine. Ve her şeyi başa almak durumunda kalıyoruz. Bu konuda ısrarcılık yapılıyorsa ve ben ikna edemediysem, ek bedellerle işi tamamen başa alıyoruz. Çünkü yeni karakter o dünyaya kesinlikle ayak uyduramıyor. Çünkü dünya karakterlerden dolayı oluşturulmuş bir dünya. Her şey değişmeli yeni tasarımla.
Bu bir kâbus mesela. Ben orada uyanmak istiyorum.

Onlarca kitap çizdim. Hiç bir şekilde büyük bir sorun yaşamadım. Fakat diyalog dengesinin iyi kurulmaması büyük sıkıntılar çıkarabilir. Diyalog konusunda sıkıntı yaşamıyorum iyi ki.


Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?

Resim sanatı harici hangi sanat dalı varsa onlarla ilgileniyorum. İyi müzikler keşfediyorum. İyi yönetmenlerin filmlerini, dizilerini izliyorum. Özellikle en sevdiğim şey, harika sanat yönetmenleriyle tasarlanmış video oyunları.
Bir önceki teslim ettiğim işten dolayı beynimin kenarında kıyısında kalan yaratıcılık kırıntıları oluyor. Bu durumun en iyi detoksu başka sanat dallarıyla ilgilenmek. Çünkü bir önceki işin yaratıcılık sürecini bir sonrakine bulaştırmamam lazım. Yeni iş için, önceki işin kalıntıları bakteridir. Onları ayrı kaplarda saklamalıyız. Bir diğer diyet yöntemimse hiç bir şey yapmamak. Hem de hiç bir şey. Sadece yürümek, sadece uyumak veya sadece uzanıp tavana bakmak. Su diyeti gibi bu yöntemler.

Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?

Bahsettiğim gibi ilk eskizler sonrası editör ve yazar ile görüşmeler yapıyoruz. Burada en önemli parçalardan biri kolektif çalışmanın önemi aslında. Editör ve yazarın yorumu nedir? Onlar da inanabildi mi benim çizdiğim evrenin yaşadığına? Bu aşamada onların da fikrini alıp, oluşturduğumuz evreni daha iyi bir noktaya taşıyoruz. Çünkü en korktuğum şey sadece benim âşık olduğum evren sanırım. Kapılmış gitmiş olmak hiç istemem.

Bu aşama sonrası tüm sayfaların eskizleri ortaya çıkıyor. Aslında kitabın sadece boyanmamış haline bakabiliyoruz. Metin boşlukları doğru yerde mi? Fontumuz ve puntosu uyum sağladı mı? Kanama payları sıkıntılı mı? Kitabın katlanma kısmına karakterler denk geliyor mu? gibi soruları cevaplıyoruz. Ve son olarak ise en emek isteyen kısım olan boyama kısmı geliyor. Burada sosyalliğimiz felan kalmıyor.

Tudem Yayın Grubu ile yaptığımız Pisi Pisi Paşa kitabını bu sürece örnek verebilirim. Son resimlediğim kitaplarımdan biri. Mustafa Kemal Yılmaz yazdı. Hülya Dayan editörlüğünü yaptı. Ben de çizimlerini yaptım.

edebiyathaber.net (2 Ocak 2021)

Yorum yapın