Çağla Demir: “İnsanın olduğu yerde adalet yoktur varsa bile terazisinin devrilmesi an meselesidir”

Kasım 15, 2019

Çağla Demir: “İnsanın olduğu yerde adalet yoktur varsa bile terazisinin devrilmesi an meselesidir”

Çağlar Demir’in  ilk romanı Aklımda Saklanan Deliler Temmuz 2019’da  Kaos Çocuk Parkı Klaros Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Muhteva olarak polisiye ve kara gerçekliği  barındıran bu roman distopik bir kurguya sahip oluşu bakımından dikkatleri üzerine çekti. Zaman ve mekan unsurlarının kurgu içerisinde eritilmiş olması ve kaotik akıcılığı okuyuculardan tam puan aldı.

Öncelikle, Aklımda Saklanan Deliler’ in  son zamanlarda okuduğum en enteresan ve başarılı kurgulanmış kitaplardan biri olduğunu söylemeliyim. Hâl böyle olunca kitaptan kopup yazarın beslendiği kaynakları merak ediyor olarak buluyorum kendimi. Bu kaotik kurgu dünyanızı besleyen kaynaklar nedir?

Öncelikle teşekkür ederim. Beni besleyen kaynaklardan en önemlisi, insan sanırım. Kitabın arka kapağında da yazan bir söylem var:  “İnsanın olduğu yerde adalet yoktur varsa bile terazisinin devrilmesi an meselesidir” maalesef hem yaşadığımız evren hem insan bana hep bunu hissettirmiştir. Bir yere insan ayak basarsa kaos peşi sıra sürüklenip gelir. Aklımda Saklanan Deliler’in yazım aşaması kendi hayatıma dair kaosların yaşandığı, adaletsizliklerin döndüğü bir döneme denk geliyor. Aslında bütün bunları bir kenara bırakıp iki gün üst üste haberleri takip etseniz dünya olarak tutarsız bir kaos içinde olduğumuzu rahatlıkla anlarsınız. Zaten aklımda dönüp dolaşan, “insanlar suç işlediğinde nasıl bir cezaya çarptırılırlarsa, adalet yerini bulur?” sorusu vardı. Bu soruya kendimce cevap ararken benim bir şey yapmama gerek kalmadı hem Türkiye hem insanoğlu kaoslarıyla beraber tam bir ziyafet şeklinde aklımı beslemiş oldu.

Aklımda Saklanan Deliler , Karekterizasyon ve dekor unsurları dolayısıyla ilk sayfalarda Refik Halit Karay’ın  Şeftali Bahçeleri adlı öyküsünü anımsattı bana ancak ilerledikçe orijinal tavrını keskin bir biçimde açığa çıkardı. Siz bu dekor(mekân) seçimi ve  karekterizasyon aşamasında  nasıl bir yol izlediniz ?

Yani Şeftali Bahçeleri’ni okumadım açıkçası. Ben kitaba başlarken ilk bölümün yani “Bekir” bölümünün okuyucuyu biraz sıkıştırmasını, boğmasını istedim. Çünkü orada var olan kaosu okuyucu hissetsin istedim. Bu yüzden mekan ve karakter kısmında beni sıkacak karakter ve mekanları oluşturmaya gayret ettim. İşte dumandan kimsenin kimseyi görmediği ön yargılarla dolu bir köy kahvesi. İnsanı bıktıracak bir soğuk, kendi derdine düşmüş, alkolik bir muhtar vb. gibi.

Kurgunuz derin katmanlı anlamlarla örülmüş olsa da üslubunuzun oldukça duru ve keskin olduğunu düşünüyorum. Siz üslubunuzun oluşum sürecinde hangi aşamalardan geçtiniz ?

Bu kitabı yazarken aslında çok sevdiğim bir yazarın kitabını okuyordum. Çok özgün bir konusu olan, harika kurguya sahip bir kitap. Fakat kitap bittikten üç gün sonra bir arkadaşımla üzerine sohbet ederken kitabı bazı kısımlarını çok zor hatırladım hatta hatırlayamadım. Bir süre sonra kurguyu da unuttum. Kendi kendime acaba bu kadar aforizmaya, betimlemeye ve ağdalı cümleye gerek var mıydı? Diye düşündüm ve kesinlikle sade bir dil benimsemem gerektiğini düşündüm. O yüzden yazım aşamasında dili olabildiğince sadeleştirdim ve basitleştirdim. Sizin de dediğiniz gibi “duru” bir anlatım olmasına özen gösterdim. Çünkü kitabın kaosu okuyucuya yetecekti. Yani kısacası benim bir derdim vardı ve bunu anlatarak rahatlayacaktım, hikayenin kendi boğucu olduğu için anlatımı temiz olmalıydı. Biraz okuyucunun hayal dünyasına pasladım işi. Şimdi bazı okuyucularımla sohbet ettiğimde amacıma ulaştığımı görüyorum.

Şahıs kadrosunu son derece başarılı bulduğum Aklımda Saklanan Deliler , bir çok gözlem sonucunu karakterler üzerinde parıltılı bir elbise gibi gösteriyor. Gözlem sonuçlarını başarılı bir şekilde yansıtmak için nasıl bir yol izlenmelidir sizce ?

Ben bu konuda farklı bir yöntem uyguluyorum. Mesela bir kafede otururken konuşması veya hal ve hareketleriyle dikkat çeken birini gördüğümde önce kendime o kişinin ağzından bir cümle kuruyorum. Sonra o cümleyle mini bir hikaye yazıyorum sonra o hikayeyi not ediyorum. Karakter not edildiğinden benim gözlemimden farklı bir yapıya sahip olmuş oluyor. Bence bunu başarılı bir şekilde yapmanın yolu gözlem sonucuna bir şeyler katarak onu ete kemiğe büründürmek.

Aklımda Saklanan Deliler son bulduğunda distopikleşen bir ürperti yaşadım. Siz bu kurgunun distopyatik unsurları ekseninde ne gibi geri dönüşler aldınız ?  

Genelde kitabın sonu ile ilgili geri dönüşler çok güzel. Herkes son derece şaşırdığını söylüyor. İlk bölümde bulunan kaos ve okuyucunun aklında oluşan soru işaretleri çözüldüğü için okuyucu kitabı mutlu sonla bitiriyor. Aslında hiç mutlu sonlu bir kitap değil. Birkaç okuyucum şöyle sorular sordu bana “Şimdi siz bu bulduğunuz çözümün mükemmel, sorunsuz çalışan bir sistem olduğuna inandınız mı?” onlara cevabım direkt hayır oldu. Çünkü ne ben bir hukukçuyum ne de adaletin bayrağını elinde taşıyan bir öncü benim aklımda bir fikir vardı nasıl çalışır, nasıl işler onu merak ettim sadece. Kitabın içine belli başlı adaletsizlikler ve tutarsızlıklar koydum ki sonuna gelene kadar sadece hukuksal olarak değil insani olarak da adaletsiz olduğumuzu anlatmak istedim.

Dramatik çatışmaların ortaya çıkardığı ara sonuçlara baktığım zaman insana olan nazariyenizin bu kurguda satirik tavırlı olduğunu düşündüm. Bu duruma örnek olarak Kedibey’in geçmişini anlattığı kısım ele alınabilir. Siz bu doğrultuda ne düşünüyorsunuz ?

Evet genel anlamda öyle bir durum söz konusu az önce söylediğim gibi karakterizasyon, mekan, olay örgüsü kısmında beni sıkan şeyleri yazdım. Bunu yaparken böyle bir tavır fazlasıyla vardı. İlk sorunuza verdiğim cevap aslında Kedibey’in ağzından dökülenlere biraz benziyor. Etrafınıza bir bakın bir yerde orman yanıyor, çocuklar ölüyor, ne biliyim işte doğa, hayvanlar katlediyor kamerayı başrole bir çeviriyorsun: İnsan. O bakımdan eleştirisel tavır bu kitabın olmazsa olmazı hatta bir iki kısımda kendimi eleştirdiğim noktalar bile var. Yani karakter üzerinden bir davranışımı eleştirmek gibi. Ayrıca Kedibey karakteri ortaya çıkmadan önce şöyle bir olaya tanık oldum. Evime doğru giderken, elinde poşet olan 40-50 yaşlarında bir adam kendisine yaklaşan kediye önce bir küfür savurdu, sonra korkması için ayağını yere vurdu tekme atar gibi. Kedi koşarak uzaklaştı ama ben çağırınca benim yanıma geldi muhtemelen açtı ama benim ona verecek bir şeyim yoktu o an için sadece sevdim, sevdikçe o da bana sürtündü sonra yollarımıza devam ettik. O an için kedinin gözünden düşünmek istedim 30 saniye içinde karşılaştığı iki farklı insan birinciden gördüğü kötü muameleye rağmen ikincisinin sevgisine doğru gidiyor. Kedinin gözünden bakınca Kedibey çıktı aslında.

Mahalli kelimeleri yer yer kullanmanız örneğin “ivedi , argodan sık sık yararlanmanız realistik bir tavır içeriyor mu sizce ?

Distopik bir sonla bitmiş olsa bile ilk bölümün realistik öğeler içermesini istedim. Bu yüzden bazı yerlerde şive var, bazı yerlerde mahalli kelimeler var ve küfür var. Hayatın içinde ne varsa orada da var. Bana küfür ile ilgili birkaç eleştiri geldi. “Neden küfür var?”  benim buna cevabım hep aynı; “çünkü hayatın içinde küfür var.” Kusura bakmayın ama bizim yaşadığımız hayata küfür yakışıyor. Bazı okuyucularım o kadar izole kaldıysa ne mutlu onlara. Kitapta geçmişini hatırlamayan, operasyonu mahvolan, babası vurulan insanlar var ve bunlardan birinin kafasına silah dayadığınızda hiçbiri size “Beyefendi ne yapıyorsunuz?” diye sormaz eğer onu öyle sordurursam bu bana gerçek gelmez.  Sadece olayın hararetlendiği anlarda var zaten küfür ki bu bana gerçekçi geliyor. Şöyle bir durum var ama ben küfürün iyiliğini kötülüğünü tartışmıyorum kötü bir şey evet ama gerçek. Bir adam öldürülmüş ortada bir ceset var onu ortadan kaldıracaksınız o esnada yapılan saçma bir yorum, stresle birlikte sinir katsayınızı da yükseltir. Bu bana böyle geliyor. Kitaba da böyle yansıtmak istedim.

Aklımda Saklanan Deliler , bir çok türden besleniyor;  postmodernizm , yeraltı , kara gerçeklik , polisiye gibi. Siz böyle bir ayrım yapıyor musunuz ? Yoksa etiketlerden uzak bir üretim biçimini mi benimsiyorsunuz ?

Kitap çıktığı günden bu yana polisiye ve gizem gibi lanse ediliyor ama dediğiniz gibi tek türe uyuyor diyemeyiz. Etiketlerden uzak olması benim daha hoşuma gidiyor. Roman diyorum ben sorana ama maalesef insanlar, “Ne ile ilgili?” , “Türü ne?” gibi sorular soruyorlar illa bir cevap bekliyorlar. Onlara; polisiye, yeraltı, gizem gibi şeyler söylüyorum. Bir etikete tabi olmaması aslında şu yönden iyi Türkiye’de okuyucu kitlesi çok önyargılı, bende dahil. Hangi türü seviyorsa sadece onu okumayı seçiyor diğer türlere çok sempatik bakmıyor gibi geliyor bana. O yüzden bu kitabın içine bağırdıklarımı her türün okuyucusu duysun istiyorum. Ben polisiye okumam, ben yeraltı okumam diyerek kenara bırakmasın kitabı. Zaten kitabın içine girdikçe belli başlı yerleri yakalayıp oradan kendine pay çıkaracaktır.  Bu yüzden kitabı okuyan herkesin düşüncelerini dikkatli dinlemeye özen gösteriyorum, kendine nasıl bir pay çıkarmış, kitabın hangi etiketini benimsemiş onu görmek istiyorum bu bana başka bir kapı açıyor çünkü. Sosyal medyada şöyle yorumlar okudum mesela;  “Bu tür kitapları genelde okumam ama bu iyi”, “başta ön yargılıydım ama okudukça sayfalar aktı gitti” vb. Benim yakalamak istediğim buydu aslında, bunu etiketsizlikle yapmaktı sanırım ucundan kıyısından bunu yakaladık ama gün sonunda herkes bir şekilde etiketliyor.

Son olarak, kitabınızın isim sürecine değinmek istiyorum. Metaforik olarak kurguyu son derece iyi ifade eden bu isme nasıl karar verdiniz ? İrticalen gelişen bir aşamadan mı geçti yoksa üzerinde düşünülmüş bir karar aşaması mı oldu ?

Aslında isim mevzusu benim için yazmaktan daha zor geliyor. Hatta çevremdeki insanlar bu isim anketlerinden sıkılmıştır bile alakalı alakasız herkese sormayı tercih ediyorum. İsim vermek benim için çok zor bir olay çünkü. Neden böyle bilmiyorum ama öyle. Bir tanesi basılmış olmak üzere iki tane şiir kitabım var. İkisinin de isim aşaması çok sancılıydı. Bitmiş dörde yakın romanım var Aklımda Saklanan Deliler hariç sadece birinin ismi var diğerleri muallakta, ismini ne koysam olmayacakmış gibi geliyor…Bu kitap için karar verdiğim isim aslında buna yakın bir şeydi ancak yayınevi onu bu kitaba göre fazla romantik buldu. Böyle bir durum için benim yedeğimde bu kitap için iki tane isim vardı zaten. Ama sanki o anı bekliyormuş gibi dilimden direkt Aklımda Saklanan Deliler döküldü. Sanırım aklımdakiler bu ismi uygun gördü J Ağzımdan çıktığı andan itibaren zaten içime sindi ve kitabın içinde anlatılanla ne kadar bütünleştiğini gördüm. Kapak tasarımında da kitabı yazmaya başladığım günden beri aklımda olan bir görsel vardı tasarımcı arkadaş kendinden bir şeyler katarak benim çok hoşuma giden bir tasarım yaptı bence isim böylelikle tamamlanmış oldu.

edebiyathaber.net (15 Kasım 2019)

Yorum yapın