C. Aytmatov’un Dört Eserine Yapıbozumcu Bir Yaklaşım | İhsan Kurt

Temmuz 7, 2025

C. Aytmatov’un Dört Eserine Yapıbozumcu Bir Yaklaşım | İhsan Kurt

Edebiyat metinlerini yalnızca klasik yöntemlerle (örneğin, yazarın hayatına ya da eserin estetik boyutlarına indirgenerek) incelemek, metinlerin derin anlam katmanlarını ortaya çıkarmada çoğu zaman yetersiz kalır. Çağdaş eleştiri ve çözümleme yaklaşımları ise metinlere çok yönlü bakışlar sunar. Postmodernizm, göstergebilim, feminist eleştiri, psikanalitik eleştiri ve benzerleri gibi. İşte yapıbozumcu yaklaşım da bunlardan biridir.

Bir edebiyat ve düşünce eserinde “yapıbozum” (yapısöküm) yapılmasının temel amacı, eserin yüzeyde sunduğu anlamın ötesine geçerek, metnin içinde saklı olan çelişkileri, örtük anlamları ve varsayımları ortaya çıkarmaktır. Yapıbozum, özellikle post-yapısalcı düşünür Jacques Derrida’nın geliştirdiği bir yaklaşım olarak, metnin bütünlüğünü, tutarlılığını ve sabit anlamlarını sorgular. Bu yaklaşımda bir metin, kendi içinde barındırdığı karşıtlıklar, boşluklar ve tutarsızlıklar aracılığıyla yeniden okunur ve anlam yeniden yapılandırılır. Yapıbozum, metni “yıkmak” değil, onu yeniden düşünmek ve farklı açılardan çözümlemek, değerlendirmek anlamına gelir.

Jacques Derrida’nın(*) ‘yapıbozum’ yaklaşımıyla ve différance, logomerkezcilik (logosentrizm), iz (trace), supplement (eklenti), aporia ve pharmakon gibi kavramlar üzerinden Cengiz Aytmatov’un eserlerine yaklaşmak, bu eserleri nasıl bir bakış açısıyla değerlendirebileceğimizi gösterir. Elbette bu konu kapsamlı bir araştırma gerektirir. Ancak burada Aytmatov’un dört eserinden kısa örnekler verdiğimizde konu daha somut ve anlaşılır hâle gelecektir

Cengiz Aytmatov, eserlerinde çoğunlukla birey-toplum çatışması, kimlik arayışı, kültürel değerler, modernleşme ve doğa-insan ilişkisi gibi temalara yer verir. Jacques Derrida’nın “yapıbozum” (deconstruction) yaklaşımı ve bu yaklaşımın temel kavramları olan différance (erteleme ve fark), logomerkezcilik (logosentrizm), iz (trace), supplement (eklenti), aporia (çıkmaz) ve pharmakon (ilaç-zehir) kavramlarıyla Aytmatov’un metinlerine yaklaşmak, onun eserlerinde saklı kalmış çok katmanlı anlamları görünür kılabilir. Bu yaklaşım, Aytmatov’un eserlerinde otoriter söylemleri, ikilikleri ve metafizik temelleri sorgulama imkânı sunar. Derrida’nın sayılan kavramlarına yüklediği anlamlardan hareket ederek Cengiz Aytmatov’un bazı eserlerine çözümlemeler yapıldığında şu örnekler verilebilir:

Différance, Derrida’ya göre her anlamın başka bir anlama ertelenmesi ve her anlamın kendi içinde fark barındırmasıdır. Cengiz Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” romanında, zaman ve mekân algısı sürekli ertelenen bir kimlik ve aidiyet sorunsalı yaratır. Romanın ana karakteri Yedige, geçmişle gelecek arasında sıkışmış bir figürdür. Sovyet modernleşmesiyle gelen uzay programı (gelecek) ve bozkır kültürü (geçmiş) arasında gidip gelir. Yedige’nin geçmişe yaptığı yolculuklar, sürekli ertelenen ve farklılaşan anlamlar üretir. Ne geçmiş tam olarak geri döner ne de gelecek tam olarak tahakküm kurar. Yedige’nin yolculuğu, sürekli ertelenen bir kimlik arayışı olarak okunabilir. Bu bağlamda différance, romanın anlamını sürekli açar ve erteler.

Aporia, çözümü olmayan bir çıkmaz, mantıksal açmazdır. “Gün Olur Asra Bedel” romanı, karakterlerin sürekli bir aporia yaşadığı bir metindir. Yedige, bozkırın kadim yasalarıyla Sovyet modernleşmesi arasında sıkışır. Roman boyunca bu iki kutup arasında kesin bir çözüm bulunamaz; ne tam bir geri dönüş mümkündür ne de tam bir ilerleme. Bu çıkmaz, Derrida’nın aporia kavramıyla derinleştirilebilir. Yedige’nin yürüdüğü cenaze yolu, fiziksel bir yolculuk gibi görünse de aslında metaforik bir aporiaya işaret eder.

Logomerkezcilik, Batı metafiziğinin “merkez” ve “hakikat” arayışına dayalı düşünce biçimidir. Aytmatov’un “Elveda Gülsarı” adlı romanı, Sovyet kolektivizmi ve geleneksel yaşam arasındaki çatışmayı işler. Roman, görünüşte kolektivizmin ilerici değerlerini kutsuyor gibi görünse de yapısal bir okuma, bunun tam tersine işaret edebilir. Kolektivizmin “ilerleme” ve “uygarlık” merkezli söylemi, Derrida’nın logomerkezcilik eleştirisiyle sorgulanabilir. Romanda adı geçen Gülsarı adlı at, yalnızca bir at değil, aynı zamanda geçmişin, özgürlüğün ve bireysel yaşamın simgesidir. Sovyet düzeni ise merkezi hakikat söylemiyle bu doğal yaşamı boğar. Romanın sonunda Gülsarı’nın ölümü, bu logomerkezci düzenin yıkıcı etkisini gösterir. Böylece roman, merkezsiz bir okuma sayesinde yeni anlamlar kazanır.

Pharmakon, hem ilaç hem zehir anlamı taşıyan, çelişkili bir kavramdır. “Elveda Gülsarı” romanında Sovyet düzeni tam bir pharmakon işlevi görür. Kolektivizm, bir yandan köylüye “kurtuluş” vaat ederken, öte yandan bireysel özgürlüğü yok eden bir zehire dönüşür. Gülsarı’nın hastalığı ve ölümü, bu ikili yapıyı yansıtır. Gülsarı’ya verilen bakım, onu iyileştirmez; aksine ölümüne zemin hazırlar. Bu durum, sistemin hem iyileştirici hem yok edici bir güce sahip olduğunu gösterir. Pharmakon kavramı burada, romanın derin yapısını açığa çıkarır.

İz, her anlamın geçmiş anlamların kalıntılarını taşımasıdır. “Dişi Kurdun Rüyaları” romanında kurt motifi, hem mitolojik hem de kültürel birçok iz taşır. Kurt, Türk mitolojisinde soyun devamını, özgürlüğü ve direnci simgelerken; romanda ise hem vahşet hem de masumiyet taşıyan bir figürdür. Kurtların insanlarla kurduğu ilişki, sürekli bir “iz” üzerinden ilerler; kurtlar hem kadim bir hatırayı çağırır hem de modern zamanın tehditkâr hayvanlarıdır. Bu da romandaki kurt figürünün sabit bir anlama sahip olmasını imkânsız kılar; kurtlar sürekli farklı anlam izleriyle dolaşır.

Supplement, bir şeyin eksikliğini kapatan, ancak aslında o şeyin eksikliğini de görünür kılan eklentidir. “Beyaz Gemi” romanında çocuk karakterin kurduğu hayal dünyası, supplement olarak okunabilir. Çocuk, gerçek dünyanın acımasızlığına karşı kendisini masal ve mitlerle avutur. Beyaz Gemi miti, çocuğun varoluşsal boşluğunu doldurur gibi görünse de aslında onun daha büyük bir eksiklik yaşadığını gösterir. Yani masallar, eklenti gibi işlev görerek çocuğun içindeki kopuşu derinleştirir. Bu durum, Derrida’nın eklenti kavramıyla romanın yapısını çözümlemeyi mümkün kılar.

Sonuç olarak, Derrida’nın yapıbozumcu yaklaşımı ve bu kavramlarıyla Aytmatov’un eserlerine yaklaşmak, metinlerin çok katmanlı yapısını ortaya çıkarır. Aytmatov’un metinlerinde sadece gelenek-modernite çatışması ya da birey-toplum karşıtlığı yoktur; aynı zamanda anlamın kayganlığı, sabit kimliklerin imkânsızlığı ve dilin kendi içindeki çelişkileri de vardır. Eğer daha derinlikli ve genişletilmiş çalışmalar yapılırsa kısaca örneklendirmeye çalıştığım okuma tarzıyla, Aytmatov’u yalnızca “bozkır yazarı” olarak değil, evrensel anlam krizlerini sorgulayan bir yazar olarak da görmemiz mümkün olacaktır.

(*)Konu ile ilgili bazı bilgiler için, İhsan Kurt.  DERRİDA OKUMALARI. Net Kitaplık Y. 2025 bakılabilir.

edebiyathaber.net (7 Temmuz 2025)

Yorum yapın