Burhan Sönmez’in Taş ve Gölge romanında “Ses” metaforu  | Derya Akar Balcı

Nisan 16, 2025

Burhan Sönmez’in Taş ve Gölge romanında “Ses” metaforu  | Derya Akar Balcı

“Gece, sessizlik değil damıtılmış ses demekti. Gündüz bütün sesler birbirine karışıp gürültüye dönerken, gece her ses kendi sadeliğiyle belirirdi. Çocukluğun şarkıları, ruhların iniltileri, baykuşun ötüşü. Gündüzün karmaşasında bunlar anlaşılmazdı. Acılar, özlemler de öyle. İnsan geceleyin kendisiyle yalnız kaldığında hissederdi saf sızıyı… Gündüz o yükleri taşımak kolay, insan gerçekten yalnız olduğuna geceleri inanabilirdi.”(s.11)

İnsan; çocukluğunun, geçmişinin seslerini dinlemek için geceye yaslanıp içindeki mutlulukla rüyalara dalar. Geceden, geçmişten gelen sesleri dinler. Seslerdir insana huzur veren, geleceğe götüren, geçmişin izlerini hatırlatan.  Burhan Sönmez’in Taş ve Gölge adlı romanının ana kahramanı, bir mezar ustası olan Avdo, Yedi Ad Taşıyan Ölü’nün Akşehir’in siyah mermerinden mezar taşını yapan Avdo, zamanın seslerini dinleyerek bir yaşam sürer.  Avdo’nun “ses”le başlayan yaşamı, Elif’in sesinden, zamanın sesi ruhları uyandırdığı vakit, badem ağaçlarının arasından “Avdo” ismi yankılandığında son bulur.

Masalsı ve efsanevi üslubu olan roman, inançlara, geleneklere, evren ve insana, yaşam ve ölüme farklı gözle baktıran bir anlatı olma özelliği taşıyor. Romanın ana kahramanı Avdo, doğduğu yeri ve annesinin kim olduğunu hatta annesinin yüzünü bile hatırlamayan, bilmeyen bir mezar taşı ustasıdır. İlk hatırladığı yer Urfa’dır. Romanda; Urfa’dan Mardin’e, Mardin’den Haymana Konak Görmez Köyü’ne, Haymana’dan Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’ne, oradan da İstanbul’a göç eden ve Merkez Efendi Mezarlığı’na yerleşen Avdo’nun yaşamı üzerinden, hem Avdo’nun yaşamı hem de binlerce yıllık bir mazi anlatılır.  Mezar taşları, taşların gölgeleri ve yaşamın sesleri yaşama yön verirken üzerinde yaşanılan topraktaki inançlar, ideolojiler anımsatılır.

Dersim Askeri Harekâtı sırasında, Fırat Nehri’nin kıyısında yaralı ve baygın bulunan asker Haydar, belleğini yitirir ve onu bulan askerler yeni bir geçmiş ve yeni bir gelecek verirkendisine. Kırk yıl boyunca Kudüs, Kahire, Girit, Atina, Roma ve İstanbul’u gezerken her yerde yeni bir din ve yeni ad edinir. Tabutunun üstünde Avdo’ya iletilmek üzere bir mektup ve adlarının yazılı olduğu bir kâğıt vardır.

Yedi Adlı Adam: Ali, Haydar, İsa, Musa, Muhammet, Yunus, Adem.

Avdo, Merkez Efendi Mezarlığı’nda, tenha ve sisli bir gecede “Yedi Adlı Adam”ın günlüğü elinde, yapımı kendisine emanet edilen mezar taşını nasıl yapacağını düşünürken çocukluğunun seslerini duyar. Yaşlı Avdo mu çocukluğunun yoksa çocukluğu mu yaşlı Avdo’nun rüyasıdır, bilemez. Çocukluğuna ait en güzel sese kulak verir, o akşama getirerek mırıldanır: “Heba etme bir günümü ey canan / Bir gün bir ömürlük uzundur / Dara atma fer ömrümü ey canan / Bir ömür bir günlük uzundur.” (s.9)

Geceye yaslanıp geceye kulak verir, “gecenin sesleri”ni dinler. Mezarlığın batı tarafındaki türbeden “baykuş sesi” gelir. Pek çok kültürde baykuş gece dolayısıyla ölüm ile özdeşleştirilir. Sıcakta, soğukta, her mevsimde öten baykuşun sesi öyle ulu ve kudretlidir ki; sanki türbe yapıldığından beri mezarlıkta yaşadığı hissini verir. Hem saygı duyulan hem korkulan sonsuzluğa mahkûm ruhlar gibi kanatlarından göğe asılı yaşar.

Erguvan ağacının yanındaki “pınarın sesi (erguvan pınarı)” karanlıkta eski ağıtları çağrıştırır. Dilsiz geceye karışan pınarın sesi, mezarlığın etrafını dolaşır, şarkısını söyler. Mitolojide de yer alan ab-ı hayat suyu gibi mezarlığın etrafını dolaşarak adeta ruhlara ve mezarlık ziyaretçilerine can verir. İnsanlığın Yaşam Ağacı’dır adeta. Su, saflığın sembolü olduğu gibi sıkıntıları suya anlatınca dertlerin, kötülüklerin yok olduğu inancını da temsil ederek mezarlık ziyaretçilerine pınarın sesi huzur verir.

Avdo, bu mezarlığa yerleştikten sonra gecenin, gecenin sessizliğinin, ölülerin, yaprakların, yıldızların bütün nesne ve yaratılmışların sesi olduğunu fark eder. Özellikle ruhlar yakarış içindedir.  Bütün sesler, anlayana, dinlemesine bilene, gerçeği sevgi gibi hissedebilene seslenmektedir. Önemli olan bunları anlayabilmektir. Sisli gecenin sesleri arasında “ruhların sesi” de karışır bu yakarışa. “Tanrımız! Sen yoksan bize bu umut nereden geldi! Bizi bu bilinmez dünyada bir parça heves ve çaresizlikle baş başa bıraktın”(s.12) baykuş sesi, inancın sesi demektir.

 “Aynanın sesi” işitilir, Elif’e sorar kimin için mavi boncukları taktığını. Ayna, Elif’in iç dünyasını, kendisine söyleyemediklerini, kendine itiraf edemediği duygularını dile getirir. Yansıma, dış dünyada olduğu gibi kişinin iç dünyasında da gerçekleşmektedir.

Sesler, Elif’in “kafasının içindeki sesler”. Onu özgürlüğe kavuşturacak ya da evinde, lanetçi gecenin izlerini ömür boyu yaşamasına izin verecek olan sesler hayatımızın karar anını yaşatan sesler gaipten gelen, kulağımızın içinde yankılanan sesler… Elif’e dedirir ki geri dön, kırlara koş özgürlük senin. Ben sana yardım edebilirim. İzini kaybettirirsin, diyen sesler. Ürkünç sesler. Masum Baki’nin kanını toprağa salan merminin sesi gecenin sessizliğinde yol alırken, gecenin sessizliğini yırtarken “kaderin sesi” bir anda sevdalı iki yüreği yollarından ayırmak için yol alır. Kaderin sesi, insan hayatının kaçınılmazlığını ve belirsizliğini, insanların kendi kaderlerini kabullenmelerini ve yaşamları boyunca karşılaştıkları güçlüklere teslim olmalarını dile getirir sevdalı yüreklere.

Avdo, Merkez Kapalı Cezaevi’nde yaşadıklarının tüm gürültüsüyle sessizliğe bürünür; sessizliğinin sesi can yoldaşı olur ve idam edilmeden önce attığı kahkahanın sesi ona gülümseme olarak kalır.

Merkez Efendi Mezarlığında zaman, saate değil seslere göre akmaktadır. Bunu en iyi mezarlıktaki ruhlar bilmektedir. “Tokmak sesleri sert mermere iniyor, keskin yarıklar açıyordu. Her harf, her desen bir görüntüden değil sesten doğuyordu. Kâğıda dökülen sözcükleri yazan kalemin sesi vardı, konuşmadan yan yana oturan insanların soluğunun sesi vardı.”(s.224)

Taş ve Gölge, varoluşa, gerçeklere, bilinmezlere, insanlığın yıllardır yanıt aradığı sorulara büyülü anlatımıyla katkı sunan bir roman. Merak uyandıran kurgusuyla okuyucuya “Bir ses işitmek için bekledik.” dedirten bir muhteşem bir eser!

edebiyathaber.net (16 Nisan 2025)

Yorum yapın