“Boş Zamanlar” nasıl dolar? Geçmişe giderek… | Serkan Parlak

Aralık 13, 2022

“Boş Zamanlar” nasıl dolar? Geçmişe giderek… | Serkan Parlak

Cemil Kavukçu, 1951’de İnegöl’de doğdu. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. Öyküleri 1980’den itibaren çeşitli dergilerde yayımlandı. Patika adlı eseriyle 1987’de Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’nü, 1996’da Uzak Noktalara Doğru adlı öykü kitabıyla Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, 2009’da Angelacoma’nın Duvarları adlı anlatısıyla Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü, 2013’te de Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü kazandı.   

Boş Zamanlar edebiyatımızın usta öykücüsü Cemil Kavukçu’nun yeni kitabı. Küçük ayrıntılardan katı gerçekleri çekip çıkaran, gölgesi koca bir yaşama vuran bir anıyı ince ince işleyen yazar her zamanki gibi iç dünyaların derinlerine nüfuz ediyor. Toplumun farklı katmanlarından kişilerin sanrılı gerçekliklerine, sıkıntı ve çilelerine, bağımlılıklarına, yaşadıkları küçük yerlerden kurtulma hayallerine ve sürgün edilmişliklerine ışık tutan yazar bir kez daha görünürdeki gerçeklik ile yaşananlar arasındaki uçurumları gözler önüne seriyor,” deniyor kitabın arka kapak yazısında. Çıkışsızlık, çaresizlik, can sıkıntısı, kaçış çabası, geçmişe özlem ve kasaba hayatı kitabın merkez izleklerini oluşturuyor.  

Çocuk anlatıcıların bakış açısıyla anlatılan ilk iki öykünün ardından kitaba adını veren öyküde yazma sıkıntısı yaşayan Enis Cabiç’i tanıyor, gerçek-uydurma ilişkisi üzerine düşünüyoruz. Son iki öyküde de merkez karakter olan Cabiç hayattaki temel amacını gerçekleştirmek için zamanın olmadığı, geçmişin donduğu bir yere doğru yolculuğa çıkıyor. 

Kitabın merkezinde yer alan uzun öykü “Fayık ve Diğerleri” ise, “N’apıcaz Fayık” , “Kurbağa” ve “Amca İhsan” adlı üç öykünün bileşiminden oluşuyor. “N’apıcaz Fayık”ta Çoban Faik’in hayal kırıklıkları çevresinde gelişen hayat hikâyesini okuyoruz. Fayık’ın pavyonda görüp âşık olduğu İpek’i Bursa’dan yanına getirebilmek için, kasabaya pavyon açma önerisine kendisini ikna eden Amca İhsan, okuru hızla iç içe hikâyelerden oluşan bir kasaba öyküsüne çekiyor. İkinci öykü  “Kurbağa”da, yan karakter trompetçi Muzaffer üzerinden pavyonun ortaya çıkış, işleyiş ve kapanışı hakkında anlatılan hikâyeye bakıyoruz. Öyküyü kasabadan yıllar önce ayrılan, sonrasında geçmişinin izini sürmek için geri dönen Ömer’in bakış açısından okuyoruz. Son öykü “Amca İhsan”da, bu kez pavyonla ilgili hikâyenin aslını öğreniyoruz. İlk iki öykünün yan karakteri olan İhsan, birinci tekil kişi anlatıcı olarak son öykünün merkezinde yer alıyor. Pavyonu, köşedeki sokak lambasının altından sigara içerek gözetlediğini, sadece bir gece mekânın fedaisi Bahtiyar tarafından içeri alındığını, olup biten her şeyi gözlemleri aracılığıyla kurguladığını anlıyoruz. “Fayık ve Diğerleri”nde anlatılan sözlü hikâyeler, kulaktan kulağa anlatılarak değişiyor. Anlatıcılar, aynı hikâyeyi farklı biçimlerde anlatarak dönüştürüyor. Tek bir anlatıcının şahit olduğu hikâye, farklı zaman dilimlerinde farklı anlatıcılar tarafından farklı biçimlerde anlatılarak çoğaltılıyor.  

Kasabaya yeni bir hava getiren pavyon aracılığıyla yeni yeni oluşmaya başlayan eğlence kültürünün raconlarına, uydurulan bu hikâyeler sayesinde daha yakından bakıyoruz. Erkekliğin inşasında gece hayatının işlevi; mekân betimlemeleri ve karakter davranışları üzerinden incelikli biçimlerde görünür oluyor. Hikâyeler öykü kişilerini canlandırıyor, onları karaktere yaklaştırıyor. Dil-anlatım, kişilik, yaşam biçimi, konuşma tarzından hareketle yazarın üslubu belirginleşiyor. Sinematografik betimlemeler; kişilerin işlevsel davranışları ve diyalogları aracılığıyla boğucu, bunaltıcı ve sıkıcı atmosferi etkili biçimde hissettiriyor.     

Cemil Kavukçu, son öykü kitabı “Boş Zamanlar”da kasabalarda, ilçelerde, kentlerde sıkışıp kalan insanların içinde dönenip durdukları döngüden çıkış çabalarını anlatıyor. Sanatçılar, yaralı ve dertli erkekler; toplumun yer yer dışına düşen, varoluşun kaygılarına katlanmak için alternatif arayışlara giren ayrıksı tipler; yetişkin olamamışlar, yalnız, yorgun ve yenikler. Onlar için varoluşun anlamı geçmişte, anılarda, nostaljide saklı. Taşra sıkıyor, boğuyor, öldürüyor ama yeri geldiğinde mutlu da edebiliyor. 

edebiyathaber.net (13 Aralık 2022)

Yorum yapın