Boris Vian “mezarlarımıza tükürecek!” | İrem Er

Ağustos 31, 2018

Boris Vian “mezarlarımıza tükürecek!” | İrem Er

Fransız edebiyatı kendi saygın üslubuyla bir ‘Amerika’ eleştirisi yapacak olsaydı, bu yerinde eleştiriyi ancak Boris Vian ile son derece sağlıklı bir şekilde yapabilirdi. Daha çok edebi kimliğiyle tanıdığımız yazar; aynı zamanda müzisyen, gazeteci, eleştirmen, oyun yazarı, şair ve maden mühendisi kimlikleriyle birlikte ne denli çok yönlü bir mizaca sahip olduğunu da kanıtlar. Edebiyata bakış açısı, ruhunda uyanan güçlü duyguları ve mevcut insanlık durumlarına dair konularını kaleme alırken seçtiği sözcükleri incelendiğinde; hemen hemen tüm eserlerinde kullandığı bu farklı tavrın, ortaya koymaya çalıştığı tematik bağlamını güçlendirdiği görülür.

Vian’ın kesin olarak karşısında yer aldığı en güçlü iki konu olan; insanlar arasında yapılmaya çalışılan her türlü ayrımcılık ve ırkçılık, en keskin haliyle Mezarlarınıza Tüküreceğim adlı romanında karşımıza çıkar.  Yazarın bu romanı, yakın dönem edebiyatında ırkçılık teması esas alınarak yazılmış, zemini en güçlü ve cesurca kaleme alınmış romanlardan biridir. Vernon Sullivan takma adıyla kaleme aldığı romanında polisiye bir tarz kullanarak, ele aldığı ırkçılık temasının rahatsız edici boyutunu da ortaya koyarak dikkat çekici bir hal almasını sağlar.

Roman; konu olarak Tom ve Lee Anderson adlarında Amerikalı ve siyahi olan iki kardeşin, ırkçılık karşıtlığındaki intikam hikâyesini ele alır. Lee’nin Tom’a göre daha açık bir ten rengine sahip olması hayat çizgisini belirler. Nitekim bu ten rengi sayesinde Amerika’da daha “özgür” bir hayat yaşamaktadır. Tom ise bir kitapçıda çalışmakta ve kardeşi Lee’ye göre son derece sıradan bir hayat sürdürmektedir. Fakat Tom’un bu sıradan hayatına ansızın dâhil olan bir aşk, tüm hayat çizgisinin değişmesine sebep olacaktır. İşte tam olarak da bir siyahi olan Tom’un sonunu, Amerikalı bir beyaza duyduğu bu aşk belirleyecektir. Tom’un bu aşkının ortaya çıkması ve herkes tarafından öğrenilmesi sonucu, çevresindeki beyazlar tarafından acımasızca kırbaçlanır. Gördüğü bu ruhsal ve fiziksel şiddet sonrasında fiziksel durumunun vahametinden endişeye kapılarak, kardeşi Lee’den yanına gelmesini ister. Lee’nin yanına gelmesiyle birlikte; ölen babalarının kendi elleriyle yaptığı evlerini, iki kardeşin yakarak ortadan kaldırdığı bölüm, özellikle “Amerika” tarafından son derece soğukkanlılıkla okunması gereken bölümlerden biridir. Ölüme giderek yaklaşan Tom ve bu durumu kabullenmek istemeyen Lee; içlerindeki öfke ve öç alma duygusuyla birlikte, babalarının kendi el emeğiyle ortaya çıkardığı evlerinin kaderini, beyazlara emanet etmek istememişlerdir. Lee kendisini, abisinin ölümünü öylece izlemeye terk edilmiş biri olarak görmeye başlar ve aynı zamanda bunun beyazların bilinçli bir planı olduğunun da farkındadır. Bu ırkçı ayrılıkların sunduğu ölüm üzerine kurulan romanıyla birlikte Boris Vian, döneminin tüm çirkin yanlarını süslü bir maskeyle kapatan, samimiyetsiz meslektaşlarına karşın bir kara roman pastişi kaleme almak yolunu seçmiştir.

“Gebertelim mi onu Tom?

Hayır, Lee. Yapamayız. Hayatın biter. Senin bir şansın var, sende lekeler yok.

Ama sen benden daha üstünsün, Tom.

Ellerime bak, Lee. Tırnaklarıma bak. Saçlarıma, dudaklarıma bak. Ben karayım Lee. Bundan kaçamam, ama sen…

Sen, Lee, kurtulmalısın. Tanrı kurtulman için yardım edecektir, yardım edecektir Lee.

Tanrı’nın umurunda değil.” (Vian, 2015: 51)

Yazarın hedef olarak belirlediği Amerika’ya hiç ayak basmasa da; mevcut ayrımcı düzene dair, cinsellik ve şiddet ögelerini sıklıkla kullanarak yaptığı eleştirileri, son derece yerinde ve de haklı eleştirilerdir. Tüm bu eleştirilerini kaleme alırken cinsellik ve şiddet ögelerini kullanmasının en önemli amaçları arasında; Amerika’nın siyahilere karşı takındığı çirkin tutumlarıyla dalga geçmek istemesinin yanı sıra; örtbas edilmeye çalışılan, gerçeğin ve düşman konumunda olanın aslında ne olduğunun herkes tarafından farkına varılmasını sağlamak vardır. Kaleme aldığı tüm bu kurgusal metin düzeniyle birlikte, Amerika gibi özgürlükler ve hayaller ülkesi olarak tanıtılan ülkenin, gerçekte yaşattıklarını ve sunduklarını trajik bir şekilde okurlarının beğenisine sunmuştur.

“Buradan gidelim, siyahlar için bu dünyada adaletin zamanı henüz gelmedi.” (Vian, 2015: 52)

Boris Vian; başkahraman olarak gördüğümüz Tom ve Lee Anderson’ın yaşamları aracılığıyla, okurların bakış açılarının genişletilmesi ve görünenle yetinmeyip, sorgulama yapmalarının sağlanmasını amaçlamıştır. Romanın başlıca teması olan ırkçılığı; Amerika gibi kendini tüm dünyaya, son derece popülist bir havada özgürlüğün dilediğince yaşandığı ülke olarak tanıtan; fakat özünde başta siyahiler olmak üzere tüm ‘diğerleri’ olarak nitelendirdiği insanlara karşı acımasızca tutumlar sergileyen bir ülke üzerinden okumak, her edebi kalemin yapabileceği bir iş değildir. Yazarı ön plana çıkaran, tam olarak da kaleminin bu cesur tavrıdır zaten…

“Köyün insanları onu yine de astılar. Çünkü o bir zenciydi. Pantolonun altında kasıkları hala kabarıktı.” (Vian, 2015: 128)

Melankolik bir isyanı da gözlemleyebileceğimiz ırkçı tutumları bu şekilde betimleyerek kaleme alan Vian, aslında yaşadığımız bu dünya insanlarından çok büyük şeyler istememiştir. İnsanların arasında yaşanabilecek ve onları birbirine düşman edebilecek her türlü ayrımcı davranıştan kaçınılması kadar doğal ve olması gereken bir şeydir onun istediği…  Mezarlarınıza Tüküreceğim yayınladıktan çok kısa bir süre sonra Amerika’da yasaklanmış olsa da, bu yasak beraberinde kitabın daha çok ses getirmesini sağlamıştır diyebiliriz. Nitekim Vian’ın bu romanı; ırkçılık temasının bir Fransız tarafından, Amerika’da yaşayan siyahilerin karşılaştığı ötekileştirmeler esas alınarak bu denli sert işlendiği nadir romanlardan biridir. Fakat yazarın aldığı bu ivme sonucu, yine bu romanından uyarlama filminin galasının yapıldığı Cinema Marbeuf’de kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmesiyle, hazin bir sonu da beraberinde getirecektir. Tüm bu hazin sona rağmen Boris Vian’ın bu romanı, ırkçılığa dair düşüncelerin derinlemesine anlaşılması ve aslında biz insanların dünyanın neresinde, ne şartlarda yaşarsak yaşayalım,  birbirimize karşı ne denli korkunç düşüncelerle donatıldığımızı hissettirmektedir. Eserin önemini arz eden en dikkat çekici nokta ise bir iç hesaplaşma yapmamızı sağlayacak olan, bu farkında bile olmadığımız hislerimizi ortaya çıkarmasıdır. Tüm bu sebeplerden ötürü Mezarlarınıza Tüküreceğim; en başta kendimizi aydınlatmak adına, ara sıra tekrar okumalarda bulunabileceğimiz romanlar arasındaki özenli yerini korumaktadır.

İrem Er – edebiyathaber.net (31 Ağustos 2018)

Yorum yapın