Bir tekinsizlik anlatısı: Çukur | Neslihan Hazırlar

Haziran 22, 2023

Bir tekinsizlik anlatısı: Çukur | Neslihan Hazırlar

“Çevrede dolaşan hayvanlara, uçan ağustos böceklerine, yere düşen dondurma kalıntılarına, evine kapanmış adama, dönüp bakıyorlar mı sanıyorsun? Bakmıyorlar elbette. Temelde hiç kimse bakmıyor. Görmek istemedikleri sürece de bakmazlar zaten.”

1983 doğumlu genç yazar Hiroko Oyamada, Hiroşima’da doğup büyüdü. Bir otomobil fabrikasında çalışma hayatına başladı. İş yerindeki zorlu çalışma şartlarından esinlenerek yazdığı ilk romanı Fabrika ile Shincho Ödülü’nü alarak eleştirmenlerin övgüsünü kazandı. Hüseyin Can Erkin tarafından Japoncadan dilimize çevrilen Çukur romanıileOyamada, Japonya’nın en prestijli ödülü Akutagawa Ödülü’nü kazandı. Yazarın dilimize çevrilen ilk kitabı olan  Çukur,  Siren Yayınları tarafından 2022’de basılarak raflarda yerini aldı.

Çağdaş Japon edebiyatının en çok okunan yazarları arasında yer edinen Oyamada, yönünü modern batı edebiyatının bireyi odağına alan yüzüne çevirmiştir. Oyamada, daha çok bireyin kimlik kaybı, yalnızlık, yabancılaşma, ötekileşme gibi varoluşsal sıkıntılarını konu ediniyor.

Çukur’da gerçeklik ile büyülü gerçekçilik bir arada sunuluyor. Bir metafor olan çukur odağındaki anlatısında Oyamada, büyülü gerçekçiliğin ana teması olan tekinsizliği gündelik olaylar üzerinden okura hissettiriyor. Kafkaesk etkinin olduğu anlatıda böcekler ana karakterin her anına eşlik ediyor. Kitap daha çok kadın karakterler üzerinden ilerliyor. Sıradan insanların gündelik hayatını konu edinerek meselesini ortaya koyuyor.

Ana karakter Asa’nın yoğun çalışma temposuna ve fazla mesai yapmasına rağmen çok düşük ücret almasını okura sorgulatıyor. Buradan hareketle, Japon kadınlarının çalışma koşullarının ağırlığına, eşit iş yapmasına rağmen kadrosuz olanların, kadrolulara göre daha az ücret almasına itirazlarına da değiniyor.

 Asa, eşinin tayini nedeniyle, kadrosuz olarak çalıştığı işini bırakmak zorunda kalıp, eşinin ailesinin yaşadığı taşrada onlara ait eve kira bedelsiz oturmak üzere taşınır. Günlerini yemek yaparak, akşam kocasının işten dönmesini bekleyerek, pinekleyerek, ağustos böceklerinin sesini dinleyerek geçirse de, bir süre sonra kendisini mutsuz ve boşlukta hissetmeye başlar. Pencereden baktığında gördüğü manzara, kayınvalidesinin bahçesini sürekli sulayan, eşinin hiç konuşmayan dedesidir. Kayınvalidesinin ricasıyla fatura ödemeye gittiği bir gün, çukura düşer. Sonrasında mesafeli dostluk kuracağı komşu kadının yardımıyla çukurdan kurtulur. Asa’nın markete gittiği gün, yol boyunca gördüğü, onunla eş zamanlı ilerleyen, tedirgin edici siyah acayip hayvan zihninde yer eder. Markette ödeme esnasında kayınvalidesinin bıraktığı paranın eksik çıkması, parayı kendi hesabından çekip tamamlaması onu huzursuz eder. O gün olanları, akşam işten dönen kocasına anlattığında, karşılaştığı tepkisizlik Asa’ya aynı evde yaşayan, ayrı bireyler olduklarını hissettirir. Kayınvalidesi eksik paranın sadece küçük bir bölümünü getirip Asa’ya verir ve teşekkür eder. Asa, kendisine verilen tutarın ödediğinden çok daha az olduğunu söyleyemez. Okuyucuya tekinsizlik atmosferini hissettiren, o gün içinde yaşananlardır.

Her an bir şeyler olacakmış hissiyle “Alice Harikalar Diyarı”na göz kırpan anlatıda, doğanın sesleri okuyucuya eşlik ediyor. Doğa betimlemeleri, ot kokuları, böcek sesleri karakterin yalnızlığına el uzatıyor.

Japon kültüründe evlendikten sonra adı kaybolan kadın “Gelin Hanım” dır. Asa, taşrada, Gelin Hanım olarak anıldığı yeni hayatında, kimliğini ve varoluşunu sorgulamaya başladığında, daha öncesinde varlığından haberdar olmadığı kayınbiraderi ile karşılaşır. Kendisine ve yaşamına ayna tutmasını sağlayan şey, kayınbiraderi ile sohbetidir. Temel meselesi aynalaşma olan kitapta, kadına kendini gösteren, varoluşunu sorgulatan, kayınbirader figürüdür. Kayınvalidesini, evinde gördüğü bir fotoğraftan, onun kayınvalidesine benzetir. Daha sonra kendini de kayınvalidesine benzetecektir.

Japon edebiyatında ve masallarında, insan kılığına bürünen hayvan olan sansarı, burada o acayip siyah hayvan olarak görüyoruz. Tedirgin edici fakat tepkisizdir.

 Japon psikolojisinde toplumdan çekilip odaya kapanma hastalığı olan Hikikomori ruh hastalığı son derece yaygındır ve yazar bu toplumsal sıkıntıya da gönderme yapıyor. Taşrada rahatsız edici, psikolojik şiddet gibi gelen ağustos böceklerinin sesi, kitap boyunca ana karaktere ve okura  eşlik ediyor.

Asa’nın taşra sınırları içerisinde iş görüşmesine gittiği marketten dışarı baktığında çukurların kaybolduğunu görmesi, çukurun metafor olarak kullanıldığını gösteriyor. Eve gelip üniformasını giydiğinde aynada kendisini kayınvalidesine benzeten Asa, yeni bir başlangıç yapmak üzere, işe giderken ağustos böceğinin üzerinden bisikletiyle geçtiğinde, böceğin nasıl ezildiğinin anlatması Kafkaesk renkleri ortaya koyuyor.

Yazar, okur için boşluklar bıraktığı sonuç kısmını ot kokusuyla okurun avucuna bırakıyor.

Çukur metaforu, yalnızlığı da simgeliyor. Japon edebiyatı görünür olandan çok görünür olanın ardındaki gizemi anlatır. Bunu da simgelerin diliyle yapar. Çukur, yazarın gözlem yeteneğini ortaya koyan bir anlatı olarak yalın dili ve sade anlatımıyla dikkat çekiyor.

Çukur’u Japoncadan dilimize kazandıran, bu sayede Çağdaş Japon Edebiyatı’nı tanımamıza vesile olan H. Can Erkin hocaya teşekkür ediyorum.

edebiyathaber.net (22 Haziran 2023)

Yorum yapın