“Bir kız çocuğu tombul parmaklarıyla kemiklerimden kalan parçaları dumanlı küllerin içinden ayıklıyor. Beni küvete yerleştiriyor. Sıcak suyla yıkıyor. Adımı fısıldıyor. Dua ediyor. Çok net görüyorum. Kızım çırılçıplak şişkin karnıyla küvete giriyor. Benim kemiklerim, onun şişmiş bedeninin altında eziliyor. Sessiz bir çığlık. Kızımın beni duymasını umuyorum tıpkı kemiklerin duymamız için attığı çığlıklar gibi. Küvetimizde gömüldük. Gömeceğiz. Burada doğduk. Burada öleceğiz. Seni burada kaybedeceğiz. İşte burada kaybetme korkumuz var. Elimizden alınabilecek her şeye duyduğumuz korku. Kemiklerimi çocuklarım için burada bırakacağım. Kapının ardında, savaşım beni bekliyor.”
S. 302
Edebiyat, neden genellikle kişisel yaralardan beslenir? Çünkü insan, küçücük şeylerden bile tetiklenebilir ve anlatmaya başlayabilir. Yeni arkadaşlar edindiğimizde onları yakın hissedersek ya da hayatımızda yeni bir duygusal ilişkiye başladıysak, kendimizi güvende hissettiysek, çözemediğimiz meselelerimiz varsa, başlarız anlatmaya. Hem yorarız hem yoruluruz ama pek engel olamayız. Nesilden nesile aktarılan travmalar, dedelerimizin sustuğu sırlar, annelerimizin sakladığı anılar, edebiyatın her yerinde dolaşır. Edebiyat, bu yükü omuzlarımızdan alıp kelimelere döker; okur, okuyarak hem anlar hem de hafifler.
Yeji Y. Ham’ın ilk romanı Görünmez Otel 2024’te Zando Projects tarafından yayımlandı. Kore kökenli Kanadalı yazar, pandemi yıllarında aile hikayelerinden esinlenerek yazdığı bu eserde, Kore Savaşı’nın (1950-1953) diaspora üzerindeki etkilerini kişisel bir lensle işliyor. Toronto’da yaşayan Ham, kısa öyküleriyle tanınıyor; edebiyatı göç ve hafıza üzerine kuruyor, savaşın yarattığı ayrılıkları modern bir anlatıya çeviriyor. Timaş Yayınları, romanı Sevinç Sanem Erzurumlu’nun çevirisiyle geçtiğimiz günlerde yayımladı.
Görünmez Otel, travmanın nesiller boyu aktardığı görünmez duvarları kemik yıkama ritüeliyle fısıldıyor; geçmişin hayaletlerini bugünün yalnızlığına taşıyarak, o otelden çıkmanın mümkün olduğunu hatırlatıyor.
Romanın kurgusu doğrusal olmayan bir yol izliyor, rüya ile gerçeklik arasında salınıyor. Ana karakter Yewon’un günlük hayatına dalıyoruz: İşsizlik, annesiyle paylaştığı evde kemik yıkama ritüeli ve sessiz yükümlülükler. Küvette kemik yıkama, hikayenin en çarpıcı metaforlarından biridir. Yewon’un annesinin düzenli olarak gerçekleştirdiği bu eylem, “çürümüş, parçalanmış” kemikleri süngerlerle ovarak geçmişi temizleme çabasıdır. Kore Savaşı’nın yol açtığı kayıplar, ailelerin parçalanması ve mülteci deneyimleri bu ritüelin temelini oluşturuyor. Kemikler, savaşın görünmez yaralarını temsil ederken, yıkama eylemi hem saygı duruşu hem de duygusal bir hapishane olarak işleniyor. Roman, ritüeli geleneksel Kore uygulamalarına bağlamasa da, Doğu Asya’daki atalara saygı gelenekleriyle paralellik kuruyor. Yeji Y. Ham, bu kurgusal unsuru savaş sonrası diaspora deneyimini dramatize etmek için kullanıyor, okura grotesk ama dokunaklı bir deneyim sunuyor.
Yewon, yirmili yaşlarında, içedönük bir genç kadın; miras kalan travmalarla boğuşuyor. Annesi, savaş sonrası göçmenin sessiz simgesi; ritüellerle geçmişi canlı tutuyor. Yewon’un rüyaları, hayaletlerle dolu bir “görünmez otel”de yoğunlaşıyor: Yaşlı adamlar, kemikler ve kaçılamayan koridorlar. Bayan Han’la tanışması, Kuzey Kore’den kaçmış bir göçmenin kardeşiyle buluşma hikayesiyle örgüyü derinleştiriyor. Yewon’un ablası, aile bağları ile özgürlük arasında sıkışmış asi bir figür; kardeşi Jae-hyun ise askeri bir kazayla sarsılıyor. Arkadaşları Min ve Tae-kwon, fotoğrafçılık üzerinden kimlik arayışını yansıtıyor. Yolculuklar, yüzleşmeler ve rüyalarla katmanlaşan hikaye, Yewon’un travmayı kabul edip otelin kapılarını zorlamasıyla doruğa ulaşıyor. İlk bakışta bireysel görünen bu anlatı, Kore Savaşı’nın kopuşları, aile sırları ve nesilden nesile aktarılan travmalarla toplumsal bir zemine oturuyor.
Romanın yapısı metaforik: Yewon’un gündelik hayatı, otel rüyalarının yoğunlaşması ve geçmişle yüzleşmesiyle ilerliyor. Sorular yanıtsız, düğümler çözülmemiş kalsa da, bu belirsizlik hikayenin gücünü artırıyor. Karakterler, birer duygu veya kavram olarak da okunabilir: Anne, geçmişin suskunluğu; Jae-hyun, savaşın bugünkü yüzü; Bayan Han, kaybın somut hali; otel, hafızanın tuzağı. Kemik yıkama, otel metaforunun uzantısıdır; kemikler, travmaların hapsolduğu bu mekândaki fiziksel kalıntılardır. Yewon, annesinin ritüeline karşı bağlılık ve isyan arasında gidip gelir, işsizlik ve ailevi çatışmalarla kendi kimliğini ararken geçmişin ağırlığını taşır. Bu, modern Güney Kore’de gelenekle bireysellik arasındaki gerilimi yansıtır. Yewon’un iç sesi, rüya ve gerçeğin iç içe geçtiği bir bilinç akışı sunuyor; metnin yoğun, kesik kesik, boğucu ama sahici ritmi buradan doğuyor.
Roman, 2020’lerin başında Kore yarımadasındaki gerilimler, pandemi ve mülteci krizleriyle duygusal zeminini güçlendiriyor; sadece bir aile dramı olmaktan çıkıyor. Uluslararası eleştirmenler bunu fark etmiş. Kirkus Reviews, “hipnotik, travma dolu” diyor ve atmosferini övüyor. Chicago Review of Books, savaş sonrası mirası güncele bağlamasını önemli buluyor. Locus Magazine’de Ian Mond, “tetikleyici ama hayati” diyerek göçmen edebiyatındaki yerini vurguluyor. Ham, Han Kang’ın Vejetaryen’i gibi travmayı deneysel işliyor, ancak daha kişisel bir tonda. Romanın gücü atmosferinde ve metaforlarında yatıyor.
Yeji Y. Ham’ın ilk romanı olmasına rağmen, Görünmez Otel olgun bir metin. Çeviri, bu yapıyı başarıyla Türkçeye taşıyor. Tempolu anlatılar bekleyenleri zorlayabilir, ancak sabırlı okur için katman katman açılan bir eser.

















