Beyaz düzene yönelen öfke | Tolga Aras

Ağustos 2, 2022

Beyaz düzene yönelen öfke | Tolga Aras

Kalıplara sığmayan, yer yer sert ve çoğunlukla sarkastik kitapları, Boris Vian’ı ya da nam-ı diğer Vernon Sullivan’ı haklı bir şöhrete kavuşturdu. Fakat Vian’ın şan şöhret meraklısı olmadığı, aksine anlatacak çok hikâyesinin bulunduğu kısa sürede anlaşıldı. Aksi bir trompetti o; etrafında olup bitenlerin absürtlüğünü kendi üslubuyla karmaşık bir şekilde ve hızla anlattı. 

Dünyayla ve insanlarla derdi olan bu adam, Vernon Sullivan adıyla kaleme aldığı metinlerin, kendi ismiyle yazdıklarından daha fazla ilgi görmesine dertlendi. Bu durum, kitaplarındaki absürtlükle paraleldi. Benzer bir şey, 23 Haziran 1959’daki ölümünden sonra kitaplarının dünya çapında tanınmasıydı. O metinlerden biri de Mezarlarınıza Tüküreceğim’in devamı sayılan Bütün Ölülerin Derileri Aynıdır’dı. 

Vian, başkarakterin Dan olduğu romanda, ruhunu ve kanını siyahi diye niteleyen, karanlık bir gece kulübünün beyazlara kin duyan kabadayısını getiriyor karşımıza. 

Vian, yaşadığı dönemin kalıp ve kanonlarına karşı çıkan bir yazar olarak sivrilirken özellikle Mezarlarınıza Tüküreceğim’le beyaz Avrupalılar ve beyaz Amerikalılardan epey tepki görmüştü. Romanın devamı niteliğindeki Bütün Ölülerin Derileri Aynıdır’ı da bu tepkilerden güç alarak yazmıştı. 

Romanın başkarakteri Dan’ın bir beyaz olarak beyazlara duyduğu öfke ve siyahilerin yanında konumlanması, Vian’ın kurduğu absürt ve psikolojik köprünün bir göstergesi âdeta. 

Dan, gece kulübündeki gücünü kullanarak siyahileri ezen beyaz düzene yöneltiyor öfkesini. Siyahların bile birbirine oyunlar oynamasına yol açan, hemen her yere nüfuz etmiş düzene karşı kendince mücadeleye girişen Dan’ın en önemli yol göstericisi iki siyahi kadın. Tabii bu arada Vian’ın erkeklerin hastalıklı ve şiddetli sevgisiyle kadınların uğradığı yıkımı anlattığı satırları hatırlatmadan geçmemek gerek. Kapa parantez. 

Bir maçodan sadiste evrilen Dan 

Vian, Dan’ı beyazlara karşı öfkeli ve siyahi kadınlara büyük bir şehvetle yaklaşan bir beyaz olarak ete kemiğe büründürüyor. Hâliyle iç çatışmalardan ve gerilimlerden mustarip biri olarak karşımıza çıkan Dan; hem siyahi kadınlara büyük ilgi duyuyor hem fırsatını bulduğunda beyazları haklıyor hem de tüm bunların derin muhasebesini yapıyor. Ardından, homurdanarak yürürken buluyor kendisini: “İçimde tedirgin edici, gölgeler gibi belirsiz düşünceler vardı ama işler benim durumuma acımış olmalı ki gece çabuk ve olaysız bitti. Kendimi sarı bir ışıkla pırıldayan sokakta ve ne zaman bir fenerin yanından geçsem saatin saniye kadranı gibi yer değiştiren bir gölgeyle birlikte yürürken buldum. Kent, hiç dinmeyen uğultusuyla karanlıkta içten içe kaynıyor, ben de gittikçe daha hızlı yürüyordum.” 

“İki ırkın arasındaki sınırda duruyordum, her ikisi de beni kovmaya hazırdı” cümlesi, Dan’ın nasıl bir girdabın ortasında kaldığını gösteriyor. 

Kaygılarını, çelişkilerini ve gerginliğini içine atan Dan’ın bir maçodan sadiste evrilişini izliyoruz romanda. Gitgide kendisiyle daha fazla konuşmaya başlıyor, şiddetin dozunu artırıyor. Karanlık ve acımasız âlemlere hızla dalıyor. Şiddet, öfkeyle karışık cinsellik ve sınırları zorlayan hiddet, Dan’ın ayrılmaz bir parçası hâline geliyor. Dolayısıyla roman bir polisiyeye dönüşüyor. 

Vian şiddetle, cinsellikle ve muzipliklerle örülü Bütün Ölülerin Derileri Aynıdır’da, Dan karakteri üzerinden ırk ayrımcılığına karşı sesini yükseltiyor. Bunu yaparken absürt ve sert üslubundan asla taviz vermiyor. 

Kaynak: Bütün Ölülerin Derileri Aynıdır, Boris Vian, Çeviren: Zühre İlkgelen, İthaki Yayınları, 135 s. 

edebiyathaber.net (2 Ağustos 2022)

Yorum yapın