Bahtsızlık senfonisi | Can Öktemer

Haziran 30, 2016

Bahtsızlık senfonisi | Can Öktemer

can-oktemerEtgar Keret, çağdaş edebiyatın son yıllardaki en önemli temsilcilerinden biri. Tel-Aviv doğumlu yazarın kitapları şu ana kadar 29 dile çevrilmiş durumda. Salman Rushdie, onu “Orta Doğu’nun en iyi yazarı ve yeni kuşağın sesi” olarak tanımlıyor. Bununla beraber Keret’in Kneller’in Mutluluk Kampı öyküsü 2006 yılında Goran Dukic tarafından başrolünü Tom Waits’in oynadığı “Wristcutters: A Love Story” (Kesik Bilekler) ismiyle sinemaya da uyarlandığını belirtelim.  Keret’in kitaplarına son yıllarda ülkemizde de bir ilgi söz konusu. Kendisinin Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü, Nimrod Çıldırışları, Buzdolabının Üstündeki Kız, Gazze Blues, Kapı Birden Vuruldu ve Yedi Güzel Yıl, Siren Yayınları tarafından Avi Pardo’nun eşsiz çevirisiyle Türkçeye kazandırıldı. Bu listeye geçtiğimiz aylarda yine Siren Yayınları etiketiyle yayınlanan Domuzu Kırmak eklendi. Domuzu Kırmak, Etgar Keret’in bugüne kadar hiç bir yerde yayınlanmayan öykülerinden bir derleme. Bu derlemede Keret’in daha önce Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü’nde yer alan “Domuzu Kırmak” öyküsü bu sefer Beşir’le Vals filminden tanıdığımız dünyaca ünlü sanatçı David Polonsky’in çizimleriyle yer alıyor.

Etgar Keret, nev-i şahsına münasır bir yazar. Bir iki sayfayı geçmeyen kısa öyküleriyle bir dolu şeyi anlatabiliyor. Süslü, edebi cümleleri kurmayı tercih etmiyor, kısa öz ama enerjik bir anlatıma sahip. Trajediyle mizahı, absürtle fantastiği başarılı bir şekilde yediriyor öykülerine. İlla bir tanımlama yapacaksak; kara mizah en uygun tanım olur onun için. Hikayelerinde muz kabuğuna basıp yere kapaklananları, yolda yürürken kafasına saksı düşenleri, ahmak ıslatan yağmurlarına maruz kalanları kısacası dünyanın gürültüsünden dertlerini bir türlü işitemediğimiz öz hakiki kaybedenleri anlatıyor, onların sesi oluyor bir anlamda. Daha önceki kitaplarında asker olmanın yarattığı bunalımları, kendisi büyüdükçe ailesi giderek küçülen ve bu durumu önlemek ve gelişimini durdurmak için sigaraya başlayan bir çocuğun büyüme korkusunu, Holocaust’un yaratmış olduğu travmaları, buzdolabının üzerinde kendisini dünyanın en güvenli yerinde hisseden bir kızın hikayelerini dinlemiştik kendisinden. Domuzu Kırmak’ta da benzer sularda yüzüyoruz. Keret, o bilindik sıkıcı gerçeklikten arınmış fantastik dünyasına davet ediyor bizleri.

“Dünyadasın bunun tedavisi yok”

domuzu_kirmakDomuzu Kırmak’ta Keret’in bilindik absürt dünyasının misafiriyiz yine. Yazar olmak isteyen ve okuduğu romanlardan çok etkilenen ve hiç bir zaman onlar gibi olamayacağının farkında olan başarısız bir yazar aday adayının usta yazarlara duyduğu kini ve intikam duygusuna eşlik ediyoruz ilk olarak. Bir gecede aniden gezegen olma vasfını yitiren Plüton’un haline üzülüyoruz daha sonra: “Bu işler böyledir. Bazen bir nesneye verilen ad, o şeyin dünyadaki esas varlığı kadar önemli hale gelir.” Yabancı Dil öyküsünde ise yaşamın anlamını yitiren ve gürültüden birbirimizi duyamaz hale geldiğimiz modern yaşamlarımızın içerisinde kendisine İskandinavya’da huzur verici sessizliğin peşine düşen ve 51. yaş gününde dilinde “sessizlikte belki insan aradığını duyar” diyen bir babanın hikayesini dinliyoruz. Sihirbazlık Okulu öyküsünde ise,  sihirbazlık okulunu dereceyle bitiren, bu konuyla ilgili yüksek lisans yapan her şeyi yapabilme yeteneğine sahip olan ve sınır tanımayan bir sihirbazın, bu hayatta her erkeğin başına gelebilecek olan “kadınları anlayamamaya giriş dersinden” kalmasını, Düşleri Oluşturan Şey’de ise göz kapaklarına sürülünce inanılmaz düşler görülmesine sebep olan gizemli kremi dünyaya pazarlamaya çalışan iki hayal tacirinin her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırıp “hayal kurma derslerinden” nasıl sınıfta kaldıklarına tanıklık ediyoruz. Sinek Kaydı öyküsünde ise Ah Muhsin Ünlü’nün “işte sen gülüyorsun ve beni daha geniş bir salona almış oluyorlar gözlerim dönüyor” dizesini hatırlatırcasına, sevgilisinin bir gülüşü için kaşlarını, saçlarını, kaburgalarını hatta ruhunu teslim etmeye hazır aşık bir adamın hikayesi bize eşlik ediyor.

Etgar Keret hemen hemen bütün kitaplarında benzer konuları, benzer temaları işlemeyi seven bir yazar. Domuzu Kırmak da Keret külliyatının bir özeti gibi; yine daha önceki kitaplarında olduğu Beckett’in “dünyadasın bunun tedavisi yok” sözünü hatırlatan bir atmosferle karşı karşıyayız. Keret, bu kitapta da kelimelerini hayalle gerçek arası o ince köprüde yürütmeyi, hüzünle mizahı ustalıkla harmanlıyor. Yazar kitap boyunca kalbi kırıklara, dünyanın kahrını çekenlere, büyümek istemeyenlere, “neverland” de kendisine arazi bakıp orada hep çocuk kalmak isteyenlere,  terk edilenlere, kör kütük aşık olanlara  yalnız değilsiniz diyor bir anlamda ve  “her şey olur, her şey geçer, hayat kalır” diyor kısaca.  Bununla beraber Keret çok uzun zamandır uluslarası mecralarda sürekli barış çağrısı yapıyor. Sürekli savaş halinde olmanın yorgunluğundan yaratmış olduğu travmalardan bahsediyor. Hatta geçtiğimiz yıllarda Filistinli yazar Samir El- Youssef’la beraber çıkardıkları “Gazze Blues” kitabıyla daha önce pek denenmemiş bir yöntemle iki tarafa da barış çağrısında bulunmuşlardı. Keret, Domuzu Kırmak’ta da barış çağrısını yineliyor ve barış umudunun hala ihtimaller dahilinde olduğunu söylüyor:

“Böyle acılarla dolu Ortadoğu gerçekliğimizde tanımı tartışmaya açık olan bir başka kavrama geliriz: barış kavramına. Bu kavramın da anlamı değişebilir mi? Romantik, coşkun bir uyum ve kardeşlik arayışı, yerini, karşılıklı sevgiden yoksun olsa da pragmatik, hele de savaştan kaçınma söz konusu olduğunda fevkalade pratik bir uzlaşıya bırakabilir mi? Kağıt üzerine çok düşük bir olasılık, fakat güneş sisteminde milyonlarca yıldır gezinmekte olan bir gezegenin gezegenliğini bir gecede yitirme olasılığından daha yüksek. O halde, kim bilir? Belki, her şeye rağmen, hala umut vardır.”

Bitirirken; bir parantez de kitabın çevirmeni Avi Pardo için açmak lazım belki de. Başta Bukowski çevirileri olmak üzere nice kitabı Türkçeye kazandıran, kitapları deyim yerindeyse yeniden yazan, Etgar Keret’in de bütün külliyatını incelikle ve tertemiz bir Türkçeyle çeviren Avi Pardo, Domuzu Kırmak’ta da incelikli bir iş çıkarmış. Domuzu Kırmak, Keret severlerin asla kaçırmaması gereken bir seçki, bununla beraber Keret’in dünyasına yeni adım atmak isteyenler için  de iyi bir tanışma fırsatı. Özellikle Türkiye gibi  antisemitizmin bir hayli yaygın olduğu bir yerde, dünyayı garip maskeler takmış kimi gizli İsrailli örgütlerin yönettiğine inan ve yaşanan her olaydan sonra ‘İsrail’in oyunları bunlar’ diyen  ırkçı yaklaşıma karşı Keret’in öyküleri bu tip ön yargıları bir nebze olsun kırabilir. Şiddetin ve tansiyonun bir an olsun düşmediği bir coğrafyada Etgar Keret’in öyküleri hepimize iyi gelecek.

Can Öktemer – edebiyathaber.net (30 Haziran 2016)

Yorum yapın