
“Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır ve ikisi arasındaki farkı anlayabilmek için de bilgelik ver.” (anonim)
Bağışlanan bir dünyada bize sunulan yolculuğun izdüşümleri üzerinde yaşam mücadelesi verirken kibrin, karanlığın, hüznün, isyanın, kaygıların, şehir yaşantısının ruhumuza yansımaları ve ruhumuzdan alıp götürdüğü sevinçlerin kırıntıları ile avunur olduk. Bu avuntu içinde beni adem, kendi kendine oyalanmanın yollarını keşfetmiş; bazen bir şiir bazen roman bazen de öykü yazarak duygu yoğunluğunu dile getirmiştir. Gerçekle hayali birleştirmiş, tamamlanamayan sözün mucidi, şairi olmuş, şiirler yazmıştır yaşama ve imge dünyasına dair. Şiir, var olanı ve var olacak olanı ekliktik düzlemde anlamlandırır. Bunu da alışılmamış bağdaştırmalar ve imgeler ile kurduğu ahenk ve müzikalite ile sunar. Gerçekleşen ve gerçekleşecek olan bireyi ilgilendirdiği kadar toplumu ve toplumun içindeki sorumluluk duygusunun sahibini de ilgilendirir.
Ödüllü şair İsmail Cem Doğru’nun Mühür Kitaplığından yayımlanan şiir kitabı Çiçek Kokusu İllegal, toplumsal şiirimizin başarılı örneklerindendir. Şairin kendi ifadesiyle, toplumsal duyargayı onarma girişimidir. Eserde yer alan şiirler, son dönem toplumsal olayları dile getirerek halkın ortak hafızasında yer edinmesinde önemli bir paya sahip.
en çok boşluklar aradı; postmodern çağın şehir yaşantısı üzerine kurulu olan dizeler, bend’ini aşma ve bağışlanma öyküsünü kurgulamış durumda. Yarım kalan düşünceler, etken olamayan eylemler şairin mısralarına konuk oluyor.
“ve dahi gazı kaçmış bir buçuk saat resimlerini
pengueniyle vardır değişmek isteyen” (s.9)
Bir cümleyi tamamlamak uğruna sözcüklerin verdiği anlam arayışı şiirin bütününe yayılırken insanın varoluş kaygısı ve benlik arayışı, yaşadığı topluma karşı sorumluluk bilinci sözcüklerin anlam algısında gizleniyor. Zamansızlığın kol gezdiği günümüzde yaşamak, anlamlı olmalı ki zamanı aşan edebi ürünler kalıcılığına kavuşabilsin. Zaman’da oyalanmak için birey, şiirden ilham alarak yaşam döngüsü sarmalında yer alan sorumlulukları uğruna sonsuzluğu keşfe çıkmış durumdadır.
“başlatan ıslak bir havlu ve yarım kalıp sabunun
zaman telaşını güvenlik çemberi sanıyor” (s.10)
Modern çağın yaşam şartları insanı yalnızlaştırıp, toplum ve kendisiyle sürekli bir çatışma halinde bırakır. Birey, bu dayatmaların arasında güzellikleri bulur bazı anlarda.
“iki sınav arasında açıyor çiçek kokusu illegal” (s.12)
Bağışlanmayı dilerken zaman yolculuğunda insan belki de birey olarak bağışlamayı kendine layık görmektedir. Bağışlamak ve bağışlanmak dilemmasında zaman kavramını hayatımızın bozguncusu olarak nitelendirir ve Tanrı’yı incitmemek için güzelliklere sahip çıkılması gerektiği düşüncesini dile getirir.
“beni daha çok kum saati yoruyor gedikleriyle
Sevişmiyorsan tanrıyı incitiyor olabilirsin” (s.15)
“ah bu oyunbozan renklerin gösteri saadeti” (s.17) va’d edilen yaşam ile zamanın süzgecinde yaşanan anların bilinci, insanı yanılgıya sürükleyerek bir hayali yaşatıyor mısralarda.
harfler nasıl kısılır; geçmiş geleceğe kalamasa da yıkıntılar, yanılgılar içinde kalbimize gömdüğümüz eskinin hatırına, yaşananların bağışlanması dileğiyle dolu harfler sözcüklere dönüşüyor.
“baktım ki katil ipin pimini çekerken
Gergindiniz ama astınız beni resimlerimden
Bir evi terk etme gerekçesi gibiydi ölümler” (s.23)
Hayatın kendisi, yaşam, çılgın planlarını insana sunar bir bir. Kadim sözcüklerle yanlış anlaşılmanın girdabında boğulan bireyi, sözcükler kurtarır bir hayale sürekler. Şükürcü zihniyete aykırı, polyannacılık oynayarak üç maymunu oynayanlara selam olsun diyen mısralarda otoriteye karşı duruşu görüyoruz. Kavganın sonucudur yaşamak ya da bu dünyada var olmak bir kavgadır sonuçta.
“… iyi niyetlerini bizden
esirgemeyen antartika’daki penguenlere
ama sıcak bir baca değilim, evrenin sinsice ilerlemiş
lekeleriyle düşsel uzlaşı haline kalbini açan” (s.29)
Harfler kısılır, kısalır, kırılır bu yaşamda nedeni ne olursa olsun. Önemli olan, onurlu bir yaşam ve şerefiyle kalemine sahip çıkan söz ehlilerinin var olmasıdır.
ölüleri ayıplıyor zaman; bir uyku halinde olmanın şiiridir. Şair, puslu günleri yaşarken kendini bağışlayabilir mi, sorusunun yanıtıdır hüzünlü sokakların mısraları. Bağışlamak tüm olanları, vicdanları yıkamak şiirle, müzikle, sözle…
“toprağa sıkışmış üç ağaç elinden tutar diyen kehanet
değil yine yaklaş, kim bulduysa evinde ışığını
kalbi kırgın, ama uyan vr bak tanrı kimlere emanet” (s.46)
İnsanı hırpalayan günlerin doğusunda birey, kader denilen yazgıyı yaşar zamansız, zamanın ayıplamasında. Ve dünya olanları kenardan izler bir baştanbaşa; istençsiz, gülümsemesiz, özensiz ve yorgun… Sonunda herkes görevini yapmış olur; doğar, yaşar/yaşamaz ve ölür!
alkış bir yeni hayaliydi; bir acı rüzgar adımızı sayıklar, kulağımıza fısıldar ve bizi niteler olur adımız. Sadece bir adlandırmadan ibaret olan isimlerimizle var oluruz yaşamda. Kalabalıklar içinde ya da dışında. Bize sunulan, emredilen hayatın basamaklarında yaşarız emirlerle.
“bizi en çok evrenin yılgın şarkıları çiğnedi
Sonra kalbimi kamuya açtım kalabalık
Sessizce dağıldı” (s.60)
çünkü kime götürür; modernite içinde yalnızlaşan bireyin iç hesaplaşması ve bu çıkmazların topluma yansıyan hallerinin şiirleridir. Kim kimi bağışlayacak bilinmez bu evrende ama bağışlanmak vicdanları rahatlatmanın belki de son yoludur.
“öyle her aklına geleni hissetmenin onaran
tadını unutmadım, ki bırakmıyor peşimi
ü stümde soğan kırmanın inadı” (s.67)
Ve toplumsal bellekte yer edecek şiirler için söylenecek son söz:
“tek umudumuz tanrıya giden yolları kapsayan yığınaklarından bizi sakınacak bir gelecek hayali… Bu umudu bağışla İsmail…”

















