Arkadan ateş edenleri hiç sevmem |  Halil İbrahim Kuruçay

Ocak 14, 2023

Arkadan ateş edenleri hiç sevmem |  Halil İbrahim Kuruçay

Lucky Luke, bizim bildiğimiz adıyla Red Kit. Belçikalı karikatürist Morris tarafından 1923-2001 yılları arasında çizilmiş çizgi romandır. Çizgi romanın maceralarından bazıları ise 1926-1977 yılları arasında Fransız René Goscinny tarafından yazılmıştır. Morris’in ölümünden sonra ise bazı maceralar Fransız Achdé tarafından çizilmiştir. 7 Aralık 1946 tarihinde Spirou dergisinin içinde yayınlanmaya başladığı günden bu yana dünyada en çok yayınlanan ve okunan çizgi roman kitapları arasına girmeyi başarmıştır.

Batı’nın yalnız ve kahraman kovboyunun hikayesi ülkemizde ilk kez 1956’da Turhan Selçuk tarafından çıkarılan Dolmuş dergisinde kendine yer buldu. Ancak telif hakkı nedeniyle aslına sadık bir şekilde yayınlanmadı. Bu sebepten ötürü isminin değiştirilmesi gerekiyordu. Lucky Luke’a Red Kit ismini ise Türkiye’nin kaligrafi alanındaki en önemli ve başarılı sanatçısı olan Ferdi Sayışman verdi. İsim verme hikayesini Sayışman şöyle anlatıyor: “Lucky Luke’un maceralarını burada yayımlamaya karar verince, ‘Türkçe ne isim koyalım?’ diye düşünmeye başladık. Bir arkadaşın çıkarmak istediği Red Rider (Kızıl Sürücü) diye bir dergi vardı. Ben de Bil Kit diye başka bir derginin kopyasını yapıyordum. Red kısmını Red Rider’dan Kit kısmını da Bil Kit’ten aldık, Red Kit oldu.”

Tüm bu süreçlerin ardından Red Kit bizim dünyamızdaki yerini alırken ben ise güneşin doğuşuyla birlikte buharlaşmış camın ağlamasını yatağımın içinde yarı uykulu yarı uyanık halde izleyip, 37 ekran televizyonumuzdan yükselen Bang bang Lucky Luke şarkısına alttan altta eşlik eden annemin sesini duymazdan geliyordum. Çünkü annem nakarat kısmından sonra araya Halil İboo ekleyip hadi oğlum okula diyordu. Ben ise yatağımın içinde okula gitmektense evde tek başıma kalıp çatırdayan sobanın arkasında sarı gömleğimin üzerine siyah yeleğimi giyinip, terzi dükkanımızdan aldığım kırmızı kumaşı fular niyetine boynuma dolayıp, süslü Ahmet amcanın bana hediye ettiği fötr şapkayı kovboy şapkası niyetine takıp, babamın askerden getirdiği palaskasına doğum günümde hediye olarak getirilen tabancamı yerleştirip, mavi pantolonumun altına dedemin sivri burun yumurta topuk Çarşamba ayakkabılarını giyinip, ağzıma kürdanımı aldıktan sonra olaylar karşısında gölgemden bile daha hızlı silâh çekerek yayınlanmakta olan Vahşi Batı’nın yalnız, karizmatik ve asi kurtarıcısı idolüm Red Kit’i sonuna kadar izlemenin hayali içerisindeyken. Annemin bana ikinci kez seslenişinden sonra yatağımın içinde irkilmemle birlikte gerçek hayata merhaba diyordum.

Elimi yüzümü yıkamak için banyonun yolunu tuttuğum sırada az önce hayalini kurduğum dünyamın gerçekleşmesi için aynanın karşısında kendime sözler veriyordum. Yalnız olacağım. Fazla konuşmayacağım. Kimse ile arkadaşlık kurmayacağım. Ailemden uzaklarda yaşayacağım. Hayvanları dost edineceğim. Eğer kendime verdiğim sözleri tutabilirsem büyüdüğümde bende tıpkı Red Kit gibi mahallemizin en sevilen ve en iyi kişisi olacaktım.

Halil İboo seslenişi bir daha yankılanıyor kulağımda ama bu sefer tarif edilemez bir şekilde banyodan kafamı uzatmamla havlunun yüzüme temas etmesi saniyeleri bile almıyor. Annem ne olduğunu anlamadığım bir şekilde yüzümü resmen paspaslıyor. Bir yandan ise ver yansın ediyor. Ben ise bu durum karşısında çıtımı bile çıkaramıyorum. Kolumdan tuttuğu gibi soluğu mavi önlüğün içinde alıyorum. Tüm bu olanlardan anlıyorum ki bugün de iyiler çok güzel kaybederken kötüler ise daima çok güzel kazanacak.

Tüm bu olanlardan sonra gölgemi evde bırakıp okul yolunda tek başıma yürürken. Mahalle karakolunun köpeği Zeytin uyuşuk bir şekilde yanıma sokuluyor. Ben ise şöyle dönüp arkama baktığımda o benim için Rin Tin Tin (Rantanplan) oluveriyor bir anda. Caddenin ortasından yürüyoruz beraber. Komiser Şenol abinin sesi beşinci kattan dalgalar çizerek kulağıma geliyor ama onun yardıma ihtiyacı yok. Amacı benim kaldırımdan yürümemi sağlamak.

Rin Tin Tin tüm saflığıyla olanları anlamak için önüme geçip kendi gölgesine çalımlar atıyor. Ben ise o sıra susarak en büyük ağıdı yakıyorum, kendi içimde.

Büyüdüğüm zaman bana can yoldaşı, yol arkadaşı ve sadık bir dost olacağına inandığım Düldül’ün (Jolly Jumper) yanına varmama az kaldı diyerek kendimi avutuyordum, çocuk aklımla. Bu avuntum santranç tahtası üzerindeki gergin bir ipin ortasında camdan bir cambazdı. Ben ise bu avuntum sayesinde sanki Düldül’ün sırtında okula varıyordum. Rin Tin Tin’i kapıda bırakıp her şeyi anlamaya çalışan bir topluluk içinde yerimi aldıktan sonra saatlerin geçmesini beklemeye koyuluyordum, kendime söz verdiğim şekliyle. Dakikalar öyle bir geçmiş ki teneffüs zilinin çalmasıyla okulda at hırsızı kardeşler olarak bilinen Şefik, Şahin, Fahri ve Fatih bana göre Dalton kardeşlerden Joe, William, Jack ve Averell’den farksızlardı ve bu farksızlıklarını dakika bir gol bir diyerek top oynayanların topunu çalma, ip atlayan kızlarınların oyununu bozma, köşeye sıkıştırdıkları arkadaşlarımdan haraç isteme, kantin sırasına girmeden simit ayran bahanesiyle kantinin kasasından gizlice para aşırma eylemleriyle gözler önüne seriyorlardı. Aslında onların bu denli neden kötü olduklarına bir türlü anlam veremiyordum kendi içimde çünkü onlar annelerinin dediklerini ikiletmenden yerine getiriyorlar, daima annelerine hürmet gösteriyorlar birlik ve beraberlik içerisinde bir aile hayatı yaşıyorlardı. Ben ise tüm bu olanların bedelini onlara ödetmek için Red Kitvari ellerim ağzımdaki kürdanda olanları yakından izliyordum.

Okulda son ders zilinin çalmasıyla birlikte Dalton kardeşlere yaptıklarının bedelini ödetmek için soluğu kapının önünde bıraktığım Rin Tin Tin’in yanında alıyordum. Rin Tin Tin benim planımın en önemli parçasıydı, yapması gereken her zaman ki gibi “Şu karşıdan gelen iyi bir arkadaşa benziyor, hadi yüzünü yalayım da biraz sevinsin.” diyerek Joe’nun kucağına atlayıp onu sinir etmekti. William ve Jack o sırada her şeyi bırakıp Joe’nun yardımına koşacak ben ise tek başına kalan Averell’in korumaya çalıştığı topu, ipi, haraçları ve kantinin parasını onun saflığından ve masumiyetinden yararlanarak alıp sahiplerine teslim etmemle, Red Kit olma yolunda önemli adımlar atacaktım. Ama o adımlar kulağının arkasında serçe parmağı kadar kurşun kalemi, elinde adeta vücudunun bir parçası olan metresiyle tıpkı çıkarcı cenaze levazımatçısı (Mathias Bones) gibi olanları anlamak için aniden bir yerden fırlayarak bir anda yanımız da beliren marangoz Cevdet abinin tarafsız bir şekilde boyumuzun ölçüsünü alıp, bize ona göre ahşaptan tabut şeklinde kalemlik yapardı. Ben ise Cevdet abinin bu tavrından dolayı Red Kit olma yolundaki adımlarımı atamaz oldum. Cevdet abinin ahşaptan yaptığı kalemliklerin neden tabut şeklinde olduğunu hala anlamış değilim.

Gün içindeki hayallerimi ve planlarımı gerçekleştirememenin vermiş olduğu üzüntü ve hayal kırıklığıyla birlikte yeni hayaller için yalnız bir şekilde nereye gideceğimi bilmemek üzere soluğu gün batımına eşlik edip velut bir geceye doğru yürüyerek Red Kit olma yolunda yeni adımlar atacaktım.

Kendime verdiğim sözlerin üzerinden yıllar geçti. Küçüklük hayallerimin kahramanı olan Red Kit’i örnek almanın cezasını bugün tek başıma ve yalnız bir şekilde yaşayarak ödüyorum. Anladım ki Red Kit bizim gibi örf ve ananelerine bağlı bir milletin temeli olan aile yapısını yok etme uğruna kanlı Amerikan tarihini temizleme fikriydi.

Sevgili okur,

Divide et impera!

edebiyathaber.net (14 Ocak 2023)

Yorum yapın