Alt Satır: Taçlı Yazıcıoğlu | Semrin Şahin

Ekim 13, 2025

Alt Satır: Taçlı Yazıcıoğlu | Semrin Şahin

Bazı cümleler, bir kitabın ya da filmin içinde saklanmış halde karşımıza çıkar ve bir anda düşünce biçimimizi, hatta hayat yolumuzu değiştirebilir. Yazarlık da böyle değil midir zaten? İçimize düşen küçük bir kıvılcımla başlar, sonra bizi adım adım geliştiren bir serüvene dönüşür.
Bu söyleşide, yazarların kendi ilham kaynaklarına, yazma alışkanlıklarına ve iç dünyalarına samimi sorularla dokunuyoruz. Her yanıt bir sahneye dönüşüyor, her sahne okura yeni bir kapı aralıyor.

Orhan Pamuk’un Yeni Hayat kitabı “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” diye başlar. Sizin şimdiye kadar okuduğunuz kitaplar arasında hayatınızı değiştirmese bile etkilendiğiniz, okumasaydım çok şey kaybederdim diye düşündüğünüz bir kitap var mı?

O kadar çok ki! Her yaşıma ait, o yaşımın hayallerini belirleyen romanlar var. Klasikleri okuyup evdeki kitaplığa dizmiş bir anne babanın çocuğu olarak elimin altında bulmuştum birçoğunu. Bu büyük bir şanstı. Ortaokulda okuduğum Emile Zola, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Reşat Nuri Güntekin ve Tolstoy’lar, lisede okuduğum öncelikle “Kemaller”, Füruzan, J.D. Salinger ve Dostoyevskiler, üniversitedeki Herman Hesse, Pınar Kür ve Milan Kundera’lar aklıma geldikçe onları erken yaşta okumasaydım çok şey kaybedeceğimi düşünüyorum. Birkaç tanesini, örneğin on iki yaşımda okuduğum Zola’nın Meyhane’sini, ne kadar anladığımdan emin olmadığım için yeniden okudum birkaç yıl önce, yazısını da yazdım. Hiç de fena anlamadığımı, dahası epeyce hatırladığımı fark etmek büyük bir sürprizdi. Yaşamımı değiştiren on beş yaşımda okuduğum iki roman olabilir: Harper Lee’nin Bülbülü Öldürmek (İngilizce ders kitabımızdı) ve Yaşar Kemal’in Demirciler Çarşısı Cinayeti. Bu ikisi sayesinde ve tam o yaşta bir roman yazarı olmaya karar verdiğimi anımsıyorum zira.

Yazmaya başlamanıza ya da yazı biçiminizi dönüştürmenize ilham olan bir film oldu mu? Olduysa hangi sahne sizi etkilemişti, bizimle paylaşır mısınız?

Sinema benim hayal dünyamda çok önemli bir yerde özellikle çocukluğumdan beri tutkun olduğum elli ve altmışlara ait klasik filmler. Amerika’da yetmiş-seksen yaşındakilerle çok iyi dostluk kurarım, bir kısmını artık sadece onların anımsadığı oyuncularla hakkında bol bol sohbet ederiz. Her iki romanımda da bu filmlerin izleri çok. Akira Kurosowa’nın Raşomon’u (1950) Hep Sondan Başlar’a büyük ilham vermiştir. Hatta Alfred Hitchcock’un To Catch A Thief (1955) filminden bir sahne – romanda geçmese bile neden orada olduğunu okurlarının anladığı – kapağında başroldedir! İncirlik Yazı’nın uzunca bir bölümü Yılmaz Güney’in Hudutların Kanunu’nun (1967) gösterileceği bir yazlık sinemada geçer. Romanlarımı okuyanların sinemaya gitmiş gibi izlediklerini de işittiğimde çok mutlu olurum, zira ben de öyle yazarım.

Haruki Murakami, yazarlığın bedensel güç gerektirdiğini ve her gün koştuğunu ya da yüzdüğünü anlatır. Sizin düzenli bir spor alışkanlığınız var mı? Varsa bu fiziksel pratiğin yazma sürecinize etkisi nedir?

Var sayılır. Özellikle yürümek düşüncelerimi organize eder, ilham verir. Diğerleri özellikle yazın yüzmek kafamı boşaltır. Eğer günde sekiz-on saat bilgisayar başındaysanız, bedeninizi birçok açıdan desteklemek zorundasınız. Yazmak bedensel bir güç ister sahiden de.

Virginia Woolf, “Para kazanın, kendinize ait bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın…” diyerek birçok kadına yazma cesareti verir. Bu sözden yola çıkarak, siz yazmaya yeni başlayan birine ne tavsiye ederdiniz? Bir yazarın en başta hangi gerçeğe ya da duruma hazırlıklı olması gerekir sizce?

Bir şehir edebiyatı yaratabilmiş yazarların çıktığı Adana’da, zengin bir kültüre doğdum ben. Çok şanslıydım çünkü iyi bildiğim yerler dilin en güzel halleriyle anlatılmıştı, sanırım bu sadece İstanbul’a ait bir durum edebiyatımızda. Bazen sorarım kendime “Kemallerden” biri kadın olsaydı yazdıklarımı daha öncesinden paylaşır mıydım, daha cesur olabilir miydim, diye. Bundan dolayı Adana’da doğduğumu her zaman vurgularım. İsterim ki kız çocukları daha çok yazsın, daha cesur olsun ama şunu da unutmasınlar: Roman yazmak, ilk kelimeden itibaren emek ve zaman isteyen, asla sonucunu tahmin edemeyeceğiniz ve büyük bir risk aldığınız ama bir gün “İyi ki yazmış, iyi ki yıllarımı buna vakfetmişim” diyebileceğiniz bir eylem. Eylem kelimesi direnişi de kasteder, biliyorsunuz.

İnsanlar genelde okudukları kitabın altını çize çize okur. Peki siz bir yazar olarak kendi yazdıklarınız arasında altını çizeceğiniz bir cümle seçseniz, hangisi olurdu? Neden?

Benim için böyle bir cümle bulmak imkânsız. Sadece bugünlerde okurların çok tekrarladığını duyduğum İncirlik Yazı’nın on bir yaşındaki Belgi’sinin “Hiçbir zaman silgisi yoktu ki” demesi geliyor aklıma. Onunla aynı fikirdeyim.

Yorum yapın