Alt Satır: Buket Arbatlı | Semrin Şahin

Eylül 22, 2025

Alt Satır: Buket Arbatlı | Semrin Şahin

Bazı cümleler, bir kitabın ya da filmin içinde saklanmış halde karşımıza çıkar ve bir anda düşünce biçimimizi, hatta hayat yolumuzu değiştirebilir. Yazarlık da böyle değil midir zaten? İçimize düşen küçük bir kıvılcımla başlar, sonra bizi adım adım geliştiren bir serüvene dönüşür.
Bu söyleşide, yazarların kendi ilham kaynaklarına, yazma alışkanlıklarına ve iç dünyalarına samimi sorularla dokunuyoruz. Her yanıt bir sahneye dönüşüyor, her sahne okura yeni bir kapı aralıyor.

Orhan Pamuk’un Yeni Hayat kitabı “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” diye başlar. Sizin şimdiye kadar okuduğunuz kitaplar arasında hayatınızı değiştirmese bile etkilendiğiniz, okumasaydım çok şey kaybederdim diye düşündüğünüz bir kitap var mı?

Evet, böyle bir kitap var. Claire Vaye Watkins’in Nevada isimli Yüz Kitap yayınevinden yayınlanmış öykü kitabı yazma pratiğimi değiştirdi diyebilirim. Okuma yazma öğrendiğim günden beri neredeyse durmaksızın okurum. Pek çok büyük yazarın bende etkisi oldu muhakkak ama Nevada’yla şunu fark ettim, geçmişte olup bitmiş kayda geçmiş pek çok olayı gayet modern bir dille güncel bakış açısıyla yazabiliriz. Ufuk açıcı bir deneyim oldu benim için. Korkunun Kıyılarında isimli son kitabım Watkins sayesindedir. Yüz Kitap’a bizi bu kitapla buluşturduğu için teşekkür ediyorum.

Yazmaya başlamanıza ya da yazı biçiminizi dönüştürmenize ilham olan bir film oldu mu? Olduysa hangi sahne sizi etkilemişti, bizimle paylaşır mısınız?

Alan J. Pakula’nın Sophie’nin Seçimi filminin yazdığım hikayeler üzerinde etkisi olduğunu söyleyebilirim. Sophie’nin hayatını sonsuza dek değiştirecek hatta mahvına yol açacak o imkansız seçimi yaptığı sahnedir. Öykü gerçekliğini oluştururken, karakterlerin pürüzsüz kişiliklerinden uzaklaşmasını, an geldiğinde en büyük kötülüğü yapabileceği gerçeğini yansıtmasını sağladı. Hikayenin inandırıcılığı, sahtelikten uzak diyaloglar, karakterlerin beklenmedik şeyler yapabilme kapasiteleri, bunları düşünür ve yazarken Meryl Streep’in muhteşem oyunculuğu gözümün önüne gelir.

Haruki Murakami, yazarlığın bedensel güç gerektirdiğini ve her gün koştuğunu ya da yüzdüğünü anlatır. Sizin düzenli bir spor alışkanlığınız var mı? Varsa bu fiziksel pratiğin yazma sürecinize etkisi nedir?

Ne yazık ki spor konusunda iyi değilim ama uzun yürüyüşlere çıkarım. Yürüyüş esnasında öyküler hakkında çok düşünürüm. Bazen de yolda karşılaştığım kişiler, mekanlar öyküme girer. Büyülü Tesbih hikayemi böyle bir yürüyüş esnasında buldum diyebilirim.

Virginia Woolf, “Para kazanın, kendinize ait bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın…” diyerek birçok kadına yazma cesareti verir. Bu sözden yola çıkarak, siz yazmaya yeni başlayan birine ne tavsiye ederdiniz? Bir yazarın en başta hangi gerçeğe ya da duruma hazırlıklı olması gerekir sizce?

Bu en önemli tavsiye. Kadınların kendi isteklerini yapılacak listesinin en altına koymada üstlerine yoktur. İş, varsa çocuk, ev işleri, aile sorumlulukları derken bu liste uzar gider. Ben de böyleydim ve kardeşim Ebru Ağaoğlu sayesinde pazar günlerini ne olursa olsun yazma günü olarak ilan ettim. Savaş çıksa da pazar günleri ya yazar ya da okurum. Yazmaya heveslenen kişilere bunu tavsiye ederim. Size ait bir odanız yoksa bile içinize dönebileceğiniz, kendinizi dış uyaranlara kapatabileceğiniz bir alan ve vakit yaratın. İster her gün on beş dakika ya da bir tam gün ya da gece olsun. Size engel olmaya çalışanlar ya da aklınızı çelen birçok şey olabilir. Direnin!

İnsanlar genelde okudukları kitabın altını çize çize okur. Peki siz bir yazar olarak kendi yazdıklarınız arasında altını çizeceğiniz bir cümle seçseniz, hangisi olurdu? Neden?

Erkeklere her şey anlatılmaz, yavrum. En sevdiğin erkek bile senin hasmın. Kadınlara işlenen zulümlerin, cinayetlerin en sevdiklerinden geldiği güzel ülkemizde, erkekler birbirinin çamaşırını yıkar, kadınları bir kalemde harcayabiliyorlar ne yazık ki.

Yorum yapın