Alt Satır: Başak Arslan | Semrin Şahin

Ekim 20, 2025

Alt Satır: Başak Arslan | Semrin Şahin

Bazı cümleler, bir kitabın ya da filmin içinde saklanmış halde karşımıza çıkar ve bir anda düşünce biçimimizi, hatta hayat yolumuzu değiştirebilir. Yazarlık da böyle değil midir zaten? İçimize düşen küçük bir kıvılcımla başlar, sonra bizi adım adım geliştiren bir serüvene dönüşür.
Bu söyleşide, yazarların kendi ilham kaynaklarına, yazma alışkanlıklarına ve iç dünyalarına samimi sorularla dokunuyoruz. Her yanıt bir sahneye dönüşüyor, her sahne okura yeni bir kapı aralıyor.

Orhan Pamuk’un Yeni Hayat kitabı “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” diye başlar. Sizin şimdiye kadar okuduğunuz kitaplar arasında hayatınızı değiştirmese bile etkilendiğiniz, okumasaydım çok şey kaybederdim diye düşündüğünüz bir kitap var mı?

Hiç düşünmeden söyleyebilirim ki benim için Günışığı Kitaplığı’nın “15: Yaramaz Bu Kitap” adlı eseri benim için yazının kapısını aralayan bir başlangıç noktası. İçinde otuz bir yazarın, ilk gençlik yıllarına, on beş yaşlarına dair öyküleri, anıları, şiirleri yer alıyor. Özellikle Hatice Meryem’in “Süt, Minder, Metafizik ve Babaannem” isimli öyküsünü öğrencilerime sayısız kez okudum. Her okumada onların yüzlerindeki şaşkınlık, sessizlik, gülümseme bana yazının nasıl etki yaratabileceğini gösterdi. Zamanla kendi öykülerimi de öğrencilerime okusam nasıl olur fikri doğdu. O fikir büyüdü ve bugün yazıyor olmamı sağlayan en güçlü kıvılcıma dönüştü.

Yazmaya başlamanıza ya da yazı biçiminizi dönüştürmenize ilham olan bir film oldu mu? Olduysa hangi sahne sizi etkilemişti, bizimle paylaşır mısınız?

Yazmaya başlamamda doğrudan bir film etkili olmadı aslında ama özellikle sanat filmlerinde gördüğüm ayrıntılar yazıya bakışımı değiştirdi. Bir karakterin yüzündeki uzun bir sessizlik, sıradan bir mutfak sahnesi ya da iki insanın göz göze gelişi… Hiç büyük olay olmadan da hikâyenin anlatılabileceğini görmek bana çok şey kattı. Mesela Nuri Bilge Ceylan’ın Uzak filminde Mahmut’la Yusuf’un aynı evde, uzun uzun sessiz kalışlarını hatırlıyorum. Orada da hikâyeyi taşıyan şey aslında konuşmalar değil, aralarındaki görünmez mesafeydi. Yazıya da bu gözle bakmaya başladım. Benim için önemli olan artık büyük dramlar değil. Günlük hayatın içindeki küçücük ayrıntıların, bir bakışın ya da sessizliğin sayfaları dolduracak kadar güçlü olabilmesi.

Haruki Murakami, yazarlığın bedensel güç gerektirdiğini ve her gün koştuğunu ya da yüzdüğünü anlatır. Sizin düzenli bir spor alışkanlığınız var mı? Varsa bu fiziksel pratiğin yazma sürecinize etkisi nedir?

Evet, düzenli spor yapıyorum. Haftanın belli günlerinde pilates yapıyorum. Yaklaşık bir yıldır da ağırlık çalışıyorum. Spor sonrasında hem bedenim dinç oluyor hem de zihnim açılıyor. Bu sayede yazıya daha istekle daha canlı oturabiliyorum.

Virginia Woolf, “Para kazanın, kendinize ait bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın…” diyerek birçok kadına yazma cesareti verir. Bu sözden yola çıkarak, siz yazmaya yeni başlayan birine ne tavsiye ederdiniz? Bir yazarın en başta hangi gerçeğe ya da duruma hazırlıklı olması gerekir sizce?

Yazmaya yeni başlayan birine ilk tavsiyem, sabırlı olması olurdu. Yazının en başında hemen sonuç almak, hemen görünür olmak mümkün değil. Önce yalnızlığa, sessizliğe ve çokça beklemeye hazırlıklı olmak gerekiyor. Bir de yazının masa başında şekillendiğini unutmamak. Her gün oturup bir şeyler denemek, bazen yazmak kadar yazamadıklarına da tahammül etmeyi öğrenmek gerekiyor.

Bir yazarın en başta hazır olması gereken şeylerden biri de reddedilmek bence. Çünkü reddedilmek yazının sonu değil, yolun bir parçası. Bazen bir dergiye gönderdiğiniz metin geri döner, bazen de siz kendiniz yazdıklarınıza tekrar tekrar dönmek zorunda kalırsınız. O noktada pes etmemek, yeniden denemek ve yeniden inanmak çok önemli. Yazı biraz da bu inatla büyüyor.

İnsanlar genelde okudukları kitabın altını çize çize okur. Peki siz bir yazar olarak kendi yazdıklarınız arasında altını çizeceğiniz bir cümle seçseniz, hangisi olurdu? Neden?

Ben de okurken altını çizerek ilerleyenlerdenim ama iş kendi yazdıklarıma gelince bu biraz daha zor oluyor. Çünkü her öykümde, bazen tek bir kelimeye, bazen küçücük bir ayrıntıya tutunuyorum. Yine de seçmem gerekirse kitabımdan değil, son yazdığım Şeker Hamuru adlı öykümden şu satırlar olurdu: “Bir süre sessiz kaldım, birini sevmenin bazen yetmediğini düşündüm. Uzakta çimenlerin arasında bir cırcır böceği ötüyor.” Bu cümleleri seçmemin nedeni, yazıya bakışımı çok iyi yansıtması. Sessizlik, sevgi, yetmezlik duygusu ve gündelik bir ayrıntı… Hayatın en ağır duygusunu bile çimenlerin arasında ötüşen bir böcekle yan yana koyabilmek, benim için yazının gücü.

Yorum yapın