Alegori ve ironiyle bezeli öyküler: Scala’da Korku | Caner Almaz

Temmuz 23, 2025

Alegori ve ironiyle bezeli öyküler: Scala’da Korku | Caner Almaz

Dino Buzzati modern İtalyan edebiyatının önemli ve en kıymetli yazarlarından biri. 1933 yılında ilk romanı Dağların Adamı Barnabo ile edebiyat dünyasına adım atar. Onu şöhrete kavuşturan ve çoğu edebiyatseverin kendisiyle tanışmasına vesile olan eseri bekleyiş, hiçlik ve anlam arayışı temalarını ele alan ve 1940 yılında yayımlanan Tatar Çölü romanı. Bununla beraber onun asıl mesleğiyse gazetecilik. Gazetecilik mesleğinin ona kazandırdığı belki de en önemli şey sanırım anlatı dilinde sadelik… İtalya’nın en önemli gazetelerinden biri olan Corriere della Sera gazetesinde uzun yıllar muhabir ve editör olarak çalışması onu edebi üretkenlik konusunda da oldukça olumlu anlamda etkiler. Bununla beraber Dino Buzzati çok iyi bir öykücüdür. En az romanları kadar kıymetli, yalın ve tesiri derin öyküler kaleme almış. Ve bu satırları çok müteşekkir bir halde yazıyorum ki kendisi bu konuda oldukça üretken.

En son geçtiğimiz yıl Altmış Öykü’yü okumuş ve çok beğenmiştim. Yine Timaş Yayınları etiketiyle çıkan Scala’da Korku kitabı da bir öykü derlemesi. Buzzati’nin alameti farikası olan yalın anlatı diline doyacağınız pek çok öyküyle bizleri bir çağ öncesinden selamlıyor Buzzati.

Kitaba adını veren Scala’da Korku, oldukça hacimli ve derin katmanlara sahip alegorik bir metin. Hikâye, II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında, Milano’nun simge mekânı Teatro alla Scala’da geçer. Avrupa genelinde tartışmalara neden olmuş Grossgemüth adlı bestecinin “Masumların Katli” adlı operası sahnelenecektir. Ancak asıl anlatı, sanat tartışmasının ötesine geçerek şehirdeki bir devrim söylentisiyle başlayan korku atmosferi etrafında şekillenir. Seyirciler arasında dolaşan “Morzi çetesinin” ayaklanma planı, önce kaygıya, sonra paniğe ve nihayetinde bencilce kurtuluş planlarına evrilir. Salonu ve fuaye alanını dolduran onlarca saygın, güçlü, zengin hanımefendiler ve beyefendiler, bir fısıltı gazetesinin etkisiyle adeta kendilerinden geçerler ve toplumsal maskelerin ne denli ince ve kolay yırtılabilir olduğunu kanıtlarlar. Daha doğrusu bunu kanıtlayan Buzzati’dir. Kurduğu atmosfer canlıdır, gericidir, bir sonraki anda neler olacağını merakla beklersiniz. Ortamın anbean gerilişini hissedersiniz.

Buzzati, hikâyede grotesk unsurları güçlü bir ironiyle harmanlar. İzleyici koltuklarında oturan sosyetenin dış gösterişleriyle içlerindeki korkaklık ve menfaatperestlik arasındaki çelişki, yazarın hiciv yönünü ortaya koyar. Bütün bu sahneler, Buzzati’nin zamanın ruhunu, yani savaş sonrasının çökmüş Avrupa entelijansiyasının içi boşaltılmış ideallerini simgeler. “Scala’da Korku”, gerilim doğrusunu yukarı çekerken karakterleri yavaş yavaş çözülür ve metin, toplumsal panik, ahlaki yozlaşma, konformizm ve ikiyüzlülüğün alegorisine dönüşür.

Buzzati’nin bu seçkide yer alan diğer öykülerinde de “Scala’da Korku”da ortaya konan varoluşsal ve toplumsal temalar farklı kurgu zeminlerinde tekrar karşımıza çıkar. “Dağlar Yasak” öyküsü, doğaya duyulan hayranlığın totaliter bir sistem tarafından bastırılmasını konu alır. Bu hikâyede, yazarın edebî yaratımının kaynağı ile dağların uyandırdığı hisler arasında bir analoji görülüyor. Dağ metaforu, bireysel yükseliş arzusu ile baskılı toplum yapısının çatışmasını gösterir. “Yeryüzüne İnen Bir Tanrı” ise tanrısallığın gündelik hayat içinde anlamsızlaşmasının hicvini yapar. Dinsel imgelerin alaycı bir dille dünyalılaştırıldığı bu öyküde, kutsal olanın anlamsızlaşması, toplumsal yozlaşmanın ulaştığı seviyeyle eleştirilir.

“Bir Damla” ve “Yeni, Tuhaf Dostlar” gibi öyküler, absürdü ve bilinmezle yüzleşmeyi merkeze alırken; “Savaş Yemeği”, “Yeni Emniyet Müdürü” gibi metinlerde güvenlik ve otorite temsilleri sorgulanır. “Canavar” öyküsü ise mitolojik ve korku öğeleriyle çağdaş bireyin bilinçaltını yoklar.

Kitabın sonlarına doğru gelen “Çatı Katı”, “Unuttum” ve “Bir Evcil Hayvanın Korkunç İntikamı” gibi öyküler de, bireyin bilinçaltı korkuları, suçluluk duygusu, bastırılmış arzu ve çocukluk travmalarına dair psikolojik çözümler sunar. “Unuttum” öyküsünde, zamansal bozulma ve hafızanın bireyin kimliği üzerindeki rolü sorgulanırken; “Çatı Katı” ise kapalı bir mekânda geçen bir varoluş çıkmazını metaforik bir dille anlatır.

Buzzati, zamanın ötesinde alegoriler yaratırken tarihsel gerçeklikten kopmaz; aksine onun ruhunu ironik yollarla yeniden inşa eder. Scala’da Korku, Dino Buzzati’nin edebi yetkinliğini yeniden gösteren, dünyayı grotesk ve ironik bir mercekten görmemizi sağlayan çarpıcı öykülerle iştah kabartan bir derleme. İyi niyetle öneririm.

Yorum yapın