Göçmenlik, sınıf farkları, tüketim kültürü, modern yaşamın insan ruhu üzerindeki baskıları üzerine bir roman: “Bozuk Para” | Özlem Sipahioğlu

Aralık 12, 2025

Göçmenlik, sınıf farkları, tüketim kültürü, modern yaşamın insan ruhu üzerindeki baskıları üzerine bir roman: “Bozuk Para” | Özlem Sipahioğlu

Yasmin Zaher’in ilk romanı tam da bu tür bir yüzleşmenin kapısını aralıyor. Parlak şehir ışıklarının altında biriken tozu, sessiz göçmen hikâyelerinin yaralarını, modern dünyanın görünmez baskılarını açığa çıkaran bir metin bu. Zaher, bir yandan dünyanın en ışıltılı metropollerinden biri olan New York’a göç eden bir kadının içsel çözülüşünü anlatırken, diğer yandan okurunu kendi sessiz bölgeleriyle karşı karşıya bırakıyor.

Zaher Kudüs’te doğmuş bir yazar. Genç yaşta Amerika’ya taşınması, farklı kültürlerin ve kimliklerin arasında sıkışmış o kırılgan boşluğu daha ilk gençlik yıllarında tanımasına yol açmış. Fen bilimlerinden gelen bir eğitimi sanatla birleştirmesi, onun diline hem düşünsel bir keskinlik hem duygusal bir duyarlık kazandırmış. Paris’te sürdürdüğü gazetecilik hayatı, yazınını yalnızca kişisel tecrübelerle değil, dünyanın farklı coğrafyalarından gelen hikâyelerin ağırlığıyla da besliyor. Bozuk Para tam da bu melez arka planın ürünü. Ne yalnızca bir göçmenin romanı ne yalnızca modern bir kadının iç monoloğu ne yalnızca sınıfsal çatışmaların eleştirisi. Bunların hepsinin doğrudan birleştiği bir kesişim noktası.

Romanın anlatıcısı isimsiz genç bir kadın. Bu isimsizlik bile Zaher’in tercih ettiği atmosferi işaret ediyor. Kimliğin sabit bir yapı değil, bir göçle, bir arayışla, bir yabancılaşmayla her gün yeniden şekillendiğini anlatıyor. Anlatıcı gündüzleri dezavantajlı erkek çocuklarına ders veren bir öğretmen. Geceleri ise kendi zihninin kapalı odalarında dolaşan, düşüncelerini susturamayan, nerede duracağını hangi sese güveneceğini bilemeyen biri. Zaman zaman yavaşlayan, zaman zaman hızla derinleşen bilinç akışı tekniği bu kararsız ruh hâlini taşıyan en güçlü araçlardan biri.

Temizlik takıntısı romanın merkezlerinden biri. Fakat bu temizlik günlük hayata dair sıradan bir uğraş değil. Kahramanın bedenini suyla ovdukça zihninin karanlık bölgeleri belirginleşiyor. Her yıkanışında biraz daha kirlenen bir ruh çıkıyor karşımıza. Temizlik, arınma ya da hafifleme değil. Aksine suçluluğun, utancın, yabancılaşmanın daha görünür olduğu bir yara bandı gibi. Zaher bu takıntıyı fiziksel bir hareket olmaktan çıkarıp kimlik ve hafıza arasında sıkışan bir çatlağa dönüştürüyor. Bedenin üzerinde görülen her iz geçmişte saklanan acıları da ortaya çıkarıyor.

Bir diğer eksen ise sınıfsal baskılar. New York’un parlak vitrinleri ile şehrin görünmez yoksulluğu arasındaki o sert uçurum romanın her satırında hissediliyor. Anlatıcı bir mağazanın ışıklı raflarına, pahalı çantaların parlak dokusuna, lüksün kendisine hem hayran hem yabancı. Hem çekiliyor hem uzak durmak istiyor. Bu çelişki yalnızca maddi bir ikilem değil. Bir göçmenin başka bir toplum içinde kabul görme arzusuyla kendi köklerinden kopma ihtimali arasındaki gelgitin bir yansıması. Zaher bu gelgiti büyük bir ustalıkla işliyor. Kahraman lüksün cazibesine kapıldıkça kendisinden daha uzağa savruluyor. Kendinden uzaklaştıkça da o cazibeye daha çok yaklaşıyor.

Romanın önemli kırılma noktalarından biri, bir çanta etrafında gelişen küçük ama etkili dolandırıcılık hikâyesi. Bu hikâye romanın tonunu değiştirmiyor. Aksine Zaher’in kurduğu dünyayı daha net bir biçimde ortaya koyuyor. Modern kapitalizmin parıltılı nesneleri burada yalnızca aksesuar değil. Kimlik, statü, kabul görme, güç ve çaresizlikle yoğrulmuş büyük bir psikolojik yük. Bir göçmen kadın için yalnızca bir eşya değil. Bir var olma biçiminin kırılgan ve tehlikeli sınırı.

Romanın yurt dışındaki yankısı da bu nedenle büyük oldu. Eleştirmenler Zaher’in ilk romanında kurduğu dilsel cesareti ve tematik zenginliği övgüyle karşıladı. Bazıları romanı modern toplumun görünmez lekelerini ortaya seren bir yapıt olarak değerlendirdi. Bazıları ise bilinç akışı tekniğini rahatsız edici ama gerçekçi buldu. Çünkü anlatıcının zihnindeki tutarsızlıklar, tekrarlar, kendine yönelttiği acımasız sorular, hikâyenin bütünlüğünü bozmak yerine onu daha derin kılıyor. Yabancılaşmanın, kimlik dağılmasının ve içsel çöküşün ritmi bu düzensizlik içinde anlam kazanıyor.

Zaher’in söyleşilerinde dile getirdiği düşünceler de romanın omurgasını açıklıyor. Yazara göre insan zihni durağan değil. Temiz, kusursuz, lekesiz bir alan hiç değil. Zihnin karanlık bölgeleri hem gerçeği hem kırılganlığı açığa çıkarıyor. Bu nedenle Bozuk Para okurunu huzurlu bir yolculuğa davet etmiyor. Daha sert bir şey öneriyor. Kendi karanlığınıza bakmayı. Kaçtığınız düşüncelerle yüzleşmeyi. Modern dünyanın parlak görüntüsünün ardındaki gölgeleri görmeyi. Arınmanın mümkün olmadığını ama gerçeğe yaklaşmanın bir ihtimal olduğunu hatırlatmayı.

Sonuçta Bozuk Para yalnızca bir ilk roman değil. Göçmenlik, sınıf farkları, tüketim kültürü, kimlik dağılması ve modern yaşamın insan ruhu üzerindeki baskıları üzerine kurulu güçlü bir edebiyat örneği. Zaher’in sesi hem kırılgan hem keskin. Hem duyarlı hem acımasız. Roman insanın kendine yönelttiği bakışı daha karanlık bir pencereye çeviriyor ve okuruna bir soru bırakıyor. Temiz sandığın şey gerçekten temiz mi. Yoksa suyun ardında saklanan tortu daha derin bir karanlığa mı işaret ediyor. Zaher bu sorunun cevabını okuruna bırakıyor. Roman bittiğinde bile zihnin bir köşesinde yankılanan bir huzursuzluk bırakarak.

Yorum yapın