Sait Faik’in Dünyasında Sıcak Bir Durak: Semaver | Özge Nur Botan

Aralık 6, 2025

Sait Faik’in Dünyasında Sıcak Bir Durak: Semaver | Özge Nur Botan

Sait Faik’in yaktığı Semaver, Türk hikayeciliğinde kırılgan ama bir o kadar da sağlam bir dönüm noktasıdır. Modern öykünün neye benzeyebileceğine dair bir fısıltıdır bu kitap, edebiyatın sokaktan, balıkçıdan, işçiden, ekmek teknesinden besleneceğini söyler. Sait Faik, insanı insana yaklaştırır. Belki biraz hüzünlü, belki biraz umutlu, ama her satırda içten ve sahici.

Öyküler toplamı olarak Semaver, insanın hayatla kurduğu ince bağı, gündelik olanın içindeki şiirselliği usulca hatırlatan bir duruş. İlk bakışta mütevazı görünen metinler, aslında İstanbul’un, ada sokaklarının, balıkçı barınaklarının ve yoksul evlerin kokusunu içinize çeker. Yazarın dünyası geniş değildir belki, ama derindir. Bir kahkahanın ardındaki yorgunluğu, bir martı çığlığının içindeki özgürlüğü, bir çayın deminde saklı dayanışmayı sezdirir. Kitabın açılış öyküsü Semaver, annenin pişirdiği patatesli yumurtanın kokusunda büyüyen, yoksulluğa rağmen içtenliğini kaybetmeyen bir ocağın etrafında döner. Semaver bir eşya, bir evin kalbi, hafızanın sıcak çekirdeği gibidir. Bu öykü, sevginin çoğu zaman ses çıkarmadan var olduğunu hatırlatır. İnsan ilişkilerinin yalınlığı, Sait Faik’in neredeyse belgesel tadında gözlemleriyle birleşince, herhangi bir olay örgüsünden daha güçlü bir duygu doğar. Bu da yaşamın kendi şiiridir.

Kitapta Stelyanos Hrisopulos GemisiKafayı Çekip Yukarıya ÇıkalımMeserret Oteli’nden gibi öykülerle birlikte, İstanbul’un çok kültürlü dokusu belirginleşir. Rum balıkçılar, mavnacı çocuklar, küçük memurlar, bekar odaları, paslı iskeleler… Sait Faik’i hep, şehrin kenarında kalmış insanlara ses verme cesaretini gösteren yazarlardan biri olarak biliyoruz. Onların hayatını büyük laflarla anlatmayan küçük detaylarla büyüten yazarlardan. Onun kaleminde bazen bir çocuğun gözündeki şaşkınlık yeter, bazen bir balığın pulları, bazen kıyıya vuran yosunun yeşili. Yazarın dilinin güzelliği ise kolaylıktadır. Cümleleri yormaz, okuru da yormaz; fakat dikkatle okuyanın önünde bir dünya açar. Sait Faik’te olay ikinci plandadır. Asıl olan karakterlerin ruhu, mekanın soluğu, sokaktan geçen bir adamın aklından geçen kısa bir cümledir. Sanki yazarken değil, yaşarken anlatır. Döneme ait pek çok öyküye kıyasla daha serbest, daha içsel bir anlatım sunar. Türk modern öykücülüğünün temel taşlarından biri sayılmasının nedeni de budur. Hayatın ayrıntısını sanat yapan bir bakıştır o. Kitabı okurken fark edilir ki Sait Faik’in en büyük derdi insandır. İyi ya da kötü, yoksul ya da zengin, hepsine aynı şefkatli mesafeyle yaklaşır. Bazen hüzün ağır basar, bazen umut, küçük bir çay buharı gibi yükselir metnin içinden. Belki bu yüzden Semaver, her okunuşta başka bir tat bırakır. Gençken okuyan bambaşka bir şey hisseder, yıllar geçip tekrar dönünce o eski sokaklar, o semaver başı yeniden başka bir ışıkla parlar.

Sonunda kitap bitince, elde hafif bir sıcaklık kalır. İnsan, dışarı çıkıp ilk rastladığı yüzü selamlamak ister. Çünkü Sait Faik’in dünyasında en büyük hazine birbirimize iyi gelme ihtimalimizdir. Semaver, bunun edebi karşılığıdır. Sade, içli, samimi. Okuru sessizce dönüştüren bir çay demidir.

Yorum yapın