Öykü: Şarkıdaki gibi… | Ayşe Beker Ülgen

Kasım 26, 2025

Öykü: Şarkıdaki gibi… | Ayşe Beker Ülgen

Ne güzel bir akşam değil mi? Gümüşlük’ün bu dönemlerinin çok güzel olduğunu söylerlerdi de inanmazdım. Okullar açıldığı, evli evine, köylü köyüne döndüğü için bu kadar sakin herhalde. Siz burada mı yaşıyorsunuz?

Ne kadar şanslısınız. Şu dolunayın güzelliğine bakın. Bana doğum günü hediyesi veriyor sanki.

Evet, evet bugün benim doğum günüm.

Çok teşekkürler, siz de sağolun, varolun. Bugün altmış yaşına bastım.

Hiç göstermiyor muyum? Eksik olmayın. Yirmili yaşlarımda otuzlu, kırklı yaşları bile çok büyük bulurdum. Bugün geçmişe baktığımda gülüyorum o genç adama. İçimde tüm yaşlarımı taşıyorum. Hala yirmilerdeki gibi kendimi çevik sanıyorum ama vücudum hatırlatıyor sert bir şekilde. Gençliğinizin değerini bilin. Hınzır zaman! O kadar hızlı ki, tutup kavrayamıyor insan… Hiç kimseye de kontrolü bırakmıyor. Akıp gidiyor gözünüzün önünde. Sabahleyin ilk, kızım aradı.

Evet bir kızım var. Yirmi altı yaşında. Doğum günümü kutladı.Yapılacaklar listesindeki işlerinden birine yapıldı işaretini atmak için! Usulen aradı anlayacağınız. Sizin de çocuğunuz var mı?

Allah bağışlasın oğlunuzu. Kaç yaşında?

Ana babayı en zorlayıcı yaşlardır, Allah kolaylık versin. Kızım da zor geçirmişti ergenlik çağını. Hoş sadece ergenliğini değil, hayatının her evresini zor geçirdi kızım.

Bu kadeh benim için mi? Çok incesiniz. Ben de size uzun, sağlıklı bir ömür diliyorum. Ne anlatıyordum? Kızımın bebekliği de dahil her yaşı bizim için farklı bir sınavdı. Son noktayı üniversiteyi bitirdikten sonra koydu. Kapıyı üzerimize kapatarak evden ayrıldı. Hem bana hem annesine öfkeli bir şekilde… Aldığı terapiler bile içindeki öfkeyi dindiremedi. İç dünyasında yaşadıklarını görmüyoruz, anlamıyoruz diye bizi hep suçladı. Nerede hata yaptım bilmiyorum. Ah bir dakika…Bu şarkıyı çok severim. It’s too late.

Siz de mi çok seviyorsunuz? Sizin dönemin şarkıcısı değildir Carole King.

Doğru söylüyorsunuz iyi müziğin dönemi yok.

Nerede hata yaptım bilmiyorum dedim ama aslında çok da iyi biliyorum. Hatayı en başında yaptım. Bebekler dünyaya gelirken biz ana babalardan genetik olarak sadece fiziksel özelliklerimizi almıyorlar. İçimizde sakladığımız düğüm düğüm olmuş öfke, hayal kırıklığı, mutsuzluk ve acıları da bir kutu içinde aktarıyoruz onlara, kendi ana babalarımızdan aldığımız gibi… Ne olduğunu bilmeden o ağırlıkları taşıyorlar, bizim de taşıdığımız gibi. Ne çok konuştum ben. Arkadaşlarınız da masada sohbete devam ediyorlar. Eşiniz de burada mı?

Sakallı olan mı? Çok yakışıyorsunuz birbirinize. Sizi de esir ettim. Eşiniz kızmasın bana.

Sevindim sorun olmadığına, sizi sıkmak istemem. Şu an geçmişe dönüp baktığımda kızıma hak vermeden edemiyorum. Mutsuz bir evliliği inatla sürdürmeye çalışırken öylesine kendimize odaklanmıştık ki… Onun neler hissettiğini göz ardı ettik. Sık sık kızım da ruhsal boyutta biliyor muydu diye merak ediyorum. Esmeye başladı. Üşüyeceksiniz, şal isteyelim size.

Bildiği ne miydi? Bakın bu konuya dalarsam beni durduramazsınız. Emin misiniz?

Tamam o zaman… Siz istediniz! Ben aslında başka bir kadını seviyordum. Uzun hikâye. O beni kırdı, ben onu kırdım. Konuşulması gereken yerde ikimizde sessizlik yemini etmiş gibi donduk kaldık. Susulması gereken zaman bıçak gibi saplanan sözler uçuştu nefes aldığımız havada. Birbirimizi devamlı yanlış anladık. Olduramadık işte. Çok öfkeliydim o kadına. Onu cezalandırabilmek ve unutabilmek için kızımın annesiyle bile bile yanlış bir evlilik yaptığımı söylesem size! İçinizden eleştiriyor musunuz beni? Bir yorum yapmadınız.

İşte bütün bunları, kızımın bir şekilde hissettiğini düşünüyorum. Başka bir kadını sevdiğini bile bile babasıyla evlenen annesini, kalbinde başka birisi olmasına rağmen annesiyle evlenen babasını affedemedi. Doğması gereken başka bir çocuğun yerine dünyaya geldiğini biliyor belki de…Başka bir bebeğin doğma hakkını bilmeden gasp ettiğini… Belki de hep bu yüzden bu kadar hırçın ve öfkeli oldu. Bilmiyorum. Bu zıkkımda şişede durduğu gibi durmuyor. Kafam bulanmaya başladı. Saçma sapan konuştuğumu düşünüyorsanız söyleyin lütfen.

Sizinle bir sırrımı daha paylaşayım mı? İzin verin bu kadehi de ben size ikram edeyim. Şerefinize.  Eylül ayı ne kadar güzelmiş burası.

Sırrımı merak mı ettiniz? Peki peki söyleyeceğim. Sizi daha fazla meraklandırmayacağım. Ben bir hafta önce boşandım. Boşanır boşanmaz da buraya geldim. Bir arkadaşım evinin anahtarını verdi. Yirmi dokuz yıllık bir evliliği noktaladıktan sonra nasıl devam edeceğime karar vermem gerekiyor. Otuza kadar gelemedik! Bu kadar yıl birbirimize nasıl dayandık? Ne ben ne de karım buna cevap veremez. Pardon eski karım! Alışkanlık işte. Ah belki anahtar kelime bu. Alışkanlık. Alışkanlıklarımıza ve rutinlerimize yapışmıştık belki de.

Sizi üzmek için anlatmadım. Hiç üzülmeyin. Evliliğimiz temeli sağlam atılmamış bir ev gibiydi. Her odasında bitmek bilmeyen kavgaların yaşandığı o evin başımızın üzerine bir gün yıkılacağını biliyordum. Birçok evlilikte böyle değil mi? Sözüm meclisten dışarı tabi!

O kadın mı ne yapıyor ? Bilmiyorum. Bilsem ne olur ki. Yıllar geçti üstünden. Yaşanacak başka bir hayat olabilirdi. Ama çok geç artık. Carole King’in şarkısındaki gibi. It’s too late. Eşiniz bize bakıyor. Onu daha fazla huzursuz etmeyelim. Siz masanıza gidin. Kafanızı şişirdim sizin.

Eksik olmayın, benim için de sizle sohbet çok keyifliydi. Ben de kalkacağım zaten, çok geç oldu. Çok geç!

Yorum yapın