Bazı cümleler, bir kitabın ya da filmin içinde saklanmış halde karşımıza çıkar ve bir anda düşünce biçimimizi, hatta hayat yolumuzu değiştirebilir. Yazarlık da böyle değil midir zaten? İçimize düşen küçük bir kıvılcımla başlar, sonra bizi adım adım geliştiren bir serüvene dönüşür.
Bu söyleşide, yazarların kendi ilham kaynaklarına, yazma alışkanlıklarına ve iç dünyalarına samimi sorularla dokunuyoruz. Her yanıt bir sahneye dönüşüyor, her sahne okura yeni bir kapı aralıyor.

Orhan Pamuk’un Yeni Hayat kitabı “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” diye başlar. Sizin şimdiye kadar okuduğunuz kitaplar arasında hayatınızı değiştirmese bile etkilendiğiniz, okumasaydım çok şey kaybederdim diye düşündüğünüz bir kitap var mı?
Benim için kitaplar hayatımı kökten değiştirmese de bakış açımı değiştiren, algımı sarsıp dönüştüren eserler olmuştur. İyi yazılmış her edebi eser, her okurda mutlaka iyi izler bırakır. Örneğin Kafka’nın eserlerindeki varoluş sancıları, Marguerite Duras’ın kırılgan dili, Stanislaw Lem’in Solaris’indeki çok katmanlılık, insanlığın sadece bilimle ve başka gezegenlerle ilişkisini anlatmıyor, insanın kendisiyle olan karşılaşmalarını da anlatıyor.
Yazmaya başlamanıza ya da yazı biçiminizi dönüştürmenize ilham olan bir film oldu mu? Olduysa hangi sahne sizi etkilemişti, bizimle paylaşır mısınız?
Olmaz mı hiç, her iyi film sonrasında yaptığım işe biraz daha dikkatli bakmama yol açar. Örneğin Eternal Sunshine of The Spotless Mind filmi beni çok etkilemişti. Hafızanın ne kadarı güvenilir olduğu, unutmanın bir lütuf mu yoksa lanet mi sayılacağı üzerine düşündürdü. Yazarken hafızanın kırık dökük yanlarını, boşluklarını ve bazen gerçeği nasıl çarpıttığını daha çok işlemek istediğimi fark etmiştim.
Haruki Murakami, yazarlığın bedensel güç gerektirdiğini ve her gün koştuğunu ya da yüzdüğünü anlatır. Sizin düzenli bir spor alışkanlığınız var mı? Varsa bu fiziksel pratiğin yazma sürecinize etkisi nedir?
Haruki Murakami’ye her ne kadar düzenli spor yapmasam da katılıyorum. Çünkü ara sıra çıktığım yürüyüşlerde aklıma yeni fikirler gelmiştir ya da üzerinde çalıştığım öyküyü düşünüyorsam o anda, Ah, işte kahramana bunu söyletmeliyim, cümle aralarına şöyle cümleler de ekleyeyim, dediğim, telefona ses kaydı aldığım olmuştur. Evet, beden, zihin ve ruh sağlığı için spor çok önemli. Bu konuda Descartes’e kızgınım😊. Çünkü onun yüzünden, Batı sinirbilimi zihni yüceltmiş, bedeni basit bir muhafaza aracına dönüştürmüştür. İyi ki Sinirbilim Descartes’le arasına mesafe koydu da zihinle beden arasındaki keskin ayrımı ortadan kaldırdı, der sosyolog Pierre Bourdeu. Dolayısıyla bütüncül yaklaşım şart, fiziksel hareket zihinsel hareketin kapısını aralar.
Virginia Woolf, “Para kazanın, kendinize ait bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın…” diyerek birçok kadına yazma cesareti verir. Bu sözden yola çıkarak, siz yazmaya yeni başlayan birine ne tavsiye ederdiniz? Bir yazarın en başta hangi gerçeğe ya da duruma hazırlıklı olması gerekir sizce?
Bir takım yaşamsal faktörler için para şart tabii ki. Evinin kirasını düşünen birisi oturup da kendini yaratma sürecine bırakamaz bence. Var öyle yazarlar ama günümüzde çok zor görünüyor. Ekonomik şartlar çoğu şeyi belirliyor. Bu bir gerçek. Yazmak, biraz sabır işi, biraz kendi sesine tahammül edebilmek, biraz da toplumla diyalog kurma cesareti. Kendimize dürüst olmamız için kafa karışıklığının olmaması gerekir. Yine de yeni başlayan birisi eğer çok istiyorsa vazgeçmesin, derim😊
İnsanlar genelde okudukları kitabın altını çize çize okur. Peki siz bir yazar olarak kendi yazdıklarınız arasında altını çizeceğiniz bir cümle seçseniz, hangisi olurdu? Neden?
İllaki kendi cümlelerimden örnek vereceksem, o cümle “Dünün Geleceği Yok” olurdu. Çünkü bu cümle, bireysel olduğu kadar toplumsal ağırlık, aynı zamanda ironik bir gerçeklik taşır, hayatın devinimine, sürekli değişim dönüşüme de işaret eder. Geçmiş bazen vücutta kalmış bir toksin gibidir, atılmadıkça bugünü zehirler. O yüzden bu günümüz yarının dünü olurken temeli sağlam atmak lazım.


















