
Refika Ayşegül Uzun’un Doğan Solibri Yayınları’ndan çıkan ilk romanı Sessiz ile karşı karşıyayız. Tam anlamıyla “karşı karşıyayız” evet, gündem olan ve gündemden düşmeyen ve asla da “düşürmeyeceğimiz” “taciz” vakalarını kurgu bir hikaye aracılığıyla işleyen Sessiz ilk olarak arka kapak yazısıyla dikkatimi çekti; okurken şunu düşündüm; bir kadına taciz vakasının boyutu, hiçbir zaman yalnızca bir kadına taciz vakası olarak sınırlanamaz. Biz kadınlar bunu çok iyi bildiğimiz için hikayeyi aldım elime ve okumaya başladım. Gündemin her an ve sürekli değiştiği, bu yüzden gündeme gelenin bir sonraki haberle hemen unutulduğu, yine bu sebeplerle gündemde olanın değersizleştiği kaotik girdabın içinde kadın olmak neden zor, sırf kadın olduğunuz için haklarınız, isteyip istememe seçeneğiniz yokmuş gibi her anlamda, her an taciz edilmek nasıl bir duygu, tüm bunlar yaşanırken bir kadın avukat olarak aleyhte açılan bir davayı üstlenmek konuyu nerelere götürebilir sorularıyla boğuşarak her kadın gibi bayağı dolmuş biri olarak okudum Sessiz’i.
Tutuğunu koparan başarılı avukat Lâl ile tanışıyoruz. Yoğun, telaşlı, muzip, baktığını gören, bu anlamda bir odadaki tüm detayları o odanın sahibini nokta atışı karakter özellikleriyle tanımlayabilen, özellikle gündelik ve güncel ayrıntılarda son derece objektif fakat geçmiş –özellikle çocukluk anıları- söz konusu olduğunda unutkan olan Lâl’i ilk olarak ünlü iş insanı Haluk Varlı’nın ofisindeyken görüyoruz. Varlı Holding’in yönetim kurulu başkanı olan Haluk Varlı’nın avukatı olan Lâl haftalık toplantı için şirkette. Toplantı bir türlü başlamıyor ve şirket çalışanları sürekli fısıltı halinde. Toplantıda görüşülecek konularla ilgili ona verilen dosyada “davalı”, “davacı” gibi ibareler okuyor ama bu kişiler kim, bilgi yok. Toplantı başlıyor ve anlaşılıyor ki; bir cinsel taciz suçlamasıyla dava edilen Haluk Varlı, davacı ise Varlı’nın eski asistanlarından Banu İşler.
Bu nasıl mümkün olabilir? Şirketteki herkes Haluk Varlı’nın böyle bir tacizde bulunmayacağından emin. Avukatımız Lâl de böyle düşünüyor. Zira Haluk Bey tüm bu iftiraya maruz kalmayacak denli aile babası ve çok meşgul bir iş adamı. Cinsel bir ihtiyaç söz konusu olduğunda bu ihtiyacını asistanıyla karşılamayacak kadar da akıllı. Lâl öncelikle Haluk Bey’le konuşup tüm ayrıntılara hakim olmak istiyor. Sonuçta onun müvekkili ve onu böyle bir iftiraya karşı savunurken her ayrıntıyı bilmeli. Tam da bu noktada hikayeye dair ilk alıntıyı yapmanın sırası geldi. Çünkü hikaye ciddi anlamda önemli virajlar alacak gibi görünüyor.
“Nitekim Haluk Bey’in hassas bir durumda olduğu, verdiği tepkiden hemen belli oldu. Yoksa Lâl ona inanmıyor mu? “Tüm açıklığıyla anlatın.” gibi bir cümle nasıl kurabilir? Sanki sakladığı bir şey mi var? Lâl kibarca süreci baştan sona açık bir şekilde dinlemek istediğini açıkladı. Konunun ne zaman başlayıp bu aşamaya nasıl geldiğini, bu konuda Banu ya da babasıyla aralarında bir konuşma geçip geçmediğini merak ettiğini söyledi. Ama isterlerse Haluk Bey’in bunu yapmadığını saatlerce konuşabileceklerini, bu konuda bir şüphesinin olmadığını, ancak bunun konunun çözülmesine bir katkısının olmayacağını da ekledi.”
Taciz konusuna dair ne kadar tanıdık bir paragraf öyle değil mi? Elbette hikayenin gidişatına dair önemli bilgileri vermeyeceğim. Ortada böyle bir taciz konusu varsa olaylar öyle hızlı bir domino taşı etkisiyle ilerliyor ki, hiçbir ayrıntı dışarıda kalmıyor. Mesela Lâl’in midesindeki rahatsızlık, bir şeyler yiyememesi veya yediğinde gelen mide bulantıları ile kusma isteği. Lâl, Haluk Bey’i avukatı olarak savunuyor ve ilk alınan ifadelerde Haluk Bey’in suçlanmamasına ilişkin ileriye sürdüğü gerekçelerde başarılı oluyor, ama ters giden bir şeyler var, bunu sezinliyor ve içi bir türlü almıyor bunu, mide rahatsızlığı bu yüzden.
Şikayet dilekçesi, medyada patlayan haberler ve üstüne üstlük taciz vakalarını haber yapan, çok medyatik bir vaka olduğu için bu haberin de peşine düşen gazeteci Burak ile Lâl arasında olmaması gereken bir yakınlaşma var. Çünkü Lâl için Burak çok çekici biri ama, ya Lâl’i kullanıyorsa ve şikayet gündemdeyken Lâl’den kaynaklı bir hata olursa. Bir de anne ve babası onu aradıklarında sürekli birileri için Lâl’in hukuksal destek vermesini istiyorlar Mesela çocukluk arkadaşı Özge’nin boşanması işlemleri için bir emrivaki ile Özge’yi Lâl’a yönlendiriyorlar. Fakat Lâl Özge’yi bir türlü hatırlamıyor. Çocukluğa dair hafızası neredeyse bomboş. Tüm bu manzara karşısında Lâl’in sadece bir dava ile ilgilenmediği kendi duygu ve düşünceleriyle ilgili çözmesi gereken konular olduğu aşikar bir hal alıyor.
Sessiz’de kadına taciz konusunun işlenmesi çok önemli, yanı sıra ana meseleye farklı perspektifler dikkat çekilen önemli ayrıntılar var. Bunlardan ilki, kendimizle olan ilişkimiz ve sonrasında dış dünyayla kurduğumuz ilişkilerin tamamının ailemizle kuramadığımız ilişkilerimizin belirliyor olması. Bunun çeşitli sebepleri olabiliyor ve biz ilk etapta aslında aile içerisinde kendimizi doğru ifadelendirecek alanlar bulamıyoruz. Lâl’in ailesine karşı durumu tam da böyle. Mesleği gereği çoğu kişiyi savunan bu kadının ailesiyle problemi olamaz diye düşünebiliriz ama Sessiz’in temelde itiraz ettiği en önemli konu “taciz” ile beraber “ön yargılar”.
Romanın ikinci önemli perspektifi manipülasyonlar. Çok profesyonel yapılanından tutalım da, kabaca yapılanlara manipülasyonlar gerçeğin eğilip bükülerek istenildiği gibi sunulma aşamasında vazgeçilmez bir araç. Lâl’in çıkışsız bir sarmalın içinde olması bu yüzden. Özellikle Haluk Bey bu işin en iyi rol keseni olarak karşımıza çıkıyor. Şaşırıyor muyuz, hayır fakat sıra sıra manipülasyonlar tüm çıplaklarıyla karşımızda; öyle ki, “Kral çıplak!” dememize bile gerek yok.
Bunu en sona sakladım, romanın üçüncü perspektifini, çünkü eşik tam da bu en önemli nokta itibariyle geçiliyor: Travmatik unutma. Hafızanın o anlara dair sadece o anı değil o dönemi tamamen yok sayması. Lâl’in mide problemleri de bu yüzden, midesinde bir problem yok aslında, tamamen psikosomatik. Yani mesele tamamen yaşanmış travmatik geçmiş nedeniyle ortaya çıkıyor ve Sessiz bu üç önemli perspektifi doğru noktalarından anlatıyor. Lâl’in geçmişini hatırlaması ve hatırlamaya başladığı andan itibaren geçmişiyle yüzleşmesi gerekiyor. Yine kadına düşüyor tüm görev.
Sessiz özelinde çağdaş edebiyatımızda bu konuları ele alan hikayelerin daha da çoğalmasını diliyorum. Konuşmalı, anlatmalı, paylaşmalıyız. Zira erk sistemde ciddi bir Sesiz’lik var. Böylesine güçlü bir hakimiyet söz konusu olduğu müddetçe taciz içerde yuvalanmaya ve istediği gibi hareket etmeye devam edecek. Lâl’in hikayesi okunmalı; uyandığı ve hatırladığı noktada nasıl hareket ettiğini okumak cesaret verici olacağı için ve daha da önemlisi dünyayı sadece erk işleyişe bırakmamamız gerektiği için.


















