Walter Benjamin: Eleştiri, Sanat yapıtı Üzerinde Yapılan Denemedir | Prof. Dr. Onur Bilge Kula

Ağustos 27, 2025

Walter Benjamin: Eleştiri, Sanat yapıtı Üzerinde Yapılan Denemedir | Prof. Dr. Onur Bilge Kula

Sanat, Düşünümün En Verimli Belirlenimidir

Benjamin’in tanımıyla, “sanat, düşünüm dolayımının bir belirlenimdir, onun kazandığı en verimli belirlenimdir.” Sanat eleştirisi ise, bu düşünüm dolayımındaki “konu/nesne bilgisidir.” Peki, düşünüm dolayımının bir kavrayışı olarak sanat kavrayışının “sanatın idesine ve oluşturularına ve bu bilginin kuramına ilişkin önemi” veya etkisi nedir? Benjamin’in açımlaması uyarınca, romantiklerin “tikel bir nedenden yola çıkarak sanatı bir düşünüm dolayımı” olarak değerlendirdiklerini öne sürmek tutarlı olmaz. Onlar için sanat da dâhil, “her türlü gerçek olanın bu yorumu, meta-fiziksel bir inanmadır.” Düşünürün aktarımı uyarınca, “düşüncenin bir şeyler üreten bir türü vardır”; bu düşünme türü söz konusu nedenle “doğa-benine, dünya-benine atfedilen yaratıcı yeterlilik ile büyük biçimsel benzerlik taşır.” Bu yaratıcı yeterlilik, “belli ölçülerde kendi malzemesini yaratan edebiyat üretmedir.”

Düşünüm olarak sanat, “salt yaratıcı, içerik bakımından gerçekleşmiş düşünmedir” Schlegel bu bağlamda “düşünümün göreli özerk bir sınırlanımını” öne çıkarmıştır. Bu belirleme, sanat kuramı açısından “önemli bir rol” oynar. Düşünümün sanatta açıkça kendisini gösteren “yaratıcı mutlak gücü, daha sonraki yapıtın zayıflığı ve belirlenmişliğini” belirleyen kaynaktır. Anılan romantik düşünür, Benjamin’in aktarımı uyarınca, romantik şiir hakkında şunları söylemiştir: Romantik şiir, “anlatan ile anlatılan arasında her türlü ilgiden arınmış olarak şiirsel düşünümün kanatlarında orta noktada dolaşır; bu, düşünümü sürekli olarak yeniden güçlendirebilir ve sonsuz bir ayna dizisinde olduğu gibi çoğaltabilir.” Bu belirlemeleri yapan Schlegel, sanatın üretken ve alımlayıcı ilişkisi hakkında şu görüşlere yer vermiştir: “Şiirsel duygu belki de insanın tümüyle kendi özünden çıkarak etki edebilmesinde yatar.” Bir başka anlatımla, düşünümün “ayrımsızlık noktasında yoktan kaynaklanan” düşünüm, “şiirsel duygudur.”

Bu belirlemede Kant’ın “gönül yeterliliğinin özgür oyunu” düşüncesi de etkili olmuş olabilir. Kant’a göre, bu yeterliliğin özgür oyununda nesne, “tinin özerk, içsel havasını oluşturmaya ortam hazırlamak için, hiçbir şey olarak geri çekilir.”

Eleştiri, Sanat yapıtı Üzerinde Yapılan Denemedir

Benjamin’in belirlemesi uyarınca, “sanat eleştirisinin görevi, sanatın düşünüm dolayımındaki bilgisidir.” Genel anlamda düşünüm dolayımının konu bilgisi için “geçerli olan bütün yasalar”, sanat eleştirisi için de geçerlidir. Dolayısıyla, “doğa nesnesi karşısında gözlem neyse, sanat yapıtına karşı eleştiri de odur.” Çeşitli nesnelerde “biçimlenen yasalar” aynı yasalardır. Novalis’in deyişiyle, “düşünce ve gözlem olan şey, aynı zamanda eleştirel bir çekirdektir.” Bu belirleme, eleştiri ile gözlem arasındaki düşünsel “akrabalık bağını” ortaya koyar. Bütün bu açıklamalar temelinde şu belirleme yapılabilir: Eleştiri, “aynı zamanda sanat yapıtı üzerinde yapılan denemedir.” Bu deneme sayesinde sanat yapıtının içerdiği düşünüm “uyandırılır.” Sanatı yapıtı bu uyandırma veya canlandırma ile “özünün bilincine ve bilgisine” ulaştırılır. Bu açımlamalara dayanarak yazınsal eleştiriye ilişkin şu çıkarım yapılabilir: Yazınsal eleştiri, yazınsal yapıt üzerinde yapılan denemedir. Dolayısıyla, yazınsal eleştiri, yazın estetiğini geliştiren bir etkenlik ya da edimdir.

Benjamin’in anlatımı uyarınca, sanat eleştirisinin bir parçası olan “gerçek eleştirel tanıtım yazısı, filolojik bir deneyin ve yazınsal bir incelemenin sonucu ve anlatımı” olmalıdır. Düşünümün öznesi aslında “sanat oluşturusunun kendisidir”; deney ise romantik sanat eleştirisi anlamında yapıtı/oluşturuyu “köklü şekilde dönüştüren (oluşturu üzerine) bir düşünüm değil, düşünümün açılımıdır.” Bir başka anlatımla, deney, romantikler için “tinin bir oluşumdaki açılımıdır.”

Benjamin’in belirlemesiyle, eleştiri “sanat yapıtına ilişkin bilgi” olduğu ölçüde “sanat yapıtının öz-bilgisidir.” Eleştiri, “sanat yapıtını yargıladığı ölçüde sanat yapıtının öz-yargılayımında” gerçekleşir. Eleştiri, bu son belirlenimi içinde “gözlemin ötesine gider.” Eleştiride, sanat nesnesinin “hiçbir yargılamaya (veya değerlendirmeye) olanak vermeyen” doğa nesnesinden farklılığı açığa çıkar.

Romantikler “sanat yapıtındaki öz-düşünümü de aynı şekilde olumlu” değerlendirir. Benjamin’in anlatımıyla, öz-yok-edimin öğesi, diyesi, “düşünümdeki olası olumsuzlama, düşünümleyendeki bilincin yükselmesinin tümüyle olumlu öğesi karşısında” pek önemli görülemez. Romantik sanat/edebiyat eleştirisi kavramının çözümlemesi, bu eleştirinin “tümüyle olumluluğunu” sergiler. Romantik eleştiri bu olumluluğu içinde “olumsuz bir görünüm” olduğunu öne süren kendi modern kavramından “radikal olarak ayrılır.”

Eleştirel Bilgi Bitimsizdir; Çünkü Düşünüm Dolayımı Olarak Sanat Sonsuzdur

Benjamin’in anlatımı uyarınca, bir oluşturuya veya yapıta ilişkin her eleştirel bilgi, söz konusu yapıtın “daha yüksek ve kendiliğinden ortaya çıkan bilinç düzeyini” anlatır. Eleştirideki bu bilinç yükselmesi “ilke olarak bitimsizdir.” Bundan ötürü, eleştiri, “sanatın bitimsizliği ile ilişkilendiren ve nihayet tekil sanat yapıtının sınırlanmışlığını yöntemsel olarak aktaran” dolayımdır; çünkü “düşünüm dolayımı olarak sanat sonsuzdur.” Novalis, dolayımsal düşünümü, genel olarak “romantikleştirme” diye nitelemiştir ve bunu yaparken elbette “yalnızca sanatı düşünmemiştir.” Bununla birlikte, Novalis’in yaptığı şey, “tam da sanat eleştirisinin yöntemidir.” Romantikleştirmenin asıl özü, “saltlaştırma, evrenselleştirme, bireysel öğenin sınıflandırılmasıdır.” Novalis’in deyişiyle, “sonlu olana sonsuz bir görüntü vermek suretiyle, sonlu olan romantikleştirilebilir.”

Aşağıdaki açıklamaların “hakiki okuru” olan eleştirmen açısından da “eleştirel görev” şudur: “Hakiki okur, genişletilmiş yazar olmak zorundadır. Okur, daha aşağı bir merci tarafından hazırlanmış olanı alımlayan daha yüksek mevkidir. Duygu, okuma sırasında kitabın ham ve işlenmiş yönlerini ayırır ve okur kitabı kendi fikrine göre işleyecek olursa, ikinci bir okur (kitabı) daha da arındıracaktır ve böylece kitle sonunda etkin tinin bir parçasına” dönüşecektir. Novalis’in bu belirlemelerini Benjamin şöyle açımlar: “Tekil sanat yapıtı, sanatın dolayımında çözünümlenmelidir (veya ortadan kaldırılmalıdır)”; ancak bu süreç, birbirini izleyen ve “kişileştirilmiş düşünüm aşamaları” olan çok sayıda eleştirmen tarafından “anlamlı” bir şekilde açıklanabilir. Şu açıktır: “Yapıttaki düşünümün güçlendirilmesi”, “sonsuz sayıda aşamaları olan” yapıtın eleştirisinin de güçlendirilmesi anlamı taşır.

Eleştirinin yapması gereken, öncelikle “yapıtın gizli yeterliliklerini açığa çıkarmak ve saklı niyetlerini gerçekleştirmektir.” Eleştiri, düşünümünde “yapıtın ötesine gitmeli, yapıtı mutlak kılmalıdır.” Şu açıktır: Romantikler için eleştiri, “yapıtın değerlendiriminden çok, onun tümlenmesinin yöntemidir.”

Benjamin’in belirlemesiyle, “yalnızca tümlenmemiş olan/eksik olan, kavranabilir, bizi ileri götürebilir. Sadece tümlenmiş olanın tadına varılır. Doğayı kavramak istiyorsak, onu tümlenmemiş olarak belirlemek zorundayız.” Bu sanat yapıtı için de geçerlidir; ancak o “kurgu olarak değil, hakikat olarak geçerlidir.” Her sanat yapıtı, “sanatın saltıklığı karşısında” doğası gereği “tümlenmemiştir” veya “kendi mutlak idesi karşısında” tümlenmemiştir. Bundan ötürü, “yazarları sanata uygun olarak tıp ve cerrahi bakımdan tedavi eden ve salt hastalığı ortaya çıkarmayan ve başkasının zararından sevinç duyarak ilan etmeyen eleştirel dergiler olmalıdır.”

Sanat Yapıtı İçkin Ölçütlere Göre Değerlendirilir

Benjamin’in belirlemesiyle, “modern eleştirel tini uyandıran” Schlegel’in bir başka kazanımı, “eleştirel toleransa karşı yaratıcı öznenin salt anlatım gücü olarak yaratıcı gücün sınırsız kutsamasından

doğan sanat eleştirisinin güvence altına alınmasıdır.” Anılan düşünür, “sanat yapıtını öznelliğin yan ürünü yapmak yerine, tinin yasalarını sanat yapıtına” içkinleştirmiştir.

Bütün bu açımlamalar, sanat yapıtının “temel kavramını” belirginleştirmiştir; çünkü Schlegel’in “eleştiri kavramı, heterojen estetik doktrinlerin özgürlüğünü” sağlamakla kalmamış, “yapıtın içkin inşasının ölçütünü” kural olarak sanat yapıtının “başka bir ölçütünü” oluşturmakla, söz konusu özgürlüğü “olanaklılaştırmıştır.” O bunu, “düşünümün merkezi olarak sanat yapıtının kuramı” anlamında “özgün bir sanat kuramı” ile yapmıştır. Böylece, Kant’ın ‘Yargı Gücünün Eleştirisi’ yapıtında dizgeleştirdiği sanat yapıtının “nesne veya oluşturu yönünü” temel alarak, “sanatın özerkliği/bağımsızlığı” kavramını güvence altına almıştır.

Romantiklerin temel ilkesi ve kazanımı, “yapıtların kendi içkin ölçütlerine göre değerlendirilmesidir.” Schlegel, bu temel ilke bağlamında Goethe’nin “Wilhelm Meister” adlı yapıtını “kendisinden yola çıkılarak anlamayı” öğreten bir kitap olarak nitelemiştir. Benjamin’in çıkarımı uyarınca, “kesin belirlenmiş” bir sanat yapıtı kavramı, romantik kuram tarafından “eleştirinin kavramının bağlaşık kavramı” durumuna getirilmiştir.

Sanat Kuramı, Asıl Olarak Sanat Yapıtının Biçiminin Kuramıdır

Benjamin’in anılan kitabının ‘Sanat Yapıtı’ bölümündeki belirlemesiyle, sanat yapıtına ilişkin romantik kuram, sanat yapıtının “biçiminin kuramıdır.” Erken romantikler, “biçimin sınırlayıcı doğasını, her türlü düşünümün biçiminin sınırlılığı ile özdeşleştirmişler” ve sadece bu düşünceyle “kendi dünya görüşleri içerisinde sanat yapıtının kavramını” belirlemişlerdir. Fichte’nin “Bilim Öğretisi” uyarınca, düşünümü, “bilginin salt biçimi” ile açıklayan yaklaşım temel alınarak, “düşünümün katıksız özü, sanat yapıtının saf biçimsel görüngüsünde” aranmıştır. Dolayısıyla, biçim, “yapıta özgü düşünümün nesnel anlatımıdır.” Bu bağlamda düşünüm, “sanat yapıtının özünü” oluşturur. Biçim, “sanat yapıtındaki düşünümün olanağıdır.” Bundan ötürü, “önsel olarak sanat yapıtının varlık ilkesidir.” Sanat yapıtı, “ancak biçimi sayesinde düşünümün canlı bir merkezidir.” Düşünümün dolayımda, diyesi, sanatta “sürekli yeni düşünüm merkezleri oluşur.” Bu merkezler, “tinsel çekirdeklerine göre büyük veya küçük bağıntıları düşünümleyerek kapsarlar.” Sanatın sonsuzluğu veya bitimsizliği, “bir sınır değeri olarak ilkin yalnızca böyle bir merkezde düşünüme, diyesi, kavramaya ve öz-kavramaya” ulaşır.

Söz konusu sınır değeri, “tekil bir yapıtın serimleme (veya betimleme) biçimidir.” Yapıtın, “sanat dolayımındaki görece birliğinin ve tümlenmişliğinin olanağı”, bu serimleme veya betimleme biçimine dayanır. Ancak bu dolayımdaki “her tekil düşünüm, tekleştirilmiş ve rastlantısal olabileceği için”, yapıtın birliği/tekliği de sanatın birliği karşısında “görece bir tekliktir.” Yapıt, her zaman “rastlantısallık öğesini” veya eksikliğini içinde taşır. Benjamin’in deyişiyle, bu “tikel rastlantısallık, ilkesel olarak gerekli bir rastlantısallık”, bir başka deyişle, “kaçınılmaz” bir rastlantısallık olarak kabul edilmelidir.

Söz konusu ilkesel, gerekli ve tikel rastlantısallığı, düşünümün sıkı bir öz-sınırlayımı ile dışa-vurmak, “tam da biçimin işlevidir.” Edimsel, belirli düşünüm ve öz-sınırlayım, “sanat yapıtının bireyselliğini (veya tikelliğini) oluşturur”; çünkü eleştirinin, “her türlü sınırlamanın ortadan kaldırılması olabilmesi için”, sanat yapıtı sınırlamaya, dolayısıyla da tikelliğe dayanmak zorundadır.

Eleştiri, “düşünümün tümlenmişliği ve sanat yapıtının biçiminin kesinliği ölçüsünde ve bunu daha çok-katmanlı ve daha yoğun şekilde

kendi özünden dışarı çıkardığı ölçüde, ilk düşünümü daha yüksek bir düşünümde ortadan kaldırmak ve sürdürmek suretiyle” görevini yerine getirir. Eleştiri bu çalışmada düşünümün “çekirdek hücrelerine”, diyesi, yapıtın “olumlu biçimsel öğelerine” dayanır ve bu öğeleri çözünümleyerek veya ortadan kaldırarak, evrensel biçimsel öğelere dönüştürür. Böylece, “tekil yapıtın, sanatın idesi ile ilişkisini, bununla da tekil yapıtın idesinin kendisini” serimler veya anlatır.

Her Biçim, Öz-Sınırlayımın Özgün Bir Tarzlaştırılmasıdır

Benjamin’in açımlaması uyarınca, yüksek sanat ve özellikle daha yüksek biçim, düşünümün “öz-sınırlayımıdır.” Schlegel’in “sanatçı ve insan için en gerekli, en yüksek şey olan öz-sınırlayımın değeri ve saygınlığı” sözü belirleyici önemdedir. Öz-sınırlayım en gerekli şeydir; çünkü “insanın kendisini sınırlamadığı her yerde, dünya insanı sınırlar; bu da insanı köleleştirir.” En yüksek şeydir; çünkü “insan kendini bitimli güce sahip olduğu öz-yaratım, öz-yok edim gibi ‘noktalarda’ ve ‘yanlarda’ sınırlar. Kendisini temize çıkarmak isteyen ve çıkarabilen bir yazar çok acınacak bir durumdadır. Sadece hatalardan kaçınmak gerekir. Mutlak keyfilik olarak görünen veya görünmesi gereken şey, yine de özünde gerekli olmalıdır; aksi takdirde özgürsüzlük ortaya çıkar ve öz-sınırlayım, öz-yok edime dönüşür.” Özgür öz-sınırlayım, “romantik eleştirinin en kesin istemidir” ve yapıtın “serimleme biçimini” verir. Düşünümün oluşturucu gücü, yapıtın biçimini belirler.

Benjamin’in özetlemesiyle “bir yapıt yalnızca bir ve her şey olduğu için, yapıt olur.” Yapıt “görece bir bütünlüktür; içinde bir şeyin ve her şeyin bulunduğu bir deneme olarak kalır.” Schlegel’in düşünümün yapıt ve biçim açısından önemine ilişkin görüşlerinin ana hatları şöyledir: “Her yerde sınırlarını kesin belirleyen, ancak sınırları içinde sınırsız olan, her yerde kendisine tümüyle sadık olan ve hem eşit, hem de kendi üzerine yükselmiş olan bir yapıt, oluşmuş/yetkinleşmiş” demektir. Novalis, “her sanat yapıtının önsel olarak bir ülküsü, kendisinde var olma gerekirliği vardır” sözleriyle, sanat yapıtının biçimi sayesinde “düşünümün mutlak dolayımı” durumuna gelişini anlatır. Bu sözler aynı zamanda sanat yapıtının hiçbir zaman “kurallara” göre değerlendirilemeyeceğini de göstermektedir.

Romantikler, Aydınlanmacılar gibi, “biçimi, sanatın bir güzellik kuralı, bu kurala uyulmasını da yapıtın sevinç verici ve yükseltici etkisinin gerekli önkoşulu” olarak kavramamıştır. Onlara göre, biçim “ne tek başına kuraldır, ne de kurallardan bağımsızdır.” Bu görüş felsefi olarak temellendirilmiştir.

Her biçim, “öz-sınırlayımın özgün bir tarzlaştırılmasıdır” ve “bir içeriğin serimleniminin/betimleniminin aracı olmadığı için, başkaca bir gerekçelendirmeye gerek duymaz.” Biçimlerin kullanımındaki “saflığı ve evrenselliği” korumaya yönelik romantik uğraş, “özlü sözlüğünün ve çok-katmanlılığının dolayımdaki öğeler olarak bağıntısı açısından eleştirel çözünümü” öne çıkarır. Bundan ötürü, bir dolayımın idesi olarak sanatın idesi, “ilk defa dogmatik olmayan ve özgür bir biçimciliğin olanağını”, romantiklerin kendi deyişiyle, “liberal bir biçimciliğin olanağını veya olabilirliğini” ortaya koymuştur. Romantik kuram, “biçimlerin geçerliliğini, oluşturuların/yapıtların ülküsünden bağımsız olarak gerekçelendirmiştir” (Benjamin 1991, s. 72- 84)

Bu bağlamda Schlegel’in sanatın nesnelerine ilişkin düşünme tarzı, “mutlak liberalliği/özgürlükçülüğü, mutlak katılığı bütünleştirmelidir” sözü, “biçimi açısından sanat yapıtına da” uyarlanabilir. Bu bütünleştirim, “yapıttaki en içsel öğelerin bütünselin tini uyarınca erekli iç içe geçmesi, sanatçının edimsel düşünümü” anlamı taşır. Bu ise, romantikler açısından “içkin eleştiri gerektiren yapıtın yapısıdır.” Söz konusu belirleme, bir yapıtın içerdiği “eğilimler” üzerinden eleştirilebilirliği açısından bir “çelişkisellik” içermektedir. Eğer yapıtın içerdiği öz eğilimleri belirlenemiyorsa, bu durumda “içkin bir eleştiri” olanaksızlaşır. Romantik sanat eleştirisi kavramı, Benjamin’in belirlemesiyle, “bu çelişkiselliği” ortadan kaldırmaktadır. “Yapıtın içkin eleştirisinin ölçütü” olan içkin eğilimi, bu sanat eleştirisi kavramının temelini, “biçiminde belirginleşen düşünümün” temelini oluşturur.

Yorum yapın