
Memduh Şevket Esendal, ölümününün üzerinden 70 yıl geçmesi ve eserlerinin telifinin serbest kalmasıyla yeniden gündeme geldi ve bu değerli bir yazarımızı, eserlerini anımsamak açısından iyi de oldu. Her gün yeni bir Esendal kitabı yayınlanıyor. Yaşarken sadece iki hikâye kitabı “Hikâyeler Birinci Kitap” ve “Hikâyeler İkinci Kitap” ve bir romanını, “Ayaşlı ile Kiracıları”nı kitaplaştıran Esendal’ın şu anda otuzdan fazla yayınevinde 127 kitabı satışta bulunuyor. En çok basılan eseri tabii ki “Ayaşlı ile Kiracıları” ama yayınevlerimiz yazarın adına yeni kitaplar da üretmekten geri durmuyor. Esendal’ın eserlerinin listesi gittikçe uzuyor. En son gördüğüm Esendal eseri, bir hikaye derlemesi olan “Sahan Külbastı” (Elips yay.). Ölümünden önce yeterince okur bulamamış Memduh Şevket Esendal’ın günümüzde böyle yoğun ilgi görmesi güzel ve de hüzünlü bir şey tabii ki.
Memduh Şevket Esendal’ın yaşarken pek bilinmemesinin sebebinin kendini gizlemesi olduğunu biliyoruz. Siyasi kimliğinin edebi kimliğini gölgelememesini istemiş ve kullandığı birçok müstear adla kendini adeta bilinmez kılmış. M.Ş.E., M.Ş., Mustafa Memduh, Mustafa Yalınkat, M. Oğulcuk, İstemenoğlu, Esendoğlu, Esli, Meşe gibi müstear isimler kullanmış. Günümüzde ise tamamen tersi bir durum var. Esendal’ı edebiyatçı olarak iyi tanıyoruz ama politikacılığını, siyasi geçmişini pek bilmiyoruz. Var olan bilgimiz de oldukça sınırlı. Ölümünden sonra Muzaffer Uyguner’in derlediği ve kızı Emine Esendal’a yazdığı mektupları içeren Kızıma Mektuplar (2001, Bilgi Yayınevi) ve oğulları Mehmet Suat ve Ahmet Esendal’a yazdığı mektupları içeren Oğullarıma Mektuplar (2003, Bilgi Yayınevi) onun birçok konudaki görüşünü yansıtan değerli kaynaklar.
O zamanlar gizli bir teşkilat olan İttihad ve Terakki Cemiyeti (İTC) üyeliği ile başlayan siyasi hayatı ölümüne kadar devam etmiş. 1906’da İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılmış ve Kara Kemal ve Ali İhsan İloğlu ile birlikte “mesleki temsilciler” grubunda yer almış. “Sınıfların çatışmasının değil, mesleklerin tesanüdünün hâkim olduğu bir toplumsal düzeni” savunmuş. Toplumsal sınıfları yadsıyan, yerine meslek zümrelerini koyan, solidarist (tesanütçü, dayanışmacı) bu görüşleri nedeniyle zaman zaman iktidarlarla ters düşmüş.
1924’de aynı konuyu işleyen “Meslek” adında bir de dergi yayınlayacaktır. Esendal’ın “Miras” adlı romanı bu dergide tefrika edilmiş. Geçtiğimiz günlerde de Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları derleyip kitaplaştırdı. Esendal’ın erken tarihli olan bu romana da yansıyan görüşlerini ömrü boyunca savunduğunu, yeri geldikçe ifade ettiğini anlıyoruz.

İlk anayasanın görüşülmesi sırasında da partiler yerine mesleki temsilcilik olması teklif olarak meclise getirilmiş, Esendal’a ve İTC’den arkadaşlarına göre “‘mesleki temsil esası’na göre, her meslek erbabı, kendi aralarında birleşecek, bu birleşmeden doğacak kuvvet de birleşecek ve böylece devlet iktidarı meydana gelmiş olacaktı. Parlamentonun da böyle kurulması ile devlet ve millet ayrılığı ortadan kalkmış olacaktı.” Yunus Nadi gibi etkili birçok mebusun desteklemesine rağmen teklif kabul edilmemiş.
Esendal CHP içinde bu düşünceyi 1945 yılına kadar yaymaya çalışmış ve çok partili düzene geçerken de İsmet İnönü’ye “ülkedeki bütün üretici birimler teşkilatlanmalı ve bunların seçeceği temsilciler yeni parlamentoyu oluşturmalı” diye önermiş ama kabul görmemiş. Siyasi partiler yerine mesleki temsilin yani korporatist siyasal yapılanmanın (korporatizm) 19. yüzyıl’ın ortalarından itibaren Avrupa’da muhafazakâr düşüncenin yeni bir akımı olarak geliştiği belirtiliyor. Ama meslek temcilikleri önerisinin bir tür sosyalistlik olduğunu, Sovyetler’i anımsattığını düşünen ve Esendal’ın da sosyalist olduğunu söyleyenler de varmış. Hatta bir ara adını “Bolşevik”e çıkarıp siyaseten gözden düşmesi için uğraşanlar da olmuş.
1909’da İTC esnafları örgütlemeye karar vermiş ve esnaf odaları (cemiyetleri) kuruluşunda Esendal’da görev almış. Örgütlenmedeki başarısı nedeniyle İTC’nin Esnaf Odaları Mümessili olmuş. 1918’e kadar İTC’nin Anadolu Vilayetleri Müfettişi görevini de yapmış. Anadolu’yu gezmiş.
Çanakkale Savaşı sırasında İTC parti komiserliği yapmış. I. Dünya Savaşı sırasında Teşkilat-ı Mahsusa bünyesinde görev almış. 1915’te cemiyetin Ankara temsilcisi olmuş. Birinci Dünya Savaşı’nın yenilgiyle sonuçlanması ve hakkında tutuklama kararı çıkması üzerine diğer İttihat ve Terakkiciler gibi yurtdışına, yasadışı yollardan İtalya’ya kaçmış. 1920’de ITC’den arkadaşları ile Ankara’ya gitmiş ve milli mücadeleye katılmış.
1921-1924 arasında Bakü’de Türkiye’nin ilk dış temsilcisi olarak görev yapmış. Latin alfabesine geçiş sürecini yakından takip etmiş ve Ankara’ya raporlamış. Esir Türk askerlerinin yurda dönüşü ve cephane nakliyatı gibi kritik görevler üstlenmiş. Çehov’un hikayelerini de Bakü’de okumuş ve hikaye anlayışı tamamen değişmiş.
1921’de Türkiye’de gelişen komünist hareketlerin SSCB ile bağını araştırmak için özel görevle Moskova’ya yollanmış. Stalin dahil üst düzeyde görevlilerle görüşmüş. Türkiye’de gelişen komünist hareketlerin SSCB ile bağı olmadığı anlaşılınca da bu hareketler yasaklanmış.

Meslek dergisinde yaptığı yayın ise hoş karşılanmamış, Ankara’dan uzaklaştırılmış ve ilk zoraki diplomat olarak 1925-1930 arasında Tahran Büyükelçiliği yapmış. Türkiye-İran Dostluk ve Güvenlik Antlaşması’nı imzalamış.
Türkiye’ye dönünce milletvekili olmadığı halde CHF’nin Merkez İdare Heyetinde yer almış, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasından sonra Mustafa Kemal’e yurt gezilerinde eşlik etmiş. Bu yurt gezilerinden sonra 1931-1933 yıllarında Elazığ milletvekili olarak TBMM’de görev almış. 1933’de “Orta Asya’daki Türk topluluklarıyla irtibat halinde olmayı önemseyen Mustafa Kemal tarafından” Afganistan’a Kabil Büyükelçiliği’ne atanmış. Kabil’de Sadabat Paktı sürecinde Türkiye’nin taraf olmasında etkili olmuş. Büyükelçilik görevi kendi isteğiyle Ankara’ya döndüğü 31 Ekim 1941’e kadar sürmüş
1950 yılına kadar, Bilecik milletvekili olarak dört dönem milletvekilliği yapmış. 1942-1945 arasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliği görevinde bulunmuş. “Almanya ile Japonya‘ya savaş ilanı konularında Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen önergelere imza atması haricinde, on bir yıllık meclis hayatı süresince, resmi kayıtlara geçen herhangi bir faaliyeti görülmemektedir” diyor “Türk Siyasi Hayatında Memduh Şevket Esendal” adlı doktora tezi yazan Cevdet Teke.
Samet Ağaoğlu, Esendal’ın CHP’ye Genel Sekreter olmasının o yıllarda çeşitli yollarla yeniden hızla yayılmaya başlayan “koyu solculuğa” karşı bir tepki olduğunu belirtmekte. Esendal’ın Halkevleri’nde etkin olması, gençlerin örgütlenmesi için çaba göstermesi, verdiği konferanslar “Memduh Şevket’in Irkçılık Dersleri” diye değerlendirilmiş. Esendal istifa etmek zorunda kalmış. Genel sekreterlikten istifasından sonra 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlere kadar milletvekilliği görevine devam etmiş.
Başbakan Recep Peker’in istifasıyla sonuçlanan ve siyasi tarihimize “Otuzbeşler Olayı” diye geçecek olan olayda büyük bir rol oynamış. 1947’de Başbakan Recep Peker’in sert ve otoriter yönetim anlayışına karşı çıkan 35 CHP milletvekili, parti içinde daha demokratik bir yapı talep etmiş. Grup CHP içinde çok partili hayata geçişi hızlandıran bir etki yarattı, diye değerlendiriliyor.
Esendal, 16-17 Mayıs 1952 gecesi sabaha karşı Ankara’da vefat etmiş. Esendal’ın çok ilginç anıları olduğunu ve ölümünden otuz yıl sonra yayımlanacağını söylermiş ama çocukları böyle bir şey bırakmadığını, müsveddeleri arasında çıkmadığını, emanet edebileceği kişi veya kuruluşlardaki ısrarlı aramalarına rağmen herhangi bir şey bulamadıklarını belirtmişler.
“İyi bir edebiyatçıydı, peki nasıl bir politikacıydı?” sorusu ise geçenlerde okumaya başladığım Mutlu Dursun’un “H Nihal Atsız: Türkçü Bir İdeologun Entelektüel Portresi” (2024, Beyoğlu Kit.) çalışmasındaki bir dipnotta “Bir Türkçü olan CHP Genel Sekreteri Esendal” (s.229) diye başlayan cümleyi okuyunca doğdu.
“Partinin gençleşmesi için çaba gösterdi ve 35’ler Hareketi’ni destekledi” gibi cümlelerde siyasi çalışmalarını biyografilerinin satır aralarında kısaca okumuştum. Gençlere ayrı bir önem verip onları aktif siyasetin içine çekmeye çalıştığı söylenen Esendal’ın hedeflediği gençler acaba hangi siyasi görüştendi? Okuduklarımdan çıkardığım sonuca göre, milliyetçi, Türkçü çizgide olmaları daha makul görünüyor. Zaten o dönemde üniversite gençliği arasında Türkçü hareket geliştiriliyor, destekleniyor. Behice Boran, Niyazi Berkes ve Pertev Naili Boratav gibi isimlerin üniversiteden uzaklaştırılması, dergilerinin kapanması, Tan gazetesi baskını gibi olaylarda bu gençleri göreceğiz ve eylemleri parti tarafından açık ya da gizli desteklenecek.
Mutlu Dursun’un dipnotuna dönersek İnönü bir Türkçü grup olan Anadolucuları makamına göz dikmiş rakipler olarak görmüş ve Anadolucu bakan ve milletvekillerini tutuklatmaya karar vermiş. Ve Nihal Atsız’a göre bu olayı “Bir Türkçü olan CHP Genel Sekreteri Esendal” önlemiş. Reha Oğuz Türkkan anılarında, Türk milliyetçilerini zararlı maceracılar olarak göstermek için; “darbe yapıp, Almanlarla birlikte Sovyetlere savaş ilan etmek, oradaki Türkleri böylelikle kurtarmaya kalkışmak” gibi komplo teorileri konusunda, Esendal’ın tevkiften önce kendisine gönderdiği mektupta dikkatli olmaları hususunda uyardığını yazmış. Yıl 1944’dür. Dava, 7 Eylül 1944’te başlayıp 29 Mart 1945’te sonuçlanan “Irkçılık Turancılık Davası”dır. Bu davada Nihal Atsız, Sabahattin Ali gibi kişileri vatan haini komünistler olarak ilan edecek ve Maarif Bakanı Hasan Ali Yücel’i onları desteklemekle suçlanacaktır. Ama Yücel’e devlet de, partisi de sahip çıkmayacak.
Esendal bunları yaparken diğer yandan birçok politikacı gibi gençlerin çizmeyi aşmamaları gerektiğini ve bu işleri devlete bırakmalarını söylüyor. Oğluna yazdığı mektupta da gençlerden “birkaç hergele” diye söz edip “Atsız’a baştan ‘ulan hergele sen kim oluyorsun ki başvekile mektup yazıyorsun’ denmemesinin hata olduğunu söylüyor. Yönteme karşı olduğunu, Atsız’a kızdığını anlıyoruz ama buradan Türkçülüğe karşı olduğu sonucunu çıkarmak bana doğru gelmiyor. Esendal’ın eleştirdiği eylemlerin kimin, nasıl yaptığıdır. Yani amaç değil yöntemdir.
Samet Ağaoğlu da Esendal’ın irtibatta bulunduğu gençler lehine söz konusu davaya aracılık ettiğini, tutuklu sayısını azaltmaya uğraştığını ve tutuklamalar devam ederse en az gençler kadar milliyetçi olan kendisinin de tutuklanması gerektiğini söylediğini belirtiyor.
Yine Ağaoğlu’na göre Esendal, 28 Şubat 1943’te yapılan seçimlerde “Anadolucular” denilen grubun birçok milletvekili çıkarmasında önemli rol oynamış. Anadoluculuk düşüncesi “ulus-devletin ve milletin kurucu unsurlarının başında gelen coğrafyayı/toprağı (Anadoluyu) temel alan bir milliyetçilik ideolojisi” olarak tanımlanıyor. Bu harekete öncülük edenlerin Remzi Oğuz Arık, Şevket Raşit Hatipoğlu ve Nurettin Topçu gibi isimler olduğu belirtiliyor. Bunun bir versiyonu da “Şehirlerin alacalı insanlarına mukabil köylü halis Türktür. Oğuz kütleleri Anadolu’ya hangi kanla gelmişlerse, bugünkü Türk köylüsü de aynı kanı taşır” diyen köycülükmüş. Anladığım kadarıyla Anadolucular bir çeşit Türk-İslam sentezi öneriyorlarmış. Tabii bu Anadoluculuk’la Sabahattin Eyüboğlu’nun, Halikarnas Balıkçısı’nın Mavi Anadoluculuk’unu karıştırmamak gerek. Kemal Tahir, Bozkırdaki Çekirdek’te Esendal’ı ağır sanayi ve makine karşıtı bir tip olarak anlatmış.
Anadolucular birkaç yıl sonra Türkçü ve Turancılarla birlikte, siyasi partiye dönüşmesi amaçlanan Türk Milliyetçiler Derneği’ni kurmuş. Bu dernek 1953’te dernek üyesi Hüseyin Üzmez’in gazeteci Ahmet Emin Yalman’a düzenlediği suikast girişimi sonrası Demokrat Parti yönetimince kapatılmış.
1942’de, CHP 6. Kurultayı şu sözlerle kapanmış; “Türküz, Türkçüyüz ve hergün biraz daha Türkçü olacağız.” Türkçülük devlet politikası haline gelmiş, devleti yöneten bazı politikacılar da Türkçü olmuş. Bunlardan birinin de Esendal olduğu anlaşılıyor. Zaten Türkçülerin yaptığı birçok eylemin de bu kongreden sonra gerçekleştiğini anlıyoruz. Sanırım devletin yeşil ışık yaktığını düşünmüşler.
Esendal’ın siyasi hayatı ve görüşleri hakkında nadir akademik çalışmalardan birini yapan Cevdet Teke doktora tezinde “Memduh Şevket Esendal, Meşrutiyet Dönemi’nin solidarist yaklaşım biçimini destekleyen ve çok partili sisteme karşı olan “Mesleki Temsil” düşüncesinin temsilcisiydi. O, dönemin entelektüellerinden farklı olarak sanayileşmeye karşı olduğu gibi toprak medeniyetinin de savunucusuydu. Türk tarihi, dili ve geleneklerine duyduğu ilgiyle, kültürel bir milliyetçiydi” diyor. Tarık Buğra, ölümünden sonra Esendal için, kendisine birçok iyiliği olduğunu ama onun hayatındaki iyiliklerinin en mühiminin Türklüğe yaptığı hizmetler olduğunu yazmış. M. Rıza Bekin de şöyle yazmış; “Esendal’ın evi, Türkçü âlimlerin bir ziyaretgâhı haline gelmişti. Onlara Türkiye’nin iç politikası hakkında bilgiler verir, moral depolar ve çalışmalarına kitap olarak, doküman olarak destek verirdi.”
Resmi görevinde, CHP genel sekreteri olarak devletin ve tek partinin politikalarına uyduğunu, ama diğer yandan iyi bir Türkçü olarak tanındığını, dostlarını, ülküdaşlarını korumaya çalıştığını anlıyoruz.
Esendal’ın biyografilerine yansıyan liberalliği ise “1947 yılında otoriter eğilimli Recep Peker Hükümeti’nin düşürülmesiyle neticelenen ve siyasi tarihe “Otuzbeşler Olayı” diye geçen olayda büyük bir rol oynaması”ndan kaynaklanıyor sanırım. Ama bu 35’lerin çoğunluğunun Esendal’ın desteği ile milletvekili seçilen ve Anadolucu görüşte gençler olduğu da belirtiliyor. Bu gençlerin çoğunu Halkevleri’nde yaptığı Türkçü, Anadolucu konuşmalar sırasında bulmuş. “Komünizmle mücadele”nin yeni dönemin başlıca siyasetlerinden biri olduğunu söylemiş. Demokrat Parti kurulunca bu gençlerin çoğu bu partiye geçmişler. Behice Boran ise bu konuda şöyle yazmış; “1940-45 arasında Alman eğitiminde yetişmiş veya etkisinde kalmış bir kısım aydınlar CHP’ye girdiler, devlet mekanizmasının çeşitli kademelerinde yer aldılar. Yüksek görevlere kadar tırmandılar. CHP bu yeni kuşak aydınlarla kendisini yenilediği, gençleştirdiği zehabındaydı. Bu yeni kuşağın savunduğu fikirler şöyle özetlenebilirdi: Türkiye bir tarım ülkesiydi ve öyle kalmalıydı.”
Esendal’ın liberal değil müdahaleci olduğu görüşü de var. Yaygın kanı Esendal’ın muhafazakâr olduğudur. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, “Esendal, bir parti ideologu, siyasi bir düşünür olarak, ‘Milli Şeflik Sistemi’nin sanki ideolojisini yapıyordu” diye değerlendirmiş.
“Memduh Şevket Esendal’ın toplumsal ve siyasal görüşleri” başlıklı doktora tezini yazan Tabip Gülbay, “Esendal’ın muhafazakârlığı, ‘bir zamanlar biz neydik, ne olduk’ şeklinde özetlenebilecek olan ‘geçmişteki güçlü devletin varlığını arayan ve bu güçlü devleti yücelten bir muhafazakârlık’tan çok, “küçük insan”ın sade hayatını arayan ve bu hayatı yücelten, modern yaşama biçiminin ürkütücü karışıklığını değil, basit bir yaşama biçiminin sadeliğini güzelleyen bir muhafazakârlıktır” diyor. Tabip Gülbay, “Esendal, çok partili siyasi hayata geçişte önemli sayılabilecek bir rol oynamıştır” diye ekliyor. Ama Esendal’ın çok partili sisteme karşı olduğu “Şef sistemi”ni savunduğu biliniyor.
Gülbay’ın son yargısı ise ilginç; “Tez boyunca söylenenlerden de anlaşılacağı üzere, bazen “ilerici”/“Batıcı” olabilen, bazen Turancı/Türkçü olabilen ve bazen da bir muhafazakâr olabilen Esendal, aslında biraz “her şey”dir”.
Kaynaklar:
AĞAOĞLU, Samet, Babamın Arkadaşları, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998
BEKİN, M. Rıza (2002), “Ölümünün 50. Yılında Memduh Şevket Esendal”, Türk Yurdu, S. 178, Haziran 2002: 47-53
BORAN, Behice (1968), Türkiye ve Sosyalizm Sorunları, (İstanbul: Gün Yayınları).
ÇETİŞLİ, İsmail, Memduh Şevket Esendal, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
GÜLBAY, Tabip, Memduh Şevket Esendal’ın Toplumsal ve Siyasal Görüşleri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Doktora Tezi), Ankara, 2008
TEKE, Cevdet, Türk siyasi hayatında Memduh Şevket Esendal, Atatürk Üniversitesi, Erzurum, 2021.


















