“Yarı Doğalın Estetik Simülakrı_ Modern Bedenin Mekânsal Zırhı Olarak Boğulma Korkusuyla Taşa Sarılmak_ Doğanın Seyreltilmiş Temsili Üzerine Psikososyal Bir İnceleme” | Sinem Uğurlar

Temmuz 14, 2025

“Yarı Doğalın Estetik Simülakrı_ Modern Bedenin Mekânsal Zırhı Olarak Boğulma Korkusuyla Taşa Sarılmak_ Doğanın Seyreltilmiş Temsili Üzerine Psikososyal Bir İnceleme” | Sinem Uğurlar

GİRİŞ
Mekân, yalnızca fiziksel bir varlık değildir; aynı zamanda bireyin psişik yapılanmasıyla derin bağlar kuran, ontolojik ve epistemolojik açılımlara gebe bir zemindir. Özellikle barınma pratikleri, insanın varoluşsal arayışını mekâna kazıdığı en kadim ve simgesel alanlardan biridir. Ne var ki, modern birey bu alana artık yalnızca bir yaşam alanı değil, içsel çelişkilerinin, bastırılmış arzularının ve korkularının estetikle maskelenmiş izdüşümünü de taşımaktadır. Bu bağlamda, doğal taş gibi arkaik, yekpare ve ilksel bir malzemenin doğrudan değil de kompoze edilmiş, seyreltilmiş ve dolayısıyla “kontrol altına alınmış” bir versiyonunun tercih edilmesi, basit bir mimari eğilimden öte, derinlikli bir psiko-felsefi sorunsalı gündeme taşımaktadır.
Bu çalışma, tam da bu ikiliği, yani doğal olanla kurulan çelişkili ilişkiyi, mimesis ile simulakrum arasında salınan estetik arzu alanlarını ve modern benliğin “yarı-doğal” olanı tercih etme eğiliminin ardındaki psikodinamik itkileri çok katmanlı bir analizle irdelemeyi hedeflemektedir. Sorunsal şudur: Neden bazı bireyler, doğanın saf temsili olan taş malzemeyi “boğucu” bulurken, aynı taşın beton gibi yapay bir yüzeyle birleştiğinde “sıcak” ve “yaşanabilir” olduğuna kanaat getirir? Bu tercihin ardında yatan psişik kodlar, bireyin travmatik izlekleriyle ve doğaya yönelik ambivalan (ikircikli) tutumuyla ne ölçüde ilişkilidir?
Bu metin, psikanalitik kuramın ışığında “yapay zırh” kavramını mekânsal bir metafor olarak ele alacak; aynı zamanda Jean Baudrillard’ın simülakr kavramsallaştırmasından, Heidegger’in mekâna dair varlık düşüncesine ve Gaston Bachelard’ın poetik mekân kavrayışına uzanan geniş bir düşünsel aralıkta bu fenomeni yorumlamaya çalışacaktır. Böylelikle, beton kaplama taş evlerin yalnızca mimari değil, aynı zamanda varoluşsal ve estetik bir arıza belirtisi olabileceği ortaya konacaktır: Birey, taşın ağırlığını taşıyamadığında onu seyrelterek taşımaya meyleder.
 
Modern Bedenin Mekânsal Zırhı Olarak Beton Üzeri Taş Kaplama örnekleri insanın doğaya ve kendi doğasına karşı geliştirdiği hem çekim hem mesafe ihtiyacında yatıyor. Doğal taşı evinde kullanmak isteyen ama bunu “seyreltilmiş”, “kompoze edilmiş” yani doğrudan değil, araya bir katman koyarak — örneğin beton üzerine taş kaplama şeklinde — tercih eden kişi, aslında hem doğallığa özlem duyar hem de ondan korkar. Bu çelişkili yaklaşım, insanın içsel çatışmalarını, benlik ile çevre, beden ile zihin, içgüdü ile medeniyet arasındaki kırılmaları yansıtır.

1. Simülakr Estetiği Olarak Mekânsal Müdahale
Modern bireyin doğallıkla kurduğu ilişki artık deneyime değil, temsile dayanır. Jean Baudrillard’ın “simülakr” kavramı, burada sadece görsel bir yanılsamayı değil, gerçekliğin yerini almış bir temsil rejimini tarif eder. Bu bağlamda, doğal taşın doğrudan kullanımı yerine beton üzerine taş kaplama tercih edilmesi, doğaya değil onun kültürel bir yansımasına, yani sterilize edilmiş bir versiyonuna duyulan arzunun göstergesidir. Artık mesele, doğayı yaşamak değil, doğaya aitmiş gibi görünen bir imajla çevrelenmek istemektir. Bu bağlamda, “doğallık” artık bir deneyim değil, bir dekorasyondur; sahicilik değil, sahiciliğin hissi olarak dolaşımdadır.
 
1.1. Doğaya Karşı Kaygı ve Kontrol Arzusu
Doğal taş, doğanın müdahalesiz, sert ve zamanın izlerini taşıyan bir öğesidir. Yüzyıllara meydan okuyan kütlesi, geçmişin ağırlığını ve değişmezliğini temsil eder. Tamamen taştan bir evde yaşamak, bu doğrudanlıkla yüzleşmeyi, onunla baş başa kalmayı gerektirir. Bu durum, bireyde “boğulma” hissine neden olabilir çünkü bu doğallık, modern insanın sterilize edilmiş, ikincil deneyimlere alışmış benliği için fazla yoğundur.
Bu bağlamda, taşın doğrudan kullanımından kaçmak ve onu beton gibi yapay bir yüzey üzerine yerleştirmek, doğayı “daha az tehditkâr”, “daha kontrol edilebilir” bir forma sokmak anlamına gelir. Bu, bireyin kendini doğaya değil, doğayı kendine uydurma çabasıdır. Olası bir psikolojik yaralanma burada, “doğayla bütünleşememe”, “kendi köklerine yabancılaşma” gibi eksikliklerle ilişkili olabilir.

2. Travmanın Estetik Yüzeyi: Korunma ve Mesafe Kurma İhtiyacı
Doğanın kendine özgü kütlesi, ağırlığı ve baş edilmezliği karşısında bireyin verdiği psikolojik tepki, çoğu zaman korunma içgüdüsüyle şekillenir. Tamamen doğal taşla inşa edilmiş bir yapıda yaşamak, bilinçdışı düzlemde “saf olanla” ve dolayısıyla “travma kaynaklı olanla” doğrudan temas anlamına gelir. Bu tür yapılar, bireyin benliğinde taşıdığı kırılmaları, bastırdığı doğallığı ya da ilksel korkularını tetikleyebilir. Bu nedenle, taşı olduğu gibi değil, bir zemin üzerine “yerleştirerek” kullanmak, doğayla araya bir tampon koyma ihtiyacının mimari izdüşümüdür. Tıpkı psikolojik savunma mekanizmaları gibi, bu mimari tercih de bireyin geçmişte yaşadığı bir “boğulma” hissinden korunma çabasıdır.


2.2. Medeniyetin Zırhı: Beton
Beton, insanın doğaya karşı geliştirdiği bir savunma biçimidir. Düzen, geometri, plan, insan eliyle yaratılmış bir gerçekliktir. Taşı doğrudan değil de betonun üzerine kaplamak, insanın bu yapay güvenli alandan çıkmadan doğayı deneyimleme çabasıdır. Yani hem bağ kurmak ister hem de “içeri sızmasın” diye önlem alır. Bu, psikolojik düzlemde “duygusal zırh”lara benzer: travma geçirmiş bireylerin sevgiye özlem duyması ama sevgiye teslim olamaması gibi.

3. Estetik Seyreltme ve Yarı-Doğalın Poetikasına Dair
Seyreltme, yalnızca bir teknik ya da oranlama değil, aynı zamanda estetik bir stratejidir. Özellikle doğalla ilişkili formların seyreltici biçimlerde kullanılması, “bütünü taşıyamama” halinin sanatsal bir yansımasıdır. Gaston Bachelard’ın “poetik mekân” anlayışıyla düşündüğümüzde, taş gibi ağır ve geçmiş yüklü malzemelerin yarı-doğal, yüzeysel ve dekoratif kullanımı, bireyin kendi içsel mekânında da taşıdığı yükleri hafifletme çabasına karşılık gelir. Bu seyreltme, tıpkı bir şiirdeki kırık mısralar gibi, doğayla temas kurmak isterken bir yandan da o teması estetik bir mesafeyle dönüştürme arzusudur. Yani birey doğayı yaşamak istemez; doğaya temas ettiği hissiyle, onun bir şiirsel temsiline dokunmak ister.
 
3.3. Sanatsal Yansıma: Seyreltme Estetiği
Sanat ve mimaride “doğalı seyrelterek kullanmak” bir tür stilizasyon biçimidir. Bu, bireyin doğayla olan ilişkisinin birebir değil, yorumlanmış, filtrelenmiş bir biçimde ifade bulmasıdır. Doğal taşın tüm gerçekliğiyle değil de sembolik biçimde, yüzeysel olarak kullanılması, belki de gerçeklikle başa çıkma biçimidir. Tıpkı travmalarla doğrudan yüzleşmek yerine onları edebiyat, sinema, estetik gibi formlarda işleyerek dönüştürmek gibi.

4. Zırhın İçinde Sığınak: Betonun Psikodinamiği
Beton, modern insanın en radikal savunma mimarisidir. Beton, sadece bir yapı malzemesi değil, aynı zamanda varoluşsal bir “zırh”tır. Tamamen doğaya teslim olmaktan kaçınan benlik, bu zırhın içinde kendine sığınak yaratır. Burada beton, bilinçdışının fiziksel temsilidir; duygusal geçirgenliği reddeder, katıdır, geometriktir ve steril bir dünyayı tercih eder. Üzerine yerleştirilen taş ise, bu yapaylığın içinde kurulan bir “organiklik yanılsaması”dır. Bu birliktelik, modern bireyin ne doğaya dönebilmesi ne de tamamen ondan kopabilmesiyle açıklanabilir: Yarı-ilişki, yarı-estetik, yarı-gerçek bir barınma formudur bu.

4.4. Felsefi Katman: Varlığın Katmanları
Heidegger, “varlık” üzerine düşünürken insanın “örtük olanı açığa çıkarma” çabasından bahseder. Doğal taşı doğrudan kullanmak, varlığı olduğu gibi kabullenmektir. Ama beton gibi bir ara yüzeyle taş kaplamak, varlığı hem saklamak hem göstermek isteyen bir bilinç halini yansıtır. Bu da günümüz insanının hakikatle arasındaki mesafeyi temsil eder.

5. Sonuç: Doğal Olanı Taşıyamamak ve Onu Temsille Hafifletmek
Bireyin doğal olanı doğrudan değil, kompoze edilmiş, seyreltilmiş ve stilize biçimlerde tercih etmesi; sadece estetik bir zevki değil, aynı zamanda bir ruhsal eşikte durduğunu gösterir. Bu, bir yandan doğaya duyulan özlemle, diğer yandan onun karşısındaki kırılganlığın birlikteliğidir. Beton üzeri taş kaplama, aslında bireyin kendi doğallığını da örtme biçimidir: İçeride incinmiş bir doğa, dışarıda gösterilen bir sahte doğallık. Dolayısıyla, bu tür mimari tercihler birer varoluşsal fragmandır; bireyin içsel yaralarının, estetikle kamufle edilmiş dışavurumudur.

5.5. Neden Kompoze Ederiz?
Çünkü saf olanı taşımak ağırdır. Organik olanı olduğu haliyle almak, çoğu zaman bireyin içsel dengesini sarsar. Bu yüzden doğayla ilişki kurarken, onun keskinliğini törpüler, sesini kısmak isteriz. Kompoze ederek kullanmak, kendi içimizdeki kaosu kontrol altında tutma, dış dünyanın karmaşasını daha sindirilebilir kılma yöntemidir.

Sonuç olarak:
 Tamamen taştan bir evde kendini “boğulmuş” hisseden birey, aslında kendi iç doğasının yoğunluğuyla baş edemeyen, fakat ondan da kopmak istemeyen bir ruh halini yansıtır. Bu yaralanma, insanın kendi kökenleriyle temas kurmakta zorlanmasından ve bu teması seyreltip estetikleştirme ihtiyacından doğar. Beton kaplamalı taş bir ev, bu yaralanmanın hem sanatsal hem psikolojik bir izidir: Doğayla temas etmek isteriz, ama o temas fazla derin olursa, yara kanar.

1. Simülakr Estetiği Olarak Mekânsal Müdahale
Teorik Çerçeve:
Jean Baudrillard’ın Simülakrlar ve Simülasyon (1981) adlı eserinde tanımladığı üzere, modern dünyada “gerçek” olan, yerini çoktan temsiline bırakmıştır.
“Gerçeğin üçüncü dereceden bir kopyası” dediği simülakrlar, doğanın yerine geçen bir doğallık görüntüsü sunar.
Alıntı:
“Simülakr artık bir temsiliyet değil, hakikatin mezarıdır.” – Baudrillard, 1981
Kaynak Önerisi:
Baudrillard, Jean. Simulacra and Simulation. University of Michigan Press, 1994.
Debord, Guy. Gösteri Toplumu, Ayrıntı Yayınları.

2. Travmanın Estetik Yüzeyi: Korunma ve Mesafe Kurma İhtiyacı
Teorik Çerçeve:
Psikanalitik bağlamda, Melanie Klein’in “ilksel endişeler” kavramı, dış dünyaya karşı geliştirilen savunma mekanizmalarının mekânla ilişkilendirilmesine yardımcı olur.
Freud’un “uncanny” (tekinsiz) kavramı da, doğanın doğrudan temsiliyle kurulan rahatsız edici ilişkiyi açıklamada kullanılabilir.
Alıntı:
“İçimizde bastırılmış olan her şey, dışarıda bir hayalet gibi belirir.” – Freud, Das Unheimliche, 1919 
Kaynak Önerisi:
Freud, Sigmund. The Uncanny. Penguin Classics, 2003.
Klein, Melanie. The Psychoanalysis of Children. 1932.

3. Estetik Seyreltme ve Yarı-Doğalın Poetikasına Dair
Teorik Çerçeve:
Gaston Bachelard’ın Mekânın Poetikası (1958) yapıtı, ev içi mimarinin bireyin ruhsal evreniyle nasıl örtüştüğünü inceler.
Seyreltme kavramı, burada taşın hafifletilmesiyle psikolojik yüklerin dönüştürülmesi arasında metaforik bir bağ kurar.
Alıntı:
“Ev, hayal gücünün ilk evrenidir.” – Bachelard, Mekânın Poetikası
Kaynak Önerisi:
Bachelard, Gaston. Poetics of Space. Beacon Press, 1994.
Pallasmaa, Juhani. The Eyes of the Skin: Architecture and the Senses, Wiley, 2005.

4. Zırhın İçinde Sığınak: Betonun Psikodinamiği
Teorik Çerçeve:
Beton, modernitenin duygusuz güvenliği ve psikolojik sterilizasyonu olarak okunabilir.
Peter Sloterdijk’in Spheres üçlemesinde sözünü ettiği “mikrosferler” (kişisel kozalar) ve modern yaşamın kabukları, bu düşünceye paralel ilerler.
Alıntı:
“Modern insan, dış dünyaya karşı kendine bir yalıtım kabuğu inşa etmiştir.” – Sloterdijk, Spheres I 
Kaynak Önerisi:
Sloterdijk, Peter. Spheres I: Bubbles. Semiotext(e), 2011.
Koolhaas, Rem. Junkspace, Lars Müller Publishers.

5. Sonuç: Doğal Olanı Taşıyamamak ve Onu Temsille Hafifletmek
Teorik Genişleme:
Aristoteles’in mimesis kavramı ile başlayıp Baudrillard’ın simülakrumuna uzanan bir düşünsel güzergâh: İnsan, artık doğayı taklit etmiyor; doğanın taklidinin bir versiyonunu tercih ediyor.
Bu estetik seçim, modern bireyin psikososyal benliğinin fragmanlı yapısını yansıtıyor.
Alıntı:
“İnsan, yalnızca ev inşa etmez; korkularını şekillendirir.”
Kaynak Önerisi:
Aristotle, Poetics.
Lefebvre, Henri. The Production of Space. Blackwell, 1991.

İsteğe Bağlı Görsel/Dijital Malzeme Önerileri:
Görsel İnceleme: Beton kaplama taş ev örnekleri – özellikle “rustik-modern” mimaride kullanılan yapılar, bu yazıya destek olur.

Sinematik Referanslar:
Dogville (2003, Lars von Trier) – çıplak sahne tasarımı üzerinden “yerle kurulan estetik ilişki.”
The Truman Show (1998) – gerçekliğin yerine konmuş bir dünya kurgusu üzerinden Baudrillard analizi.

Sanatsal Yorum: Anselm Kiefer’in eserleri – doğa, travma ve yapı ilişkisine dair yoğun imgesel referanslar içerir.

Works Cited
Aristotle. Poetics. Translated by S. H. Butcher, The MIT Press, 1996.
Bachelard, Gaston. The Poetics of Space. Translated by Maria Jolas, Beacon Press, 1994.
Baudrillard, Jean. Simulacra and Simulation. Translated by Sheila Faria Glaser, University of Michigan Press, 1994.
Debord, Guy. The Society of the Spectacle. Translated by Donald Nicholson-Smith, Zone Books, 1994.
Freud, Sigmund. The Uncanny. Translated by David McLintock, Penguin Classics, 2003.
Klein, Melanie. The Psychoanalysis of Children. Hogarth Press, 1932.
Koolhaas, Rem. Junkspace. Lars Müller Publishers, 2006.
Lefebvre, Henri. The Production of Space. Translated by Donald Nicholson-Smith, Blackwell, 1991.
Pallasmaa, Juhani. The Eyes of the Skin: Architecture and the Senses. Wiley, 2005.
Sloterdijk, Peter. Spheres I: Bubbles. Translated by Wieland Hoban, Semiotext(e), 2011.



 
 

Yorum yapın