451 derecede kadın olmak! | Burak Soyer

Ağustos 2, 2023

451 derecede kadın olmak! | Burak Soyer

Işık Kafkaslı, ilk kitabı “Yanık Kitap Kokusu”nda, 12 Eylül darbesini izleyen yıllarda Türkiye’de bir kadının inandığı değerler yüzünden nasıl “gölge” bir hayat yaşadığını gözler önüne sererken, kadınların kelimenin gerçek anlamıyla “var olma” çabalarına da farklı farklı noktalardan değiniyor.

Işıl Kafkaslı, 1966 yılında Kars’ta doğmuş. Ortaöğrenimini burada tamamlamış. Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra Anadolu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun olmuş. Yine Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde Eğitim Yönetimi ve Denetimi bölümünde yüksek lisans yapmış. Halen İstanbul Üniversitesi (AUZEF) Sosyoloji bölümünde öğrenim gören Kafkaslı, İstanbul’daki özel bir üniversitede Arapça öğretmenliği üzerine iki yıl eğitim görmüş. Bazı özel kurumlardan ve özel öğretmenlerden Arapça tefsir ve fıkıh üzerine dersler almış. Uzun bir süre bu konular üzerine dersler vermiş. Mühendisliğe devam eden Işık Kafkaslı, Sumru Yayınevi’nden çıkan ilk kitabı “Yanık Kitap Kokusu”nda, 12 Eylül darbesinin getirdiği felaketlerden “az zayiatla” nasibini almış, sol görüşlü bir ailenin kızı Gamze’nin kişisel dönüşümünden yola çıkarak, dört bir taraftan kuşatma altında kalan kadınların “birey” olma mücadelesine ve bu yolculukta karşılaştıkları zorluklara odaklanıyor.

Darbeden 3 yıl sonraya giderek başlıyor “Yanık Kitap Kokusu”. Türkiye’nin en doğusunda bir yerde, ailesinin medarı iftiharı Gamze’nin günleri okul ve devlet memuru babası İhsan Bey ve annesi Saliha Hanım, abisi Sinan, küçük kız kardeşi ve köpeği Tarçın’la yaşadığı ev arasında gidip gelmekle geçer. Üniversite sınavlarının, o zamana kadar eve karnenin yanında mutlaka bir de takdirname getiren Gamze’nin üzerinde baskısı vardır. Zira Saliha Hanım, kendi okuyamadığı üniversiteyi kızına okutmakta, hatta ille de Ankara’da bir üniversitenin öğretmenlik bölümünden mezuniyetini görmekte Gamze’den daha kararlıdır. Abisi Sinan, tüm gününü top peşinden koşturarak geçirirken Gamze neredeyse bütün gününü derslere ayırır. İhsan Bey ise işten eve geldikten sonra Müzeyyen Senar plaklarıyla birlikte bir kadeh içkisini yudumlayarak yorgunluğu atarken Saliha Hanım tipik bir ev kadını olarak evin ve evdeki herkesin sorumluluğunu üstlenmiş, kendini evine adamıştır.

Bu huzur ortamı devam ederken Gamze’nin hayatı, 12 Eylül 1980 gecesini evlerindeki Nâzım Hikmet’in, Aziz Nesin’in, Lenin ve daha nicesinin kitaplarını yakarak “atlatan” evlerinde tesadüfen bulduğu “Davet” kitabını okuduktan sonra değişmiştir. Kur’ın indirilişini ve bu sürede Hz. Muhammed ile yanındakilerin verdiği mücadeleyi anlatan “Davet”in, daha önce evlerinde bulunan kitaplarla alakası yoktur. Gamze derslerinden arda kalan zamanlarında bol bol bu kitabı okur. Okulda da dönemin şartları gereği kimsenin pek yüz vermediği muhafazakâr olarak tanınan Meltem’le arkadaşlıkları gelişmeye başlar. Gamze kendini İslam dinine iyiden iyiye yaklaşmışken aklına takılanları Meltem’e sorar. İlerleyen zamanlarda okula yeni tayin edilen Din Bilgisi öğretmeni Kerem’in henüz ilk derste İslam’la ilgili anlattıklarından sonra da Gamze’nin kafasında taşlar tamamen yerine oturur.

Günler geçer. Üniversite sınavları gelip çatar. İlk sınavdan hayli yüksek bir puan alan Gamze’nin üniversite tercihlerini annesi yapar. Mutlaka Ankara’da okuyacaktır Gamze. Bozkır ortasında, aydınlık yüzüyle, kültüre, sanata, her şey den önce de Atatürk’ün ebedi istirahat yeri olan bu kentin aynı aydınlık yüzü Gamze’ye de yansıyacaktır. İkinci sınav sonuçları da açıklanır. Ve Gamze tüm ailenin bekleneninin aksine İstanbul’da bir üniversiteyi, üstelik de mühendislik fakültesini kazanmıştır. Ailesi için bir dönemin sonu, Gamze içinse yeni bir dönemin başlangıcı olur bu sonuç. Gamze okulunu başarıyla bitirip hemen bir iş bulur ve orada da çalışkanlığıyla adım adım yükselerek kendi ayakları üzerinde duran bir kadın hâline gelir. Ama bir kadın olarak Gamze için asıl mesele gönlünü birine kaptırdığında ortaya çıkar…

“Yanık Kitap Kokusu”, bu topraklarda yüzlerce yıldır herhangi bir nedenden dolayı nefes alması bile engellenen kadınların yaşadıklarını, 12 Eylül sonrası Türkiye’si içerisinde ele alıyor. Otobiyografik özellikler taşıması ihtimal dâhilinde olan roman, kadınlar, hayatlarında kendi başına yüklerini tutsalar bile önlerine başta aileler olmak üzere tüm toplum tarafından mutlaka bir taş konduğunu vurgularken, “birey” olarak kendini “ispatlayanların” da önlerine, ülkenin sosyopolitik atmosferinin çıktığını sade bir dille anlatıyor.

edebiyathaber.net (2 Ağustos 2023)

Yorum yapın