Kedileri (ve kimseyi) azarlamayınız | Anıl Ceren Altunkanat

Ocak 23, 2018

Kedileri (ve kimseyi) azarlamayınız | Anıl Ceren Altunkanat

“Dombili fırlayarak odadan çıktı, oradan da dışarıya kaçtı. Çok üzgündü. Bahçe karanlıktı. Ev de karanlıktı.”

Azarlanmak ne kötü şeydir.

Dalgınlıkla unutuverirsiniz bir şeyi. Basit, gündelik bir şey. Belleği canlandırmanın telaşı içindeyken siz, öfkeleniverir karşınızdaki. Dalgınlık, unutkanlık bir hataya dönüşür. Telaş ürküntüye. Ve haksızlığa uğradığınıza dair çaresiz bir hisse. Çocuk olursunuz yeniden. Yetişkinlerin anlamadığı, yapayalnız bir çocuk.

Ya da telefonda konuşurken ses gidip gelir. Komik işte. Akıllı telefonların akılsız hatları. Komik. Siz karşıdakini yarım yamalak duyarsınız, karşıdaki sizi bölük pörçük. Gülesiniz gelir oysa karşıdaki öfkelenir birden. Hatlardaki sorun sizin hatanız oluverir. Gülümseme donar dudaklarınızda. Oysa komikti, komik olmalıydı. Çocuk olursunuz yeniden. O yapayalnız, hırpalanmış çocuk.

Azarlanmak çok kötü bir şey. Çocuklar, yetişkinler, hayvanlar ve hatta bitkiler için bile. (Bitkileri azarlayan insan var mıdır, bilemiyorum. Ama insan öfkesinin aman tanımaz sellerini düşününce… Neden olmasın?)

Azarlanmak kötü, çok kötü. Hele hayvanlar için. İnsanla yaşama şansına (yahut çoğu durumda, şansızlığına) sahip hayvanlar için. Dilimizi, öfkemizi, tabiatımızı bilen ve bizi kendince (umarım) seven hayvanlar için.

Genellikle anlamazlar neden azarlandıklarını – daha doğrusu, anlarlar ama kendilerinden istenen içgüdülerine aykırı bir şey olduğu için “anlamazlar.” Öfkeyi ve o üstün tavrı hissederler. Tedirgin olurlar. Sevdikleri birinin onları tedirgin etmesinden daha da tedirgin olurlar. Gözleri koyulaşır, bakışları dayanılmaz bir sorguya döner. Karşılık vermezler. O gözlerin insanın içini delen suçlamasını saymazsak.

***

Bunları yazdım zira Dombili serisinden ilk okuduğum kitap, Unutkan Kedi Dombili, evin yetişkinlerinin acımasızca – ve düzenli olarak –  Dombili’yi azarlamasıyla başlıyor. Kırılıyor Dombili’nin minnacık kalbi, sevilmediğini düşünüyor. (Evet, azarlandığında her canlı, her yaşta bunu hisseder.)

Hatta Judith Kerr’in naif vurguları ve çizimleriyle öne çıkarttığı, ailenin kızı Debbie tarafından bile sevilmediğini düşünüyor.

Kazayla kahraman olarak aile içinde hak ettiği konumu kazanıyor Dombili. (Bu cümleyi yetişkinler için yazıyorum çünkü – tıpkı Debbie gibi – her çocuk bir kedinin kahraman olmak için kahramanlık yapmaya ihtiyacı olmadığını bilir.) Ve onu bir daha azarlamıyorlar. Üstelik artık her sabah yumurtası önüne konuyor.

Dombili’nin hep kitap’tan çıkan üç macerası da zaferle sonuçlanıyor – en azından Dombili için. Dombili Yeni Yılı Kutluyor’da çam ağacından korkan Dombili’yi görüyoruz. Ama yine bir kaza eseri bacadan düşerek kurtuluyor korkusundan, onun arayan – kimi yaşlı – gözleri çok bekletmiyor. Ve hediyelerine kavuşuyor. Ağaçtan da korkmuyor artık, sevgi korkuları neşeye dönüştürüyor.

Dombili ve Tavşancık’ta Dombili’nin oyuncak dostuna bağlılığını görüyoruz. Burada yine yetişkinlerin anlayışsızlığına yönelik bir eleştiri var – ki yine, çok yerinde. Neyse ki Dombili fedakârlığıyla yetişkinlere yol gösteriyor. (Hayatınızda bir kedi varsa çok şanslısınız; birden çok kedi varsa mutluluğunuzdan şüphe etmeye gerek yok.)

Dombili serisi zarif çizimlerle bezeli, iyi kurgulanmış bir çalışma. Judith Kerr kısa metinlerle ve çizimlerindeki ayrıntılarla çok şey anlatmayı başarıyor. İddiasız, büyüklenmeye girişmeyen, sevgiyi zorlanmadan satırlara döken bir tarzı var. Üstelik kedileri sevdiği ve tanıdığı da tartışılmaz – ki bu onun hakkında yazdıkları kadar çok şey anlatıyor.

Dombili serisinin çevirisi ve editörel çalışması kusursuz. Mizanpaj ve kapak çalışması da buna eşlik ediyor. Ortaya enfes bir seri çıkıyor.

Anıl Ceren Altunkanat – edebiyathaber.net (23 Ocak 2018)

Yorum yapın