Gökhan Kutluer’e 6 soru | Can Öktemer

Mart 13, 2020

Gökhan Kutluer’e 6 soru | Can Öktemer

-En son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

Eric J. Leed’in kaleme aldığı The Mind of the Traveler (Gezginin Zihni) kitabını bitirmek üzereyim. Kitapta insanlık tarihinin en temel ve eski fenomenlerinden seyahat üzerinde duruluyor. Seyahat etme arzusunun temeli, yolculukta yaşanan zihinsel süreç ve insanların farklı medeniyetler ve farklı tarihsel süreçler boyunca değişen seyahat etme alışkanlıkları, antropolojik bir yaklaşımla ele alınıyor. Yer yer soyutlaşan konu başlıklarına denk gelmek mümkün ancak zamana yayarak okunduğunda hakikaten keyif verici ve elbette ki bilgilendirici bir eser olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. 

-Son okuduğunuz kitapta, en beğendiğiniz cümle ya da alıntı nedir?

 Kitapta tarih boyunca insanların bir dönemde bir yerlerde bulunduğunu belli etme arzusuyla örtüştürülen birtakım saptamalar var.

Fiziksel varlığımızın ötesine geçme, yani geçmişin bir yerlerinde ‘’Ben de vardım! Bak; görüyor musun? Oradaydım!’’ deme isteğinin ardında yatan motivasyonun anlatıldığı bölümlerden etkilendim.

Zamanın ötesine geçmenin, seyahat ve seyahatte biriktirilenlerle (mağara duvarlarına çizilen resimler, ressamlara yaptırılan portreler, fotoğraf makinelerimiz, seyahat günlüklerimiz vs.) mümkün olduğunu -bambaşka bir açıdan- düşünmek oldukça heyecan verici. 

-Yeni bir kitaba başlamadan önce arkadaşınızdan mı tavsiye alırsınız, kitap eklerinden mi yararlanırsınız yoksa tamamen sezgilerinizle mi hareket edersiniz? 

Tıpkı Edebiyat Haber gibi takip ettiğim kişi veya siteler aracılığıyla verilen tavsiyelere göz atıyorum. Onun haricinde özellikle araştırmak istediğim bir konu varsa ona yönelik kitaplar alıyorum. Yani özellikle onları arayıp buluyorum. Bir de elbette ki kitapçılarda uzun saatler dolaşmayı çok seviyorum! 

-Keşke bu kitabı ben yazsaydım dediğiniz bir kitap var mı?

Kesinlikle! Hatta iki tane var:

Fernando Pessoa – Huzursuzluğun Kitabı

Patti Smith – Çoluk Çocuk 

Özellikle Pessoa’nın cümlelerinden çok etkilendiğimi ve kimsenin okumayacağı şeyler yazarken dahi ondan etkilenerek yazdığımı itiraf edebilirim.

-Yazdıklarınızı ilk olarak ne zaman gün ışığına çıkardınız ve ilk kimlere okuttunuz?

 Uzunca bir süre kimseyle paylaşmadım. Özellikle Türkiye’den Gitmek kitabını yazarken yazdıklarımın önce benim içime sinmesini istedim. Ardından hayatımdaki değerli birkaç kişiyle (farklı sosyokültürel yapılardan gelen) kitaptan kısa bölümler paylaşıp fikirlerini almaya başladım.

-Belirli yazma alışkanlıklarınız var mı? Gürültülü bir yerde mi yoksa sessiz bir ortamda mı yazmaktan hoşlanırsınız?

Esasında yazma alışkanlıklarını sadece yazma eylemiyle sınırlamak biraz zor. Yani zihnen o sürece girme, gözlemleri ve alınan notları bir bütün haline getirebilme ve en nihayetinde bunları bir yere aktarabilme gibi aşamaların hepsinin kendi içinde bir ‘gerçekleşme rutini’ olabiliyor.

Benim yazma alışkanlığımın iki olmazsa olmazı var: Biri sabahın çok erken saatleri olması, diğeriyse mutlaka aydınlık bir odada bulunuyor olmam. Bu iki koşul tamamsa ve neler yazmak istediğimi büyük ölçüde belirlediysem, ortaya elle tutulur bir şeyler çıkarabiliyorum. Bazen tıkandığım anlar oluyor. O anlarda temizlik yapmaya başlıyorum. Evet, bildiğiniz ev temizliği… Temizlik yaparken zihnimden geçenlerin oldukça hızlandığını farkettiğimden beri böyle yapıyorum.

‘’Nerelerde ilham geliyor da bir şeyler karalıyorsunuz?’’ derseniz, onun cevabı yolculuklarda gizli. Seyahat ederken yazmayı, yazacak bir şey yoksa telefonuma ses kaydedip sonra onları yazıya dökmeyi çok seviyorum. Kendi kendime çok konuşuyorum. Bazen üzerine düşündüğüm bir konudan tek başıma çıkamazsam bir arkadaşımı arayıp onunla sohbet ediyor, bir sonuca varmaya çalışıyor ve onun ışığında yazacağım şeye yön verebiliyorum.

edebiyathaber.net (13 Mart 2020)

Yorum yapın