Zeytin Dalı’nda bu hafta Yazar Semrin Şahin konuk oldu. Şahin, “Küller” adlı öykü kitabını Müge İplikçi’ye anlattı.
Zeytin Dalı’nın bu bölümünde Yazar Semrin Şahin’in Küller adlı öykü kitabı ele alındı. Şahin, öykülerindeki mekânsal zenginliği şöyle anlattı:
“Ben görsel yazan bir yazarım. Önce mekân ve atmosfer gelir bana. O mekânın içinde karakteri canlandırmaya başlıyorum. Atmosfer güçlü olduğunda bazen onun büyüsüne kapılıp karakteri geri planda bırakıyorum. Küller’in öykülerinde kümesler, bataklıklar, avlular bu yüzden var.”
Şahin, öykülerinde sık sık çocuk anlatıcıyla karşılaşmamızın nedenini hem bir öğretmen olarak çocukları yakından gözlemlemesi hem de çocukların dünyayı yetişkinlerden tamamen farklı görmesi olduğunu belirterek, “Çocuklar saf bir noktadan bakıyor. Yetişkinler gibi değil. Bir trajedide bile müdahaleleri bambaşka oluyor. Masumiyetlerini seviyorum ama bir yandan da acımasız olabiliyorlar. Zorbalık yapıyorlar, sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ediyorlar” dedi.
Küller adlı öykü kitabının kendisi için özel bir yeri olduğunu söyleyen Semrin Şahin, “Yazarken çok zorlandım. Elden geçirirken, konuşurken bile duygulanıyorum. Çünkü toplumun hafızasında biriken küller aslında bizi anlatıyor” diye konuştu.
Kitap tanıtım bülteni
Büyüleyici bahçeler, bombaların tehdit ettiği kümesler, sonu daima karanlığa çıkan yollar, şiddetin cisimleştiği avlular, göz avcısı çekirgelerin istilasına uğrayan şehirler, tekinsiz kafesler, acıların şahidi bataklıklar… Şahin, geniş bir mekân çeşitliliğiyle kadın, erkek, çocuk ve hayvanları merkeze alan çarpıcı öyküler sunuyor okura. Kahramanları aramızda dolaşıyor âdeta; onlarla, gerçeğe en yakın hâlleriyle kadına, kadınlığa uygulanan şiddeti, erkeğin, erkekliğin onarılamayan marazlarını, çocukluğun katıksız masumiyetini ve yakın tarihten, toplumsal hafızadan kanayan ölümleri kurguluyor.
“Kaybettiğimiz kaçıncı can Bewar ya da daha kaçımız ölecek bu kaçışta? Hiçbirinin yanıtını bilmiyorum. Ayağa kalkıp yürümeye çalışıyorum. Dizlerim tutmuyor. Çöküyorum olduğum yere, omzumdaki bez torbayı bırakıyorum. Patateslerin yuvarlanışını izliyorum. İçimden yükselen öfke boğuyor beni. Bez torbayı tekmeliyorum. Rüzgâr esiyor kardeşimin üzerinden. Babamın omzuna dokunan bir el, uzanan bir kol, sarılan bir omuz görüyorum. Bu yabanıl yalnızlığın içinde, kesif acı içimi parçalarken insan her yerde aynı insan mı?”


















