Zambra’nın Yazı Bahçesi  | Dilek Erol

Kasım 12, 2025

Zambra’nın Yazı Bahçesi  | Dilek Erol

NOKSANLIK ESTETİĞİ

Terry Eagleton, anlatının ilerlemesi için herhangi bir şeyin kaybolması veya eksik olması gerektiğini özdeşlik kavramıyla açıklar. Özdeşlik, zamanla değişen bir yapı olarak ele alındığında, karakterlerin iç çatışmaları ve kimlik arayışları kişisel tarihlerini yorumlama uğraşından belleğin katmanlı bir biçimde şekillenmesine değin uzanır.

İspanyolca yazan ve en iyi romancılar arasında gösterilen Zambra, okurun karşısına hafızanın taşıdığı geçmiş yaşantı örüntüleri temelinde şekillenen “şimdi”nin yanı sıra geleceğin olası yaşantıları arasında yapılan hesaplaşmalar ile çıkar. Eserleri genellikle kısa, yoğun ve biçimseldir. Metinlerini kimlik, eğitim sistemi, aile gibi temalar üzerinden kurar. Pinochet diktatörlüğünde büyümüş olan Zambra, Şili tarihini karakterlerin özel yaşantılarıyla bağdaştırarak onları yaşadıkları çağı sorgulamaya çeker. Bununla birlikte okuru, yeni tabelalarla yan yollara sapmaya ikna eder. Zorladığı söylenemez çünkü olayların geçtiği döneme ve bahsi geçen isimlere uğramadan hikâyeyi içselleştirmenin mümkün olmadığını hissettirir. Okur, kurguya geri döndüğünde ise basit detaylarla, yalın cümlelerle “sindirim molası” verir. Kurgusal metinleri kırılganlık ve noksanlık estetiği üzerinden nadir rastlanan bir içe dönüklükle yoğurur.

İZ SÜRÜCÜ

Yazınsal süreçlerin doğasına ait tıkanıklığı açan panzehir niteliğinde yenilikler Zambra’nın metnini güçlü kılar. Kurgusal öğeleri, karakterlerin nitelikleri ve hikâyenin sürekli değişen yüzü, yazınsal bir laboratuvar niteliğindedir. Örneğin; “Çoktan Seçmeli” adıyla Türkçe’ye çevrilen eseri sınav formunu kullanarak yazdığı yenilikçi, deneysel bir metindir. Bu eserde Julio Cortazar’ın etkisini sezmek de mümkün. Cortazar’ın kurmacayla oynayan, oyunbaz edebi yaklaşımını hissettirdiği metinlerden biridir. Zambra, Güney Amerikalı bir diğer yazar olan Cesar Aira ile kısa, sürreal, yenilikçi ve mizah yüklü metinler kurma açısından benzerlik gösterir.

Anlatımları otobiyografik izler taşırken derin, minimalist ve şiirsel üslubuyla, kendisini ayrı bir yerde konumlandırır. Zambra’nın sade anlatımı aynı zamanda ülkesinin yazın hayatını beslemiş olan büyülü gerçekçilik akımından çıkabilmiş kurguyu gerçekçi kılar. Gabriel Garcia Marquez gibi “Büyülü Gerçekçilik” akımının en büyük temsilcisinden sade ve gündelik anlatımıyla ayrılır. Marquez’ den farklı olarak Zambra, mitolojik dünyadan uzak durarak sessizliği takip eder. Ayrıldığı bir diğer yazar da Mario Vargas Llosa’dır. Llosa, anlatıyı kontrol altına alırken Zambra bilinç akışının zaman boşluklarından yararlanır.

ZAMAN BİR AYRAÇ

“Bir ‘Ağaçların Özel Hayatı’ masalı daha uyduralım ister misin?” (s. 43)  Ağaçların Özel Hayatı eserinde Julian eşi Veronica’nın eve dönmesini beklerken üvey kızı Daniela’ya ağaçların özel hayatıyla ilgili masallar anlatıyor. Ağaçlar, gerçeği kıran hayali bir düzlem. Doğanın içinde kendiliğinden akış, gelen giden insanlar ama görünürde aynı kalan ağaçlar. Bu yönüyle Julian parka girip çıkan deli insanları seyreden kavak ve boaptan farksızdır çünkü bekleyişin uzamasıyla içsel boyuta geçen bir anlatı var. “Kavak ve boabap, parka gelmeyi alışkanlık haline getiren deli insanlar hakkında konuşuyor. Parka bir sürü deli insanın geldiği konusunda hem fikirler.” (s. 47)

Gece boyu bekleyişin betimlendiği novellada, Bonzai’de olduğu gibi hem bulanık hem kayıp sınırlar öne çıkıyor. Romanı bitmeyen yazarlar benzerliği üzerinden bakıldığında her iki eser de bağlantılı denilebilir. 47 sayfalık bir romanı olan Pazar günü yazarı. Gerçek olayların arka planda tutulması, asıl meselenin olayları nasıl hatırladığımız ve aktardığımızın önemli açısından yazarın diğer metinleriyle paralel bir çizginin varlığını görürüz. Okuyucu, hayatın küçük tereddütlerle ve eksik cümlelerle şekillenmesi aracılığıyla metni takip eder.

Veronica’nın dönüp dönmeyeceği belirsiz olmakla birlikte, bekleyiş Julian’a kendini  sorgulatır. Geçirdiği zaman diliminde, babalığı ve varoluşuyla yüzleşiyor. Bu belirsizlik Haruki Murakami’nin arayış içinde olan karakterlerinin varoluşsal boşluğunu hatırlatıyor. Kaybın anlatıya ivme kazandıran güçlü dinamiklerden biri olması, duygusal derinlik yaratıyor. Murakami’den farklı olarak Zambra, metni eksiklik üzerinden değil; keşfetme ve yeniden bağ kurma süreci olarak ele alır. Zambra hikâyeyi uygun mesafede duran üçüncü kişi olarak anlatır. Karakterlerin kafasından geçen düşüncelerden, geçmişte hissettikleri durumun nasıl ilerleyeceğine bağlı olarak değişecek olan “gelecek duygu durumları” analizlerine kadar varır.

“Her zamanki gibi çocuk, mavi yeleğini bulana kadar asırlar geçti. Veronica’yı çileden çıkaran, şimdiyse Julian’da hüzünlü bir şaşkınlık uyandıran kasıtlı bir ağırlıkla elini yüzünü yıkadı. Gecikme gündelik rutinin bir parçasıydı, sığınmaya müsait bildik bir manzara.” (s. 90) Yazarın zamanda gecikme ve karakterlerle kurduğu bağı, anlatımın gel-git hali ile gerekçelendirmek gerekirse; Daniela,geleceği simgeler nitelikte. Üniversite hayatının nasıl olabileceğine dair Julian’ın öngörüleri, üvey babasının kitabını okumasıgibi öğeler ağırlık yapan gecikme hissiyle birleşiyor.  

Şili tarihinin arka fon olarak kullanıldığı Julian’ın hayat hikayesiyle geçmişe dönüşler, yazarın kıvrak hareketleriyle zamansal uçurumu kapatıyor. Veronica’nın yokluğu ise şimdiyi tarif ediyor. Veronica’nın yokluğu zaman algısını değiştirmede bir ayraç görevi görüyor. Julian’ın bilinci üç ayaklı sacayağından farksız. Kurguyu tarih ve hafızayla besleyen yazar, zamanın sarmal döngüsünde ilerliyor.

SON DEYİŞ

Zambra yaşadığı coğrafyadan beslenerek, sosyo-politik açıdan farklı kültürler ile bağlar kurarak yazın dünyasını, her türden insana hitap edecek şekilde biçimlendirir. Zaman kavramının ve yüksek ölçekli gözlemlerin kalemini yoğunlaştırması, okurun kendinden izler bulması, metaforik anlatımla güçlenen şiirsel üslubu, belleğin en karanlık dehlizlerinde korkusuzca yol alması açısından, içe dokunan ve oto-kurmacaya yakın samimi eserler ortaya koymasını sağlar.

Yorum yapın