
Zaman bazen bir göl gibi durur. Yüzeyi sakinken altında binlerce dalga gizlidir. Ahmet Hamdi Tanpınar, o dalgaların sesini duyan bir yazar. Yaşadığım Gibi ise, denemeler toplamı, bir ruhun kendi yankısını dinleme çabası. Yazarın bu eserinin her satırında geçmişle bugün, rüya ile hakikat birbirine karışırken kelimeler, insanın iç dünyasında yankılanan sessiz sorulara dönüşür. Tanpınar’ın huyudur bu, zamanı ölçmek yerine ona kulak verir. Bir kentin gölgesinde, bir çayın bardağının buğusunda, bir saatin tik takında düşüncenin özünü hisseder. Çünkü esasen onun için yaşamak, süregelen bir hareketin tersine, hatırlamaktır. Zamanı tüketmeden ona anlam vermektir. Yaşadığım Gibi, ilk kez 1970’te Dergâh Yayınları tarafından yayımlandı. Tanpınar’ın ölümünden sonra derlenen bu kitap aslında, yazarın denemelerinden, gazete yazılarından ve hatıra parçalarından oluşur. Bu sebeple eseri bir entelektüel otobiyografi olarak okumak gerekir. Kitaptaki yazılar, 1940’lardan 1960’lara kadar uzanan dönemde, Tanpınar’ın edebiyat, sanat, şehir, kültür ve insan üzerine düşüncelerini içerir. Tanpınar, her konuyu bir felsefi derinlikle işler. Gündelik bir gözlem bile onun kaleminde metafizik bir sorguya dönüşür. Bu kitapta da bir sokak yürüyüşü bile bir metafizik deneyime dönüşürken yazar, tarihi semtleri gezerken, kendi iç dünyasında da dolaşır. Bu yönüyle eser, hem bir şehir denemesi hem de bir benlik sorgusudur. Tanpınar’ın Yaşadığım Gibi’sinde merkezde hep insan ve zaman vardır. Ona göre insan, ancak zamanı anlamlandırarak kendini bulabilir. Eserde sıkça karşılaşılan başlıca temalar arasında zamanın geçiciliği ve insan bilinci, kültürel süreklilik ve modernleşme sancısı, estetik duyarlık ve sanatın iç sesi, İstanbul’un ruhu ve medeniyetin izleri, kendini anlamak için geçmişe bakmak gerekliliği gibi konular görünür. Tanpınar, bu temaları işlerken ne geçmişi idealize eder ne de bugünü reddeder. Onun derdi, iki dünya arasında devam eden bir bilinç köprüsü kurmaktır. Yaşadığım Gibi’de İstanbul’u bir hafıza mekanı olarak ele alır. Tanpınar için İstanbul, geçmişle bugünün sessizliğinin iç içe geçtiği tarihsel bir aynadır. Her şey akar, su gibi, zaman gibi, insan gibi… Onun düşüncesine bakınca da gördüğümüz, doğu ile batı arasında kalmış bir zihnin sükunetli mücadelesidir. O, ne bir tarafı körü körüne benimser ne de diğerini küçümser. Onun derdi sentez değil, huzurdur, insanın kendini zamanın akışında bulabilmesidir. Tanpınar, bu eserde bir düşünür, bir estetik filozofu gibi konuşur. Müziğe, resme, mimariye, edebiyata dair gözlemleri, Türk kültürünün entelektüel haritasını çizer. Ayrıca Tanpınar’ın dili ise, bir söz sanatları bahçesi gibidir. Kelimeleri titizlikle seçer, cümleleri bir müzik ahengiyle örer. Okur, her paragrafta şair Tanpınar’ı da, felsefeci Tanpınar’ı da hisseder. Dilinde lirik ama derin düşünceli anlatım, zaman ve hafıza imgeleri, estetik bir duyarlık ve duygusal denge, ironiyle yoğrulmuş gözlemler görülür. Anlatım ve aktarım bağlamında Yaşadığım Gibi, özünde Türk deneme edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Çünkü Türkiye’nin düşünsel dönüşümünü yansıtır. Tanpınar’ın bugüne bıraktığı bu büyük miras, bir yaşama biçimidir. Farkında olarak yaşamayı vurgulayan bir biçimdir bu. Durup düşününce sorular bizimle kalır. Zamanın neresindeyiz? Kendi hayatımızı mı yaşıyoruz, yoksa başkalarının bıraktığı izleri mi?

















