Hakkında en çok konuşulan, yazılan yazarlardan biri, belki de birincisi Homeros. Her şeyiyle, her yönüyle binlerce yıldır tartışılmış, tartışılmaya devam ediyor. Tartışmalar “Gerçekten Homeros var mıydı?” sorusuyla başlıyor. Yani varlığı bile tartışmalı hale getirilmiş biri Homeros. Homeros diye bir şair olmadığı iddia edilmiş. İlyada ve Odysseia destanlarını onun yazmadığı söylenmiş. Aslında bir şairler grubunu kendilerine verdiği ad olduğu öne sürülmüş. İlyada ve Odysseia destanlarının orijinal olup olmadığı sorgulanmış. İlyada ve Odysseia’nın ayrı ayrı kişiler tarafından yazılmış olduğu iddia edilmiş.



Homeros’un bu destanları kendisinin yazmadığı, farklı şiirleri derleyip destan olarak yazıya geçirdiği yani bir tür derleyicilik, editörlük yaptığı savunulmuş. Buna itiraz edenler Homeros’un okuma yazma bilmediğini, sözel bir şair olduğunu ileri sürmüşler. İlyada ve Odysseia’da anlatılan olayların tarihsel doğruluğunun kesin olmadığı da iddia edilmiş.
Homeros’un hangi tarihlerde yaşadığı, nereli olduğu tartışılmış. Kör olduğuna inanılmış. Destanları ezberden söylediği, başka kişilerin onları yazıya geçirdiği iddia edilmiş. Homeros adının anlamı da tartışılmış, bir isim olmadığı, “gezgin, kör şair” anlamına gelen bir sıfat olduğu, birçok kişi tarafından kullanıldığı tezi ileri sürülmüş. Tartışmalar hâlâ da sürüyormuş.
Üzerinde anlaşılan belki tek tez, Homeros İlyada ve Odysseia’nın yazarıysa dünyanın en büyük şairi ve yazarı olduğudur. Edebiyat tarihinin başlangıcında Homeros vardır. İlyada ve Odysseia’dan sonra yazılan her eser bir şekilde onlarla bağlantılıdır ya da esinlenmiştir. Üstelik Homeros, düşünüldüğü gibi sadece Batı edebiyatını değil tüm Dünya edebiyatını etkilemiştir ve etkilemeye devam etmektedir.
Rüstem Aslan’ı okurlar ve akademik çevreler onu Türkiye’nin önde gelen arkeologlarından biri olarak bildi ve özellikle Troya Antik Kenti üzerine yaptığı çalışmalarla tanıdı. Troya kazı başkanı olması da bu durumunu pekiştirdi. Troya ve Troas konulu Türkçe, İngilizce, Almanca çok sayıda kitap ve makalesi ile önde gelen arkeologlardan oldu.
Troya deyince Homeros’u, İlyada ve Odysseia’yı anımsamamak imkansız. Rüstem Aslan, genel okura yönelik önceki kitabı “Yeni Başlayanlar İçin Troya”da (2018, Doğan Kitap) Troya kentini, on yıl süren Troya Savaşı’nı, Akhilleus, Hektor ve Helen’in hikâyesini anlatırken kaçınılmaz olarak Homeros’a ve İlyada Destanı’na da değinmişti.
Öncelikle söylemeliyim, “Yeni Başlayanlar İçin” ibaresi yanıltmasın, Rüstem Aslan hiçbir şeyi basite indirgemiyor, her şeyi ayrıntılı olarak ama meslekten olmayanların da anlayabileceği üslupla anlatıyor ve akla gelebilecek tüm sorulara cevap vermeye çalışıyor. Belki de kitapların üst başlıkları “Merak edenler için” ya da “Doğrusunu öğrenmek isteyenlere” gibi bir şey de olabilirdi.
“Homeros, Yeni başlayanlar İçin”in arka kapağında da söylendiği gibi Prof. Dr. Rüstem Aslan, üç bin yıllık bir iz sürme yolculuğuna çıkıyor. “Homeros’un yaşam dünyasını aydınlatıyor, eserlerine giriş niteliğinde bir bakış sunuyor, birçok şaşırtıcı unsuru gün yüzüne çıkarıyor. Homeros’u merkeze yerleştirerek İlyada ile Odysseia’yı tüm edebi ve yapısal özellikleriyle analiz ediyor.” Yaptığı en önemli şey ise “Homeros Sorusu”na yeni cevaplar vermesi olsa gerek.
“Homeros Sorunu”, yazımın girişinde de sözünü ettiğim Homeros’un kimliği ve İlyada ile Odysseia destanlarının yazarlığı ve destanların niteliği üzerine uzun süredir devam eden akademik bir tartışmaymış. Sorunun özü, Homeros adında tek bir tarihi kişinin her iki destanı da mı yazdığı, yoksa şiirlerin nesiller boyunca birçok şair tarafından derlenip düzenlenen uzun bir sözlü geleneğin ürünü olup olmadığı. Rüstem Aslan’dan öğrendiğimize göre Antik çağlardan beri, yani İlyada ile Odysseia destanlarının ilk okunduğu zamanlardan beri süren ve gittikçe dallanıp budaklanan bir tartışmaymış bu. 18. ve 19. yüzyıllarda modern metin eleştirisinin yükselişiyle iyice yoğunlaşmış. Destanları oluşturan şiirlerdeki tutarsızlıkları, tekrarları ve üslup farklılıklarını inceleyerek bunların tek bir yazarın mı birden çok yazarın mı eseri olduğu, yoksa Homeros adını kullanan biri tarafından ya da bir şairler grubunca biraraya getirilip mi destanların oluşturulduğu tartışılmış. Öte yandan, genel sanatsal tutarlılıkları ve yapısal bütünlükleri nedeniyle şiirlerin Homeros adını ya da mahlasını kullanan tek bir dahi şairin ürünü olduğunu savunanlar da olmuş. Zamanla tartışmaların odak noktası “Homeros kimdi?” sorusundan “Şiirler son yazılı hallerine nasıl geldi?” sorusuna kaymış. Ve yazılı hale geçirilirken ne kadar değişti, eklemeler yapıldı mı konusu tartışılmış.
Rüstem Aslan’dan öğrendiğimize göre “Homeros Sorusu” yalnızca yazarı ve metnin yapısı ya da niteliği ile ilgili değil. Bulunacak cevaplar edebiyatın evrimini, sözlü kültürden yazılı kültüre geçişi de aydınlatıyor. Homeros’u ve destanlarını anlamak gelenek, yenilik ve destan anlatıcılığı arasındaki karmaşık etkileşimi anlamak anlamına geliyor. Nitekim bu sorun Dante gibi sonraki şairleri etkilediği gibi günümüze kadar birçok şair ve yazarın cevap aradığı bir soru olmuş.
Rüstem Aslan çalışmasının, edebiyatçıların ya da edebiyatçı olmak isteyenlerin neden İlyada ile Odysseia destanlarını okumaları gerektiğinin sorusunun cevabını da örnekleriyle anlatıyor.
Tüm bu okuduklarımızdan sonra kaçınılmaz olarak aklımıza edebiyatı Homeros ve destanlarıyla başlatacaksak Gılgamış’ı nereye koyacağız sorusu geliyor. Rüstem Aslan, İlyada ile Odysseia’nın kendilerinden önceki destanlarınla ilişkisini de sorgulamış. Gılgamış’la bağlarını özel olarak göstermiş. Yaratılış destanı Enuma Eliş ve tufan destanı Atra Hasis ile de bağlar bulmuş.
Bir sorun da kuşaktan kuşağa, kültürden kültüre geçerken İlyada ile Odysseia’nın nasıl bir değişime uğradığı. Yani çeviride nasıl sorunlar yaşandı? Gerçekten tam olarak çevrilebildi mi? Rüstem Aslan, Homeros’un metinlerinin ilk yazıya geçirilmesinde kullanılan alfabelerin kolayca anlaşılıp çözümlenemiyecek nitelikte olduğunu Arkaik Yunanca’nın zamanla değişime uğradığını, harflerin tipografik özelliklerinin bile çağlara göre farklı olduğunu belirtiyor. Bu da doğru çeviriler yapılıp yapılmadığı sorusunu getiriyor. Rüstem Aslan, İlyada ile Odysseia’nın Dünya edebiyatına etkilerini değerlendirirken Türk edebiyatından, şiirinden örnekler de vermiş. Tabii Türkçeye çevirilerin ne kadar başarılı olduğunu da sorgulamış. İlyada ile Odysseia’nın her zaman okurdan ilgi görmesi nedeniyle Türkçeye birçok çevirisi olduğunu, İngilizce, Fransızca gibi ikinci dillerden de çeviriler yapıldığını belirtiyor. Tabii ki önemli ve değerli olan orijinalinden çevirmek. Sema Sandalcı’nın “Eski Yunanca’dan ilk çeviri” olarak sunulan çevirisi için de, “Türkçeye yapılan son iddialı çeviri” olarak sunulan Erman Gören’in çevirileri ile ilgili önemli eleştirileri olduğunu anlıyoruz. Bu çevirilerin Azra Erhat-A.Kadir çevirilerinin hangi eksikleri giderdiği sorusunu da sormuş. Keşke, elelştirilerini yazıp, cevaplarını da verseymiş. Sanırım bu çevirilerin eleştirisi başka bir makale ya da kitap konusu. Tabii, İlyada ile Odysseia’yı ne kadar doğru okuyoruz sorusunun cevabını merak etmemek elde değil.
* Homeros, Yeni başlayanlar İçin, Rüstem Aslan, Doğan Kitap, Temmuz 2025.


















